Müzisyen, yazar ve çevirmen Panayot Abacı dün İstanbul’da tedavi gördüğü hastanede 92 yaşında yaşamını yitirdi.
Viyola sanatçısı Abacı aynı zamanda Türkiye’nin en uzun soluklu klasik müzik dergisi ‘Orkastra’yı yayınlıyordu. Abacı yarın saat 14.00’da Arnavutköy Rum Kilisesi’nde düzenlenecek cenaze töreninden sonra Arnavutköy Mezarlığı’nda toprağa verilecek.
Hürriyet yazarı Oral Çalışlar, ‘Gerçek bir İstanbullu’ dediği müzisyenin vefatıyla ilgili bir yazı kaleme aldı.
Çalışlar'ın Hürriyet’te ‘Panayot Abacı' başlığıyla yayımlanan (28 Temmuz 2015) yazısı şöyle:
Aris sabah telefon etti. "Babayı kaybettik" dedi. Yüreğimden vuruldum. Panayot Abacı ölmüştü. Bir köklü tarih sona ermişti. Rumca'nın, Türkçe'nin ustası, büyük bir kültür insanı çok sevdiği İstanbul'a veda etmişti.
Onu, uzun yıllar önce, Cumhuriyet gazetesinde şöyle tanımlamışım: "Gerçek bir İstanbullu. Bir İstanbul efendisi. Sözünü kimseden sakınmayan, dünya malına metelik vermeyen, başarılı bir müzisyen, yayıncı, yazar, çevirmen ve yönetici."
Türkiye'nin ara vermeden yayınını sürdüren, en eski aylık klasik müzik dergisi Orkestra'yı tam 53 yıldır çıkarıyordu. Son aylardaki hastalığı nedeniyle, dergi son birkaç ay çıkamamıştı. Kızı profesör Dr.Ersi Kadıoğlu ve oğlu Aris; "bu geleneği sürdürebilir miyiz" diye kara kara düşünüyorlar.
"Gel buluşalım" filmi 1964 yılı resimdekiler Panayot Abacı, Neriman Köksal, Ulvi Uraz ve filmin sponsoru Golden çikolatalarının sahibi Savas Mölopulos.
Panayot Abacı, 1922 yılında, Galata Kuledibi'nde, şimdiki Serdar-ı Ekrem sokağın bir alt paralelindeki Kölemen Çıkmazı'nda doğdu. Çok sevdiği 63 yıllık eşi, öğretmen Sultana ile o evde, evlendi. Sultana ile, Rumca edebiyat dergisi Pirsos'u(1954-1963) çıkarırken tanışmışlardı. Sultana, bu dergiye çeviriler yapıyordu.
66 sayı çıkardığı Pirsos'u, İstanbul'da okuyacak Rum kalmadığı için, kapatmak zorunda kalan Panayot; bir kütüphane dolusu çeviri yaptı. 50'den fazla sanat eseri, roman, tiyatro oyununu; kah Yunanca'dan Türkçe'ye, kah Türkçe'den Yunanca'ya çevirdi.
O aslında müzisyendi. Liseyi, hala öğretime devam eden Zoğrafyon Lisesi'nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi felsefe bölümünde okurken, Şehir Orkestrası'nda çalmaya başladı. 1944 yılında kurulan Belediye Konservatuvarı "Yaylı Çalgılar Topluluğu"nun, ilk kemancısıydı. Edebiyat Fakültesi'ni bitirdiği 1945 yılında, Belediye Konservatuvarı'nda yeniden öğrenime başladı. Şehir Orkestrası'nın kurucu müzisyenleri arasında yer aldı. 1946'da kurulan İstanbul Filarmoni derneğinin, ilk üyelerindendi.
1969'da, Devlet Operası'na girdi. Orada, viyola grup şefi oldu. 1981'de, Devlet Operası'ndan emekli oldu. Bir çok müzik festivalini organize etti.
İstanbul Filarmoni derneğinin yöneticiliği sırasında, çok sayıda ünlü müzisyeni Türkiye'ye getirdi. Yaşar Kemal'i, Aziz Nesin'i, Orhan Pamuk'u Yunanca'ya çevirdi.
Oğlu Aris, Panayot'un hayatına ilişkin yeni keşiflerini benimle paylaştı. 1964 yılında çevrilen "Gel Buluşalım" filminin yapımcısı olması. Neriman Köksal, Ulvi Uraz, Kenan Pars gibi dönemin ünlü yıldızlarının rol aldığı filmin; yönetmeni Atilla Tokatlı, sponsoru da Golden Çikolatalarının sahibi Savas Mölopulos'tu.
Aris'in anlattığı bir başka ilginç öykü de, Panayot'un evindeki Nuri İyem imzalı Panayot portresiyle ilgili. 1951 yılındaki Türkiye Komünist Partisi tevkifatı sırasında partinin arşivine de el konmuştu. Ancak, partinin yakalanmayan üyelerinden tütün işçisi Yordan; bazı belgelerle birlikte, ressam Nuri İyem'in yaptığı (parti lideri Şefik Hüsnü'yü ve bazı üyeleri resmeden) tabloları da Yunanistan'a kaçırmış ve Yunan Komünist Partisi'ne teslim etmişti. Panayot, yıllar sonra Yunanistan'a gittiğinde; Yunan Komünist Partisi deposuna girmiş ve kendi tablosunu bulup almıştı. Aris, "Şimdi sırada diğer Nuri İyem tablolarını Yunan Komünist Partisi deposundan bulmak zamanı. Bu görev de bana düşüyor" dedi.
Panayot'la bir sohbetimiz sırasında, bütün akrabaları, arkadaşları, çağdaşları Atina'ya gittiği halde, kendisinin hala İstanbul'dan vazgeçmediğini sormuştum. Şu cevabı vermişti: "Dedim sana, 10 günden fazla İstanbul'dan ayrı kalamıyorum. Nedenini bilmiyorum, İki çocuğum var onlar Atina'ya gitmediler. Oğlum Aris Atina'da okudu Türkiye'ye döndü. Gazetecilik yapıyor. Kızım Ersi, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü'nde profesör. İki torunum var, onları da has bir İstanbullu olarak yetiştiriyoruz."
1993 yılında Panayot ve Sultana için şunları yazmıştım: "Panayot ve Sultana, uzun süren yaşam arkadaşlıklarını, iki ülke kültürünün karşılıklı etkileşimine seferber etmişlerdi. Sırt sırta verip durmaksızın çeviriler yapan, toplantılar düzenleyen bir karı koca. Panayot, Sultana'yı anlatırken şunları söylüyordu 'Yunanca'ya ve Türkçe'ye olağanüstü hakimiyeti, derin entelektüel birikimiyle yaptığım bütün çevirilerin redaksiyonunu tamamlıyor, kitapları yayınlanacak hale getiriyor.
Abacılar, Türkiye ile Yunanistan arasındaki tüm kültürel köprüleri ayakta tutuma görevini bütün doğallıklarıyla üstlenmişlerdi. Politikacıların ne yaptığına pek kulak asmadan, bu keyifli görevlerini sessizce sürdürüyorlardı."
Panayot, dik başlı, eleştirel duruşlu, etkili bir kültür adamı ve komünistti.
Babasının babası, yani dedesi Panayot da öyleydi. Mübadelede(1923) Atina'ya gitmişti. 7 çocuğu vardı. Beşi erkek, ikisi kız. İkinci Dünya savaşında, Yunanistan Almanlar tarafından işgal edilince; dede Panayot, Yunan Komünist Partisi saflarına, partizan olarak katılmış, direniş sırasında yakalanmış ve kurşuna dizilmişti.
Panayot'un ölümüyle, İstanbul'dan bir büyük parça kopup gitti. Onun yerini doldurmak mümkün değil. Onu, Çarşamba günü, saat 14.00'te, Arnavutköy Rum Ortodoks Kilisesi'nden uğurlayacağız.
İstanbul'un başı sağolsun.