Gazeteci-yazar Murat Yetkin, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın dün alınan "seçim yenilgisini" hafif göstermeye çalıştığını yazdı. Yetkin, Erdoğan'ın 'balkon konuşmasında' "Türkiye’nin, nüfusun neredeyse yüzde 40’ını temsil eden beş şehrinin, en büyük şehri İstanbul’un, başkent Ankara’nın kaybını değil, alınan toplam oy oranını öne çıkarttığını" yazdı.
Yetkin, aynı zamanda Erdoğan'ın konuşmasındaki “2023’e kadar seçim yok” vurgusunun MHP lideri Devlet Bahçeli'den gelecek bir erken seçim talebinin "önünü kesebilmek" için yapılmış olabileceğini belirtti.
Yetkin'in yazısının ilgili bölümü şöyle:
"Erdoğan konuşmasında Türkiye’nin, nüfusun neredeyse yüzde 40’ını temsil eden beş şehrinin, en büyük şehri İstanbul’un, başkent Ankara’nın kaybını değil, alınan toplam oy oranını öne çıkarttı; bu sabah hükümet yörüngesindeki gazeteler de “15’inci zafer” diye bu sözleri manşet yaptı. Bir de Erdoğan, sanki 102 konuşmasının neredeyse tamamı, sahipliğinin yüzde 90’ı kendi yörüngesine girmiş TV kanallarından canlı yayınlanmamış, muhalefet liderleri ekrana davet edilip küçümsenmeye çalışılmamış gibi “kendimizi yeterince anlatamadık” dedi.
İşte bu yüzden Erdoğan daha erken saatlerde yaptığı ilk konuşmada “2023’e kadar seçim yok” diyerek, belki bir yandan MHP lideri Devlet Bahçeli’nin yeni bir erken seçim talep etmesinin önünü kesmek, hem de dış yatırımcılara “üstüme gelmeyin” çiçeği vermek istedi. Zaten devamında da, daha birkaç gün önce “serbest piyasa da neymiş” dediği ekonomide serbest piyasadan “taviz verilmeden” reformlara gideceğini açıkladı. Dış politikada ABD ile Rus S-400 füzelerinin alımı konusunda, ekonomiyi doğrudan etkileyecek bir sorun kapı önünde beklerken, güvenlik sorunlarında diplomasiye ağırlık verileceğini söyledi.
Bu adımları MHP ile atmak zorundaydı, çünkü sonuçlar AK Parti’nin artık MHP’ye bağımlı hale geldiğini gösteriyordu.
Bir daha koalisyon hükümetlerine muhtaç kalınmaması gerekçesiyle geçilen Cumhurbaşkanlığı Başkanlık sisteminin ilk sonucu, fiili koalisyon döneminin başlaması olmuştu. Üstelik MHP, hiçbir yasal sorumluluk taşımadan AK Parti hükümeti icraatında etkili oluyordu. Aslında CHP-İYİ ittifakı dışında seçimden kârlı çıkan parti MHP olmuştu. Bahçeli’nin açıklamasından tek sorununun HDP’nin geriletilmesi olduğu anlaşılıyordu.
HDP’nin, Doğu ve Güneydoğu’da, özellikle Suriye ve Irak sınırında AK Parti’ye belediye kaybetmesine karşın, Batı’da CHP-İYİ blokuna sessiz destek verdiği anlaşılıyor, henüz oy kırımları tam ortaya çıkmasa da. Bunda Erdoğan’ın Bahçeli ve MHP ile ortaklığının payı olduğu görülebiliyor. Erdoğan’ın bu konuda yeni adımları MHP ile nasıl atabileceği sorusu meşru bir sorudur.
Çünkü Erdoğan ve Bahçeli’nin “beka” vurgusunun seçmende fazla karşılık bulmadığı, anketlerin halkın yüzde 80’inin en önemli sorunu hayat pahalılığı, işsizlik gibi ekonomik sorunları göstermesinin doğru olduğu ortaya çıktı.
Bir nokta daha var. CHP bu defa hatadan ders çıkardığını gösterdi; sandıklara sahip çıktı. İYİ Parti de öyle. Bu sayede muhalefet sahillere sıkışmış görünümden çıktı; batı ve güney sahillerinin yanı sıra İç Anadolu’da ciddi varlık gösterdi. Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu ve Tunç Soyer gibi iki yeni nesil ismi siyasete dâhil etmiş oldu. Meral Akşener de İYİ Partinin bir seçimlik olmadığı gösterdi aldığı oy MHP’den fazlaydı.
Türkiye’de İslamcı/muhafazakâr çizginin siyasetteki yükselişi 1994 seçimlerinde İstanbul ve Ankara’yı almasıyla başlamıştı. 25 yıl sonra, içeride ve dışarıda herkes İstanbul sonuçlarının ilanını beklerken Ankara elden çıkmış bulunuyor. Erdoğan ve AK Parti bakımından 31 Mart seçimleri dönüm noktası olacak gibi görünüyor."
Yetkin'in yazısının tamamına buradan ulaşabilirsiniz