Yeni Şafak yazarı Murat Aksoy, çözüm sürecinde, BDP'nin iki yolu olduğunu söyledi. Aksoy, "İlk yol daha önce parti olarak kuruluşunda içinde oldukları Kürt siyasetinin Türkiyelileşmesini hedefleyen Halkların Demokratik Kongresi (HDK) üzerinden yeni bir siyasallaşma süreci başlatmalarıdır. İkincisi ise kimlik siyasetini temel alan milliyetçi, küçük bir parti olarak yola devam etme" dedi.
Yeni Şafak yazarı Murat Aksoy'un yazısının tamamı şöyle:
Çözüm sürecinin başarılı olması ve PKK'nın silah bırakması ile sonuçlanacak bir süreç en büyük etkiyi siyasal alana yapacaktır. İster başkanlık istemi isterse mevcut parlamenter sistem olsun siyasal alan yeniden şekillenecektir. Belki yeni bir siyasal alan olmayacak ama siyasal partilerin yeni duruma ayak uydurmak için konumlarını gözden geçirmek durumunda kalacakları kesin. Bu yeni siyasal alanının ana ekseni siyasettir. Partiler hamaset değil siyaset yaptıkça var olabileceklerdir.
Bu yeni siyasal alanın en belirgin aktörü kuşkusuz AK Parti'dir. Siyasal meşruiyetini toplumdan alan ve 2011 seçimlerinde giderek tahkim etmeye başladığı siyasal kimliği ile AK Parti bu alanın değerler ekseninde muhafazakâr tarafında kalan partisidir. Artık AK Parti siyasal kimlik olarak muhafazakârlığı daha baskın olan ama karşısında değişim ve demokratlık konusunda rakibi olmadığı için yalnız kalmasından dolayı yelpazenin en solunda duran ama bu hali ile sol olmayan bir partidir.
Bu açıdan şimdilik yalnız partidir. Bu alanda evrensel değerleri, değişimi, solu temsil eden herhangi bir parti görülmüyor. Temsil ettiği siyasal değerler itibari ile bu alanda olan ama toplumsal karşılığı çok az olsa YSGP ve SODEP gibi partileri saymazsak bu alan boştur.
Bu alanı doldurmaya en güçlü iki aday yaşadığı kafa karışıklığına rağmen CHP ve çözüm süreci ile siyaseten kendini gerçekleştirme imkanını yakalayan BDP'dir.
'Ulusalcılar CHP'Yİ sağcılaştırır'
Kemal Kılıçdaroğlu değişim ve yenilenme iddiasını sürdürmek için bir çözüm sürecinin parçası olmak zorunda olduğunu hissediyor. Ancak çözüm sürecinin beklenmedik hızda gerçekleşmesi CHP ve Kılıçdaroğlu'nu açığa düşürdü. Kılıçdaroğlu'nun çözüm sürecine verdiği destek, parti içinde yeni döneme muhalif tüm kanatları 'Yeni CHP karşıtlığı' ekseninde bir araya toplanmasına yol açtı. Çözüm sürecine muhalif olanların ideolojik olarak temel ekseni ulusalcılık/milliyetçilik görünce de; esas amaç parti için iktidar alanlarının tahkim etmektir. Bu isimlerin her biri önce 2014'deki yerel seçimlerde sonra da 2015'deki genel seçimlerde bir biçimde partinin çatısı altında kalmak istiyor.
Kılıçdaroğlu bu süreci parti içi birliği koruyarak sürdürmeyi ilke olarak tercih etse de; benim CHP Genel Merkezi'ne önceki gün yaptığım ziyarette gördüğüm manzara; tarafların mücadeleyi Genel Merkez'de OM ve MYK ile sınırlı tutmayı cepheyi yerele yaydıkları şeklinde.
Bu mücadelede ulusalcıların şansı yok. Sorunları sadece sayısal azlıkları değil, geleceğin Türkiye'sinde de kitlesel CHP'de karşılıklarının olmaması.
Bu isimlerin CHP'deki ve tabandaki değişim talepleri durdurma şansları yok.
'BDP Türkiye partisi olur mu?'
Kuşkusuz çözüm sürecinin etkileyeceği ve siyaseten seçime zorlayacağı ikinci parti BDP olacak. BDP'nin bugünkü haliyle siyasi parti işlevi çok sınırlı. Bu haliyle partiden çok PKK ve Avrupa'nın 'ideolojik aygıtı' olarak işlev görmekte.
Yeni dönemde BDP'nin geleceğinin ne olacağını sık sık tartışacağız.
BDP'ye parti yönetimi ve kimliği açısından bakıldığında CHP ile akrabalığı çok açık. BDP'nin öncülü olan HEP'nin SHP'de Baykal'ın başrolde olduğu bir krizle kurulduğunu dikkate alırsanız, bu akrabalık normal.
Yeni dönemde BDP'nin önünde iki yol var. İlk yol daha önce parti olarak kuruluşunda içinde oldukları Kürt siyasetinin Türkiyelileşmesini hedefleyen Halkların Demokratik Kongresi (HDK) üzerinden yeni bir siyasallaşma süreci başlatmalarıdır. İkincisi ise kimlik siyasetini temel alan milliyetçi, küçük bir parti olarak yola devam etme.
HDK'nın mevcut yapısı ise Türkiyelileşmesi mümkün değil. Çünkü HDK'nın kuruluş süreci bireysel özgürlüğü değil Türkiye'deki sol/sosyalist kişi ve grupları da içine alarak homojenize etmeyi temel hedef aldı. Yani özgürlükçü değil otoriter. Ve referansı da siyaset değil örtülü şiddet.
Bu yüzden BDP'nin Türkiyelileşme hedefini başka bir yapı üzerinden başlatması ya da BDP'yi de içine alan yeni bir arayışın parçası olmasıdır. Bugün Türk sol/sosyalist hareket içinde buna sıcak bakan pek çok kurum olduğu aşikar. Özellikle YSGP bu sürece aday olabilir.
Ya da daha geniş özgürlükçü sol blokun eğer gerçekleşirse Yeni CHP ile siyasal işbirliğine gidilmesi mümkündür. Bu durumda AK Parti'nın sağda yer aldığı bir siyasal yelpazenin solu da daha geniş bir siyasallaşma ile dolabilir.
BDP'nin önündeki ikinci seçenek ise; Kürt kimliğini, Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerini önceleyen mikro milliyetçi bir parti olarak yoluna devam etmesidir.
İlki Kürt siyasetini Türkiyelileşmesine ve siyasetin normalleşmesine katkı, ikincisi ise Kürt siyasetinin dar alana sıkışmasını ifade eder.