Yarına Bakış gazetesi yazarı Mümtaz’er Türköne, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’ne başvuruda bulunarak “FETÖ ismini kim bulmuştur? Fethullah Gülen'e saygı ve sevgi duyan kişilerin bugüne kadar giriştiği terör eylemleri nelerdir?” gibi sorularının cevaplandırılmasını isteyeceğini belirtti.
Türköne’nin bugün (30 Mayıs 2016) yayımlanan “Bir ‘paralelci!’ olarak MGK’ya sorularım var” başlıklı yazısı şöyle:
Tam bir ay önce Sabah Gazetesi’nde, “Kurultay organizatörü FETÖ’cü Türköne” başlığıyla, hakkımda bir haber çıktı. Aynı gruba ait Takvim ve A Haber’de de yayımlanan bu haber, muhaliflerin talep ettiği Tüzük Kurultayı’nı algı operasyonları ile benim organize ettiğimi iddia ediyordu. “Terör Örgütü mensubu” iddiası ağır bir suçlama; kişilik haklarımı korumak adına savcılığa şikayet dilekçesi ile başvurdum. Bakırköy Savcısı Umut Tepe imzasıyla, bu ithamın “basın özgürlüğü kapsamı” içinde değerlendirildiği gerekçesiyle takipsizlik kararı verildi. Takipsizlik kararına itiraz ettim, kesinleşirse AYM’ye, sonra da AİHM’e gitmeye niyetliyim.
“Terör örgütü mensubu” ithamı küfür etmek kadar ağır; ancak Savcılığa başvurmamın hukuken daha esaslı bir sebebi var. Başıma sık gelen “cumhurbaşkanına hakaret” veya “tehdit” cinsi davalarda savcılığın veya müşteki tarafın “Terör örgütü mensubu olarak bilinen şahıs” diyerek atılı suçları “terör örgütü üyesi” sıfatıyla işlediğimi iddia etme ihtimali mevcut. Son olarak, yazdığım bir yazıdan dolayı TCK 310/2’den, “cumhurbaşkanına fiili saldırıda bulunmak” iddiasıyla hakkımda Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinde bir dava açıldı. “Çözüm Süreci’nin sahiplerini, devlet aklının çok şedit bir şekilde cezalandıracağı” öngörümden Savcılık “tehdit”, tehdit suçundan da “fiilî saldırı” sonucu çıkartmış, Mahkeme de iddianameyi kabul ederek yargılamayı başlatmış. İlave olarak “terör örgütü mensubu” sıfatı da eklenirse kendimi nasıl savunacağım?
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ile Cumhurbaşkanı’nın MGK’da “Fethullahçı Terör Örgütü” olarak tavsiye kararı aldık” açıklaması ve Bakanlar Kurulu kararı ile “tescilini gerçekleştireceğiz” demesi beni doğrudan ilgilendiriyor. En azından nasıl bir terör örgütüne üye iddiasıyla hakarete uğradığımı öğrenmem, Savcılığı takipsizlik kararına gözden geçirmeye zorlayacak kadar önemli olmalı.
Temel hak ve özgürlükleri alenî tehdit altında bulunan bir vatandaş sıfatıyla Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine, aşağıdaki soruları içeren bir başvuruda bulunacağım:
Öncelikle Cumhurbaşkanı’nın söylediği doğru mudur? Son MGK toplantısıyla ilgili Genel Sekreterliğin basın açıklamasında yer verilmeyen “Fethullahçı Terör Örgütü” ve “”PDY” nin “terör örgütü olarak tescili”ni Bakanlar Kurulu’na “tavsiye kararı” alınmış mıdır? “Doğru mudur?” sorusunu, Başbakan ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla Erdoğan’ın MGK’ya atfen daha önce yaptığı benzer içerikli “Kırmızı Kitap” ve “legal görünümlü illegal yapılar” açıklamalarının arkasının gelmemesine dayanarak soruyorum.
“FETÖ” ismini kim bulmuştur? Bu isim kimler tarafından benimsenmekte ve kullanılmaktadır? İktidarların kendilerini eleştiren veya muhalefet eden toplumsal veya siyasal kesimleri bu şekilde aşağılayıcı isimlerle yaftalamaları ülkenin güvenlik politikalarında nasıl yer bulacaktır? Herhangi bir muhalif kesimi “terör örgütü” olarak nitelerken, bir hukuk devletine uygun olarak benimsenen prosedür nedir?
Cumhurbaşkanı’nın Fethullah Gülen ismine ve ona saygı ve sevgi duyan kişilere atfen “FETÖ” ismini kullandığı, daha önceki beyanlarından açıkça anlaşılmaktadır. Dinin barışçı yorumlarını, hoşgörüye dayalı eğitim anlayışını savunduğu ve bu istikamette büyük başarılara ilham kaynağı olduğu için bu isme bendeniz de saygı duymaktayım. MGK marifetiyle aydınlatılmaya, her vatandaş gibi ihtiyacım var. Hedef alınan bu isim ve toplumsal kesimin bugüne kadar giriştiği terör eylemleri nelerdir? Bir terör örgütlenmesini gösterecek ve ülke güvenliği için tehdit oluşturacak hangi maddi delil veya iddialar söz konusudur?
Son olarak Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin Ergenekon temyiz kararının 166 sayfalık gerekçesinde “terör”, “terör örgütü” tanımlamalarına göre ve “kesinleşmiş yargı kararı olmadan terör örgütünden bahsedilemeyeceği” ihtarına, Dündar/Gül davasında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “FETÖ/PDY olarak adlandırılan silahlı terör örgütünün varlığı yönünde kesin yargı hükmü mevcut olmadığına…(2016/162)” dair hükmüne göre, Cumhurbaşkanı’nın iddia ettiği karar, hangi yargı kararına müsteniddir?