Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan başkanlığında bir süredir Paralel Yapıyla Mücadele Toplantıları yapıldığını öne sürdü. Acet, "İlgili bütün devlet kurumlarının temsil edildiği bu toplantılarda, yukarıda söz ettiğimiz gibi devlet içinde belli bir misyon için kadrolaşmış, görevlerini kendi amirlerinden aldıkları talimatlarla değil de, kurumla ilgisi olmayan başka kişilerden gelen emirlerle yürüten PDY mensuplarının durumu ele alınıyor" diye yazdı.
Mehmet Acet'in, "Paralel yapı devletten ne kadar temizlendi?" başlığıyla yayımlanan (16 Mayıs 2016) yazısı şöyle:
Paralel devlet yapılanması başlığını zihnimize üşüştüren son gelişme, Cuma günü MHP kurultayı ile ilgili Ankara'da verilen bir karar oldu.
Ankara 2. İcra Hakimliği, Cuma ikindi vakti, yani haftanın resmi mesai bitim saatine yakın bir vakitte, MHP kurultayının toplanması yönünde bir karar aldı.
Ankara'yı bilenler, böyle bir zamanlama kollanarak verilen kararların genellikle hesapsız kitapsız olamayacağını bilir.
Verilen kararın 'operasyonel' olduğunu kavramış olmalı ki, Gemerek Hakimliği hızlı davranıp yeni bir kararla operasyonu boşa çıkarmış oldu.
Cumartesi günü, bir HSYK üyesine, “Ankara'daki kararı veren hakimi tanıyor musunuz?” diye sordum.
Muhatabım “evet tanıyoruz” cevabını verdi.
Meğer, yargı içindeki 'meşhut yapılanmanın' olabildiğince etkisiz hale getirilmesi için yapılan çalışmalar içerisinde, bu hakim, paralel yapının bir elemanı olduğu tespit edildiği için etkisini kaybeder düşüncesiyle İcra Hakimliğine gönderilmiş.
“İşte görüyorsunuz” dedi, konuştuğum HSYK yetkilisi:
“Hiç beklemediğiniz anda, aklınıza gelmeyecek bir mahkeme eliyle böyle şeylerle karşılaşabiliyorsunuz”.
MHP'li muhalifler ne kadar reddetse de, paralel yapının ellerinde kalan yargı gücünü icap ettiğinde icap ettiği biçimde kullanarak bu partiyi dizayn etme, lojistik destek verme çabası içerisinde olduğu bir gerçek.
Kaldı ki, bu memlekette siyaset mühendisliği yapmanın en ideal yolunun yargı gücünü kullanmak olduğu, vesayet düzenini kuranların en çok bu alandan yararlandığı, geçmişten gelen tecrübelerle sabit.
O halde ne yapılmalı?
Öncelikle meselenin odaklanılması gereken noktasının Ankara olduğu unutulmamalı.
Kendi vicdanlarına göre karar vermek yerine, gizli tutulan bir takım yerlerden aldıkları talimatla hareket eden bu yapının kalan etkisini kırmak için yeni uygulamaların hayata geçirilmesi gerekiyor.
2010 Eylül referandumu sonrası Yargıtay'a atanan 160 yeni üyenin 25-30'u hariç, kalanının bu yapının bağlıları olduğu biliniyor.
Yakın zamanda Yargıtay'ın üye sayısının artırılmasıyla üye çoğunluğunu kaybetmiş olsalar da, paralel yapının kurum içinde yapılan seçimleri kilitlemek, ya da başka gruplarla ittifak yaparak seçim sonuçlarını belirlemek gibi güç kullanımına devam ettiği biliniyor.
Önümüzdeki günlerde Meclis gündemine gelmesi beklenen ve temelde yüksek mahkeme üyelerinin üyelik sürelerini sınırlama amacı taşıyan düzenlemenin bu mücadele kapsamında etkili sonuçlar üreteceğini düşünebiliriz.
Yasa maddesi Meclis'ten geçtiği zaman 387 Yargıtay üyesinin üyeliği sona erecek ve hem üyeliği sona erenlerin bir kısmının yeniden atanması, hem de dışarıdan gelecek yeni isimlerle Kurum yeni bir yapıya bürünecek.
Bu önemli.
Bunun dışında Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan Başkanlığında bir süredir Paralel Yapıyla Mücadele Toplantıları yapılıyor.
İlgili bütün devlet kurumlarının temsil edildiği bu toplantılarda, yukarıda söz ettiğimiz gibi devlet içinde belli bir misyon için kadrolaşmış, görevlerini kendi amirlerinden aldıkları talimatlarla değil de, kurumla ilgisi olmayan başka kişilerden gelen emirlerle yürüten PDY mensuplarının durumu ele alınıyor.
Geçen hafta yapılan son toplantı öncesi bir açıklama yapan Akdoğan,“Bu örgütle mücadele bir devlet politikasıdır ve tüm devlet kurumları bu hastalıklı örgütle amansız bir mücadele yürüteceklerdir” demişti.
Bu mücadelenin daha organize bir biçimde sürdürülecek olması önemli.
Meselenin bir de topluma bakan yüzü var elbette.
Son iki yıldır bu yapının nitelikleri, hedefleri, siparişle gelen operasyonları yürütme girişimleri toplum tarafından anlaşılır hale gelmiş durumda.
Hedefe ulaşmak için her yolu mübah gören,
Bunun için yaslandıklarını söyledikleri dini değerleri bile değersizleştiren,
Anadolu insanının güzel duygularını, “Bir hedefimiz var oraya varana kadar idare edin” diyerek sömürüp sapmalara salık veren,
Ordu içindeki elemanlarına yapılanmamız kemale erene kadar içki kullanabilirsiniz diyen,
Bir vatandaşla konuşurken, “Abdestsiz dışarı çıkmıyorum” diyen devletin valisini Ulusalcı-Kemalist çizgidekilerle aynı dille linç kampanyasına tabi tutan,
Bu yaptıklarınızın dinle diyanetle ne ilgisi var diye sorulunca da ya“Büyüklerimizin elbet bir bildiği vardır” teslimiyetine sığınan, ya da bunu söyleyenleri hakaret yağmuruna tutan,
Ama yaptıklarının dinle diyanetle olan ilgisini ikna edici bir şekilde savunamayan bir yapı var karşımızda.
AK Parti'nin yüzde 49 oy aldığı dönemde bile “millet biziz” diye hava atan böyle bir yapılanmanın karakteri, 'kapalı toplum' özelliğini yitirmiş bir ülkede propagandayla nereye kadar saklı tutulabilir ki?