Şebnem Korur Fincancı'nın Evrensel Gazetesi'nde bugün (12 Kasım 2012) yayımlanan yazısı şöyle
"Af yetkisi öldürülenin ailesine aittir." Kısasa kısas, diyet ödeme, ne derseniz deyin… "Şu anda Avrupa'da idam kalktı, Amerika'da,
Japonya'da Çin'de kalktı mı? Demek ki yeri geldiği zaman bir haklılık sebebi var." Başbakanın açıklamaları birkaç yıldır bu minvalde. Görüyoruz ki, idam cezasını meşrulaştırma çabaları var.
On bin insan ölüme yattı bu ülkede. Yüzlercesi iki ayı geçti, açlık grevinin en zor zamanlarında. Bu insanların çok önemli bir kısmı, anadillerinde savunma yapmak isteyip de, "bilinmeyen dil", Kürtçe olduğu söylenen dil" gibi saygısızlık yüklü ifadelerle reddedildiği için yargılamaları dahi başlayamamış tutuklulardan oluşuyor. Her duruşma sonrası, söylenen bu sözler beni kişisel olarak yerin dibine sokuyor. Utancım katlanarak büyüyor. Anadilini bir suç gibi içinde taşıyan insanlar ülkesinde yaşamaktan artık hicap duyuyorum. Bundan ötesi yok derken…
İdam cezasına özlem duyan bir ülkede yaşamanın kaygıları içindeyken, parlamentosunda bir zamanlar dönemin koşulları gereği gösterdiği iradeyi tersine çevirme söyleminin günden güne aramıza sızdığını görüyorum. Sayısız linç davranışına tanıklık etmek zorunda kaldığımız bu topraklarda idamın hızla normalleştirilmesinin beklenebileceği duygusu isyanım oluyor.
Değerlerimiz birer birer yok oldu. Derinliğimizi kaybediyoruz. Karabulut cinayetine yönelen merak aylarca konuşulup ve fakat pornografik bir tüketim nesnesi olmanın ötesine geçemezken, Roboski'de katledilen çocuklar, Afyon'da mühimmat deposunun patlamasının ardında yatan umursamazlığın kurbanı gencecik insanlar, hemen her gün gelen ölüm haberleri bilişsel dünyamızın zırhlı katmanlarını bir türlü aralayamıyor. Birbirimizi hissetmiyoruz.
İsrail'de Neve Shalom adında bir köydeyim üç gündür. Bu köy 1970'lerde birlikte var olabilme iradesini göstermek için İsrail Yahudileri ve Filistin Arapları tarafından kurulmuş. Dün gece bir ateşin etrafında toplanıp bütün dillerde türküler söylendi. Dünyanın dört bir tarafından insanlar kendi dillerinde birbirine selam verdi, barışı dillendirdi. Bu tabloya bakılıp da, durum güllük gülistanlık sanılmasın. Daha birkaç ay önce milliyetçi saldırganlar bu köye saldırmışlardı. Burada yaşamayı seçenler pek çok bedel ödemek zorunda kalıyor. Bir avuç insan… Bir yandan da bu bir avuç insan bir örnek olarak ilgiyle karşılanıyor, hem İsrail'de hem de Dünyada. İnsanlar geliyor, inanılmaz huzurlu bir başka yaşama tanıklık ediyor.
Biz de bir köy kursak, bütün ötekileştirilenlerle birlikte… Gelir de ziyaret eder mi acaba insanlar? İnsan olmanın değerini anımsatabilir miyiz? Filistinli çocuğun elindeki taşı kutsayanlar, bir Kürt çocuğunun elindeki taşı anlayabilir mi? O taşlarla birbirimizi yaralamak yerine, birlikte yeni bir dünyayı inşa etmek için kullanabiliriz belki taşlarımızı.
Öldürme yetkisi taleplerine karşı durup, yaşatmak için ayağa kalkabiliriz. Ölüme yol alan onbinlerce insanın ölmemesi için karanlığa bir avuç mum değil, milyonlarcasını yakabiliriz. Mum gibi tükenmesin insanlar, daha iyi bir gelecekte yaşayabilsin çocuklarımız. Derinlerde bir yerde bıraktığımız insanlığımızı yeniden anımsamak hepimize iyi gelecektir inanın. Yaşamak çoğaltır, öldürmek eksiltirken insanlığımızı.