Dünya
Deutsche Welle

Mülteci kampında kadın olmanın bedeli

Cinsel şiddet, pis tuvaletler, ortalığa akan lağım suyu, bitmeyen iltica prosedürü... "Keşke Ege'de boğulsaydım" diyen Yemenli Amal, Yunanistan'daki kampta yaşamın kadınlar için ne denli zor olduğunu DW'ye anlattı.

23 Ekim 2018 10:59

20'li yaşlarında genç bir kadın olan Amal ile ailesi savaşın devam ettiği, ayrıca kadınların hayatlarının kısıtlı olduğu ülkeleri Yemen'den kaçtılar. Ege Denizi'nde tehlikeli bir yolculuktan sonra Midilli Adası'na ulaştılar. Amal burada sonunda aradığı özgürlüğü bulacağını düşünüyordu. Ancak Yunanistan'ın en büyük mülteci kampı olan ve bir açıkhava hapishanesine benzeyen Moria'ya götürüldü. Orayı dünyadaki cehennem olarak tarif ediyor.

Moria birçok defa korkunç koşulları nedeniyle uluslararası toplumun gündemine gelmişti. 3 bin 100 kişinin yaşayabileceği koşullar için inşa edilen alanda 7 binden fazla insan yaşıyor. Ana kamp bölgesi yüksek duvarlar ve dikenli tellerle çevredeki çadır kampından ayrılıyor. Kamptaki yaşam koşulları uluslararası standartları karşılamıyor ve binlerce kişinin yaşamasına uygun değil.

İnsanların yemek için saatlerce sırada beklemesi gerekiyor, tuvaletler ve banyolar hijyenik değil, lağım suyu sürekli kampın içerisine ve önündeki yola akıyor. Şiddet olayları da sıradan hale gelmiş gibi görünüyor ve insanlar günlük ihtiyaçları için cebelleşmek zorunda.

Uluslararası Af Örgütü'nün Yunanistan'daki kamplarda yaşayan kadın ve kız çocuklarla ilgili son raporunda, kamplardaki aşırı kalabalığın özellikle kadınlar için ne kadar tehdit edici boyutta olduğunu inceleniyor. İşin gerçeği kadınlar için Moria'da yaşam erkeklere göre çok daha zor.

"Ölsem daha iyiydi"

Amal, bir adamın bir kadını kan içinde kalıncaya kadar dövdüğüne nasıl tanık olduğunu ayrıntılarıyla anlatıyor. Saldırı Yunan polisinin önünde gerçekleşmiş. Olayı görmezden gelen polis daha sonra "bu tip adamlarla takıldığı" için kadını suçlamış. Amal, "Moria'daki şartlar kadınlar için adil değil" diyor.

Amal'ın kamptaki günlük yaşamla ilgili anlattıkları çarpıcı. Bazen çok basit ihtiyaçlar, örneğin tuvalete gitmek bile tehlikeli olabiliyor. Erkeklerin kadınlar tuvaletine yaklaşmasına izin verilmese de, hep orada olduklarını söylüyor. Arkadaşlarından biri kadınlar tuvaletinde yaşlı bir adam tarafından taciz edilmiş, başına daha kötü bir şey gelmeden kaçmayı başarmış.

Amal, "Bazen burada olmaktansa denizde ölmek daha iyi olurdu diye düşünüyorum" diyor. "Bir feminist olarak hiçbir şeyden korkmamam gerektiğini öğrendim. Ama bu yerden kurtulamamaktan korkuyorum" diye devam ediyor.

Bu korku nedeniyle röportajda yüzünü göstermiyor ve takma isim kullanıyor. Çünkü kampla ilgili olumsuz şeyler söyleyen mültecilerin iltica başvurularının olumsuz etkilendiğine dair söylentiler duymuş. Bu endişe, Moria kampında DW'ye konuşan herkes tarafından dile getirildi.

"Hem feminist hem de mülteci olmak çok zor. İltica görüşmelerinde söyleyecek çok şeyimiz oluyor ama susmak zorundayız, çünkü buradan kurtulmak istiyoruz" diye konuşuyor.

Amal, ülkesindeki ataerkil kurallara karşı gelen ve eğitimi sayesinde amaçlarına ulaşan rol modeli Mısırlı feminist Neval el Seddavi'nin izinden yürümek istiyor.

Ataerkil düzeni düzeltirsen her şeyi düzeltirsin

Afganistanlı Sümeyye de Moria ile ilgili olumlu bir şeyler söylemekte zorlanıyor. Artık orada yaşamadığına şükrediyor. O, aynı adada gönüllüler tarafından kurulan ve kendi kendini idare eden bağımsız bir kamp olan PIKPA'da kalıyor. Moria'da yaşamın çok zor olduğunu, bunun sadece hijyenik olmayan koşullardan ve uzun yemek kuyruklarından dolayı değil, sürekli devam eden şiddetten de kaynaklandığını söylüyor.

Sümeyye bir Afgan kadın olarak yaşadığı tecrübeleri anlatırken ateş püskürüyor, ama yine de sesi titriyor. Evlenmeden önce üniversite öğrencisiymiş, ancak daha sonra kocası eğitimini bırakmaya zorlaşmış. "Afganistan gücün erkeklerin elinde olduğunu bir ülke" diyen Sümeyye, "Eşitlik istiyorum ama bütün erkeklerle nasıl yüzleşebilirim. Kadınlar için çok savaşıyorum, ama kendi hayatım için [de] çabalıyorum" sözleriyle düşüncesini dile getiriyor.

Sümeyye ülkesinde kadın hakları savunucuydu. Bu iş, böylesine ataerkil bir toplumda hem zor hem de tehlikeli. Her yerde kadınlara çoğu fırsatın tanınmadığını düşünüyor. Mülteci kadınlar söz konusu olduğunda durum daha da vahim. Ama ona göre Avrupa'da, yaşadıkları yerleri terk eden kadınların karşılaştığı sorunların çözümü çok karmaşık değil. Sümeyye, "Avrupa mülteci kadınlara eğitim vermeli, onları kadın hakları konusunda eğitmeli. Bu onlara özgüven aşılar. Ancak aynı zamanda güvenliğini de sağlamalı" diyor.

Kadınların dayanıklılığı

Moria kampındaki gibi kötü manzaralara aşina olan Uluslararası Af Örgütü'nün Genel Sekreteri Kumi Naidoo bile Ekim ayı başında buraya yaptığı ziyarette gördükleri karşısında şaşırmıştı. DW'ye yaptığı açıklamada bu denli korkunç koşullarda kadınların gücünün kendisini şaşkınlığa uğrattığını söylemiş, mülteci kadınlara özellikle odaklanılması gerektiğinin altını çizmişti.

Naidoo, "Kadınlar daha korunmasız. Sadece, özellikle de yoksul toplumlardan gelenlerin ne yazık ki karşı karşıya kaldığı cinsel taciz ve cinsel şiddet gerçeği dikkate alınması yeterli. Diğer yanda kadınların dayanıklılığı var. Yalnızca hayatta kalabilmek, yüzlerinden tebessümü eksik etmemek ve sorunlarına çözüm aramak çok yüksek düzeyde duygusal ve ruhsal dayanıklılık gerektiriyor" sözleriyle düşüncesini aktarmıştı.

Amal, bu dayanıklılığı gösterenlerden. İran'da bütün belgelerini kaybettiğinde dibe battığını hissetmiş, ancak bu durumun onu durdurmasına izin vermemiş. Bir gün Yunanistan'da iltica hakkı kazanırsa, Moria kampına geri dönmeyi, eşitsizlikle mücadele edebilmeleri için diğer mülteci kadınlara destek olmayı istiyor, tıpkı geçmişte feminist rol modellerinin yaptığı gibi.

*Haberde yer alan mültecilerin isimleri ve kendilerinin veya ailelerinin kimliklerinin anlaşılmasına yol açabilecek bilgileri değiştirilmiştir veya kullanılmamıştır.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle