26 Şubat 2017 11:19
Sanat merkezi kundaklanan tiyatrocu ve eğitmen Müjdat Gezen, olay sonrası kendisini aramaması sebebiyle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı eleştirdi. "AKP 15 yılda bütün milletin kimyasını bozdu" görüşünü savunan Gezen, Abdülhamid’in 5. kuşak torununun aleyhinde şaka yaptım diye okulu yakıyor. Bu bana hiç inandırıcı gelmedi. 15 yıldır enjekte edilen tarikat ve yönetici düşünceleri bunu yaptı. Çünkü 'Kindar ve dindar nesil yetiştireceğiz' dedi senin cumhurbaşkanın. Benim değil" diye konuştu. Osamu Dazai’nin "İnsanlığımı Yitirirken" isimli kitabını Erdoğan'a armağan etmek istediğini belirten Gezen, "Siz insan mısınız? Evet, insansınız. İnsan olduğunuzdan bir şüphem yok. İki kaşınız, iki gözünüz var. Ama insan bir telefon açar ya" dedi.
"Burhan Kuzu. O adama da üzülüyorum" açıklamasında bulunan Gezen, "Profesör olmuş ama adam olamamış. Sinop’ta beni hedef gösteriyor. Bana 'çamur' diyor. Ben çamursam Burhan Kuzu çukur çünkü Burhan Kuzu, yandaş kanallar, Akit gazetesi hedef göstermeseydi o çocuk da cesaretle gelip burayı yakmayacaktı" ifadesini kullandı.
Müjdat Gazen'in Cumhuriyet'ten Ceren Çıplak'a verdiği söyleşi şöyle:
- MSM’yi kundaklayanın eli tüfekli fotoğraflarını gösteriyorsunuz bana. Öncelikle ne hissettiriyor bu fotoğraflar size?
Bu fotoğraftaki en önemli şey oğlunun ona nasıl baktığı. Görüyor musun oğlunun şaşkınlığını? Bu adam bir tarikat mensubu. Tüfekli pozu, AKP’ye ‘evet’ oyu basıp da yayımladığı fotoğraflar ile yangının ertesi gün gelip çektiği fotoğrafları hep sosyal medya hesabından yayınlıyor. Bu koskoca ‘hâkim’ denen adam bunları görmedi mi? Görmek zorunda değil mi? Burayı yakan adamın eşi, çocuğu bu okulun mezunlarından en az ikisinin hayranıdır. Ne fena değil mi?
- Bir de “İsteseydim tamamını yakardım” diyor.
Kundakçıyı serbest bırakan bu hâkimi hangi hâkime bildireyim? Bu hakim hakkında acil soruşturma açılmasını istiyorum, bizim can güvenliğimizi tehlikeye attığı için.
- Bu zihniyetin önüne nasıl geçilebilir?
Önce serbest bırakarak “Yakmak serbest” mi diyorlar? Eğer hâkim böyle bir karar veriyorsa yakmak serbest oluyor, evet. Serbest bırakıyorlar ama savcı tekrar alıyor. Ayrıca inandırıcı geldi mi size? 2. Abdülhamid’in 5. kuşak torununun aleyhinde şaka yaptım diye okulu yakıyor. Bu bana hiç inandırıcı gelmedi.
- Neden?
Neden var mı? 15 yıldır enjekte edilen tarikat ve yönetici düşünceleri bunu yaptı. Çünkü “kindar ve dindar nesil yetiştireceğiz” dedi senin cumhurbaşkanın.
- Sizin değil mi?
Tabii ki benim değil. Bu elimdeki kitabı onlara armağan etmek istiyorum. Osamu Dazai’nin “İnsanlığımı Yitirirken”i. Arena programına çıktığımda soracağım; Kameranın içine bakarak şöyle diyeceğim: Siz insan mısınız? Evet, insansınız. İnsan olduğunuzdan bir şüphem yok. İki kaşınız, iki gözünüz var. Ama insan bir telefon açar ya.
- Peki Kültür Bakanı aradı mı?
Hayır hiç aramadı. “Kindar ve dindar nesil” lafına sığınılıp da bu yapılır mı ya? Bir ülke böyle mi yönetilir?
- Nasıl yönetilir?
Böyle yönetilmez.
- Akit gazetesi dışında bu konuyla ilgili sorumlu tuttuklarınız var mı?
Burhan Kuzu. O adama da üzülüyorum.
- Niye?
Profesör olmuş ama adam olamamış. Sinop’ta beni hedef gösteriyor. Bana “çamur” diyor. Ben çamursam Burhan Kuzu çukur çünkü Burhan Kuzu, yandaş kanallar, Akit gazetesi hedef göstermeseydi o çocuk da cesaretle gelip burayı yakmayacaktı.
- Sizce neden yaktı?
“Abdülhamid’in torunu Esma Sultan’a hakaret ettiği için tepem attı” diyor ve burayı yakıyor. Esma Sultan 170 sene evvel öldü. Nilhan Sultan’ın yerine Esma Sultan diyor. Bir şeyden haberi yok. Seyretmemiş ki programı. Televizyon programında Yılmaz Özdil ve ben Nilhan Osmanoğlu’na hakaret etmedik. Velev ki hakaret ettik. Sana ne?
- Yılmaz Özdil ile Nilhan Osmanoğlu’na dair konuşmalarınız sizce de cinsiyetçi değil mi?
Bunu herkes böyle algılamış. Herkesin aklı fikri cinsellikte. Diyelim ki cinsellik de var. Abdülhamid’in torununun torununa o espriyi ben yaptıysam sorumlusu benim.
- Pişman mısınız o espriyi yaptığınıza?
Hayır, hiç değilim. Yeniden izledim, öyle bir şey yok. Ne diyorum? Yılmaz Özdil “Adayı istiyor verecek misin diyor?”, Ben de “Adayı değil ama neyse sonra konuşuruz” diyorum. “Sonra konuşuruz” lafı Yılmaz’la, Uğur’la (Dündar) benim aramda bir espri. Telefonların dinlenmesine, kayıt alınmasına yönelik bir gönderme. O yüzden sonra konuşuruz diyoruz hep. Asla ve asla o niyetle söylemedim. O niyetle söylesem “Evet, o niyetle söyledim ve arkasındayım” derdim. Feminist kadınlar ve siyasetçi kadınlar bozulmuş. Cumhuriyet’e faydalı şeyler yapsınlar bunlarla uğraşacaklarına.
Nilhan Osmanoğlu üç yıl evvel adayla 10 ayrı mekânın tapusunu istedi. Mustafa Kemal’in ödediği milyarlarca lira borcu öde önce sonra al hepsini git. Atatürk, alnının teriyle Cumhuriyet’i kurup bütün o borçları ödedi. Bir de “Bu parlamenter sistem canımıza tak etti” dedi. Benim ve Yılmaz’ın asıl hücum ettiği sebep bu.
Ben dilimin ucuna geleni değil aklıma geleni söylüyorum. Başka bir anlamda olsaydı kanalı o gece kapatırlardı. Onların aklı fikri cinsellikte.
- Öyleyse konuşurken daha dikkatli olmanız gerekmez mi?
Hangi konuda?
- Başka şekilde de anlaşılabilecek, cımbızlanacak espriler konusunda...
Ben ne söylediğimi biliyorum. Buradan ne yapmak istiyorlarsa yapsınlar. Ben hazırım, söylediğim sözlerin arkasında durmayı şiar edindim. Anlatabiliyor muyum? Yılmaz’ın dediği gibi merdiven altı tarikatların beyni örümcek ağına dönmüş, doğrunun ne olduğunu kavrayamamışlar. Akılları fikirleri bu. Bunların cinsel sorunları bitmez. Bana “sübyancı, karısı 22 yaş küçük kendisinden” diyorlar. Bunu söyleyen Akit gazetesinin muhabiri 14 yaşındaki kıza tecavüzden dolayı hapiste yattı. Eski Cumhurbaşkanının karısı 14 yaşındaydı. Cinsellikle ilgili çok önemli sorunlar var. Bu zihniyet tam gençliğini yaşayamamış. Bizim öyle bir sorunumuz olmadığı için rahatlıkla bu konuları konuşabiliyoruz.
- Dava açacaktınız, nedir durum?
Terör suçu nedeniyle Akit gazetesine davayı açtık. Onların arka odalarında neler olduğunu açıklayacağım elbette.
- Size koruma verildi mi?
Hayatım çok ilginçtir ki bana bu olaydan bir hafta önce emniyetten bir telefon geldi. Akit gazetesinde haber çıktığında. Koruma ister misiniz, dediler. Nereden icap etti dedim. Biz periyodik olarak soruyoruz dediler. “Nasıl periyodik olarak, ben üç sene evvel koruma için başvurdum reddedildi. Şimdi koruma istemem. 24 yaşında bir çocuk, 74 yaşındaki adamı koruyacak, birinin önüne atılacak, ölecek. O ölünce ben öldüm demektir. Bunu istemem, başka bir şey yapalım” dedim. “Okulun, evin civarında korumalar var, daha da artıralım” dediler. Ben de tamam dedi. Korumaların artırılmış halinde bu oldu ama.
Ön kapıda Atatürk heykeli var, şimdi bir de arka kapıya Atatürk heykeli yaptıracağım. Bizim okulu koruma altına alır. (gülüyor)
- Koruma verip bir yandan suçluyu salmak nasıl bir çelişki?
Korkunç bir şey, inanılır gibi değil. Savcı “tutuklayın bu adamı, tehlikeli” diyor, hâkim salıyor. Adam kahraman gibi çıkıyor “İstesem bütün binayı yakardım” diyor. Başsavcılık istiyor bir daha gözaltına alıyorlar.
- Muhaliflerin, solun da yeni bir söylem getirmesi gerekmiyor mu?
Bu ülke aydın olmayı hiçbir zaman sevmedi. Belli değil mi? Televizyon programlarına bir bakın, evlilik programlarına bir bakın. Survivor izliyor musunuz? Türkiye’nin profili Survivor’da yatıyor; zannedersiniz ki, kadınlar dedikodu yapıyor. En büyük dedikoduyu erkekler yapıyor. AKP 15 yılda bütün milletin kimyasını bozdu.
1943 doğumluyum. 50 sonlarından itibaren aklı yerinde olan ve kitap okuyan biriyim. İsmet Paşa’nın cumhurbaşkanlığından tutun günümüze kadar hepsini tanıdım ve tanıştım. Bunlar hariç. Türk halkı solu sevmemiştir.
- Sol acaba halkı ne kadar sevdi?
Sol adının içinde hem halk olacak, hem de halkı sevmeyecek...
- Dindar nesil derken, sizin dinle nasıl bir ilişkiniz oldu?
Benim annem dindar bir kadındı, namaz kılardı. Bunlar dini sistematik olarak kullanıyorlar. Kimin dindarlıkla ilgisi var? Ankara meyhanelerinde fotoğraflarını vereyim mi size? Başörtüsüne karşı değilim. Annem de takardı. Benim türbanlı öğrencilerim de var. Ama mesela başörtülü bir hâkime kendimi yargılattırmam. Kafadan kaybederim çünkü. Bir hâkimin sebeb-i mevcudiyeti tarafsız olmasıdır. Türban ise taraflı bir simgedir. Düşün, hâkim türbanlı, Melih Gökçek’in avukatı da türbanlı ve yargılanan benim. Ne kadar objektif bir mahkeme! (gülüyor) Hâkim evine gider, namazını kılar o beni bağlamaz. Benim annem de dindardı. Ben sana başka bir şey söyleyeyim mi?
- Buyurun...
Besmelesiz dışarı çıkmam. Besmelesiz sahneye çıkmam. Benim Allah’a inancım vardır. Ve o bana çok güzel bir güç verir. Ama ben bir Cumhuriyetçiyim, ben bir Atatürk sevdalısıyım ve ideolojik olarak da bunca yıldır herkes neyle yargılandığımızı, ne yaptığımızı bilir.
- Herkes kendisini doğru, diğerini yanlış olarak görüyor...
Fikirler özgürdür, alabildiğine herkes istediği fikri savunabilir. Şimdi Adalet Bakanı çıkmış iki partili sistemden bahsediyor. Bu demokrasi mi? Küçük partiler ne olacak? Mozaik bir güzelliktir, çoksesliliktir. Monoton bir solo şarkı dinleyin, bir de iyi hazırlanmış bir koro dinleyin. Demokrasi bir musikidir. Ama o musikinin tek bir sese teslim edilmesi hiç doğru değil.
- Tüm yetkilerin Erdoğan’da ya da bir makamda toplanması sizi korkutuyor mu?
O benden korkuyor. Ben niye korkayım? En büyük korkuları benim hiçbir açığımı bulamamaları. Çünkü ben şeffafım. Uçağa binip de seyahate gitmeden evvel KDV’lerimi ödetirim. Mali müşavirim “daha 11 gün var” der, ama ben “öde” derim. Şeffafım, herkesin gözü önündeyim. Deşifre edilecek hiçbir şeyim yok.
- Türkiye’de bir sanat okulunun karşılığı bu mudur? Hedef olup, yakılmak mı?
Suudi Arabistan’dan bile bir adam aradı okulun yanan yerini tamir ettirmek için. İngiltere’den, Almanya’dan, Japonya’dan destek için aradılar. Hiçbirini kabul etmiyorum. Sigorta yapıyor. Ama ben bu kadarını beklemiyordum. Bana layık olduğumdan daha fazlasını gösterdiler.
Kundaklayan adamın kim olduğuna bakacaksın, ne söylendiğine değil. Başbakan diye biri çıkıyor söylese ne olur, söylemese n’olur? Adı başbakan. Var mı Türkiye’de başbakan? Bu kadar basit. Kendi başbakanlığının lağv edilmesi için imza veren adamın kişiliği ne olabilir?
- “Vatandaşlar pompalı tüfek alıyor” diye tweet atıyor yöneticiler. Millet kızdıkça birbirini mi tarayacak? Bunun önüne nasıl geçilecek?
Valla, biz taramayacağız kimseyi.
- Bugün ne istiyorsunuz? Ne eksik?
Ben Türkiye’nin elinden son 15 yılında alınan şeyin geri verilmesini istiyorum: Sevgi. Türkiye’de bir anket yapsam, herkes sevginin ne kadar gerekli olduğunu söyler ama sevginin tarifini yapamaz. Sevmeyi sevmekle başlayacaksın. Sait Faik’in dediği gibi “Bir insanı sevmekle başlar her şey” Hayvanları, doğayı sevmeyi öğreneceksin. Arabamda bile kedilerim, köpeklerim için ayrı yer var. O gece kedilerimden bir tanesi yanıyordu. İşte o yansaydı... Kaçmış kedi, şimdi panik atak oldu, kutusuna giremiyor. Hayvanın bile ruh halini düşünmek zorundayız.
- Toplum olarak bugün en çok neye ihtiyacımız var?
Sevgiye ihtiyacımız var. Nisan’daki referandumdan sonra herkese grip aşısı gibi sevgi aşısı yapılmasını istiyorum. Kesin istiyorum bunu. Bu arada referandumdan sonra ülke büyük bir değişime uğrayacak.
- Nasıl?
Bu değişim olumlu bir değişim olacak. Çünkü bir ülkede ekonomi bozulmadıkça hükümetler değişmez, ekonomimiz bozuldu. Saman ithal ettik yahu saman!
© Tüm hakları saklıdır.