“Bir adamın kalitelisi, ‘geçmiş hayatındaki kadının kalitesi’nden belli olur” diyen Reha Muhtar: Kadınlar tarafından eğitile eğitile geliyoruz bir yerlere
CNN Türk’te yayımlanacak bir programla televizyona dönüş yapan Reha Muhtar, Ayşe Arman’ın sorularını yanıtladı. Hürriyet’in Pazar ekinde yayımlanan “Bir kadına verdiğim en yaratıcı hediye 2 bebek” başlıklı röportaj:
Son derece hızlı, esprili, ince, nazik. Hatta rafine. Ne yalan söyleyeyim biraz şaşırdım. Nedense, kafamdaki Reha Muhtar imajı farklıydı. Biraz daha maço bir adamdı. Alakası yokmuş.
Evet, yıllarca Atina’dan bildirdi ama biz esas olarak "Acı var mı acı?" diye soran, reytingleri altüst eden bir televizyoncu olarak tanıdık onu. Şimdi tekrar televizyonlara dönüyor. "Artık kantite değil, kalite umurumda" diyerek. Yarın ilk programı "Reha Muhtar’la Çok Farklı" saat 23.00’te CNN Türk’te yayınlanıyor. Hayatındaki heyecan verici tek şey bu değil tabii: Sevgilisi Deniz Uğur da hamile, üstelik ikizlere...
İlk aşk?
-Ortaokulda aşık olduğum kumral kız mı ilk aşk? Yoksa ilk seviştiğim kız mı? Yoksa hem seviştiğim, hem çıktığım, hem de hayatı paylaştığım kız mı? Bir erkek için "ilk aşk" biraz karışık bir durum...
Taaa en başlarda hayatınıza giren, sizin için önem taşıyan kadın...
-Hayatıma girmiş bütün kadınlar benim için önem taşır. Bir erkek, hayatına giren kadınlarla büyür. Hayatına iyi kadın girmiş erkek, medeni olur, halden anlar, kadına nasıl davranacağını bilir. Çürüklerle dolaşandan hayır gelmez. Bir adamın kalitelisi, "geçmiş hayatındaki kadının kalitesi"nden belli olur.
Vayyyyy...
-Ama öyle değil mi? Her ilişki, bir sonrakine bir miras bırakmaz mı? Kadınlar tarafından eğitile eğitile geliyoruz bir yerlere.
Nasıldır kadınlarla aranız?
-"Kadınları uçururum, ben muhteşem bir erkeğim!" türünden zırvalar söyleyecek "hırt" bir adama benziyor muyum? Beraber olduğum kadınlar nasıl hissediyorsa ben öyleyim. Sadece şunu bil: Sürekli trip yapan, enerjiyi hortumlayan kadınlardan da erkeklerden de hazzetmem. Hemen uzarım yanlarından.
Peki kadınları anlayabilir misiniz?
-Bu soruya "Evet" diyen, silme geri zekalıdır! Bir erkeğin, kadınla gerçekten uyum içine girebilmesi, kimyasının tutabilmesi öyle kolay değil. Kadınlar bize göre çok daha sofistike. Acı ama gerçek: 40’ından önce erkek hiçbir işe yaramıyor!
Kadınlarla ilişkileriniz, yazılarınızda gördüğümüz kadar duyarlı mı? Yoksa duyarlı yazar, duyarsız erkek misiniz?
-Buna ben cevap veremem. Kadınlara sor. Çok kadın arkadaşım var. Kankalarına anlattıkları bütün sırları, erkek olmama rağmen bana da anlatıyorlar. Bunun da bir tek nedeni var: Ben kimseyi yargılamam.
Kadınlardan neler öğrendiniz?
-Her şeyi. Erkek olmayı, sevişmeyi... Mesleği bile duayen bir gazeteciden öğrendim: Nilüfer Yalçın.
En uzun ilişkiniz?
-Geçen gün Atina’dan eski sevgilim aradı. "18 yıl oldu Reha" dedi. Aramızdaki ilişki artık arkadaşlık ama yine de yıldönümlerimizi hatırlıyoruz. Onun dışında 5 yıl sürmiş bir evliliğim var. Ama şu an Deniz’le olan ilişkimizin çok daha uzun süreceğine inanıyorum...
Aşk acısı çektiniz mi?
-Aşk acısı çekmemiş adama ben adam demem. Gitsin morgun kapısında bekçilik yapsın. Tabii ki çektim...
Peki bir erkeğin, "Kadınlara karşı hep dürüst oldum!" diyebilmesi mümkün mü?
-Valla, kadına yalan söylemeyeceksin, gururunu kırmayacaksın, arkadaşları ve başka erkekler önünde rezil etmeyeceksin, önemli ve özel olduğunu hissettireceksin. Bunun dışında kadınlar, erkeklerden salakça dürüstlükler ve itiraflar beklemiyor. En azından ben öyle düşünüyorum. Şu da var: Kadınlar, kişiliği oyuncaksız ve dümdüz erkeklerden de hoşlanmıyor, sıkıcı buluyor.
Harika Avcı, Mehveş Emeç, Nilüfer, Gülşen, Deniz Uğur... Hepsi hem güzel hem kişilikli kadınlar. Tamam onlara sormak lazım da, bizim bilmediğimiz ne buldular sizde? Sizdeki şeytan tüyü nedir?
-Hayatıma girmiş kadınları hem güzel hem de kişilikli bulman gururlandırdı beni. Evet hepsi özel kadınlar. Ama bende ne bulduklarını ben bilemem.
Gülşen ve Deniz Uğur hayatlarının bir dönemlerinde, aldatma hikayeleriyle darbe alan kadınlar. Size sığındılar mı? Ne bu? Siz, bir tür liman mısınız?
-Sığınan kadın gibi gözükür, oysa erkektir. Olsa olsa, ben sevgilimde sığınılacak bir liman bulmuşumdur.
Ne güzel! Sürekli hayatınıza giren kadınları koruyorsunuz?
-Onlara laf ettirmek, kendime ettirmek anlamına gelir ki, benim kitabımda yazmaz.
Şehvet mi şefkat mi? Sizin için hangisi daha önemli?
-Şehvet duyduğun bir kadına, gün gelir şefkat duyarsın. Şefkat duyduğun bir kadınla da şehvetle sevişirsin. Sadece salaklar, kadınları şehvet duyulan, şefkat duyulan, yatılan, ya da anne gibi kucağına uzanılan kadın gibi kategorilere ayırır. Ukalalık etmek istemiyorum ama kadın, bu hallerin hepsini içinde taşır. Mesela sen, şehvetli bir kadın portresi çiziyorsun, oysa ben senin müthiş şefkatli bir kadın olduğunu düşünüyorum.
"Hiç seks peşinde olmadım. Hep dost olmak istedim kadınlarla" diyenlerden misiniz?
-Yok canım deli miyim? Rahip değilim. Niye sadece dost olmak isteyeyim? Ama ben kadınlara asılmam, onlara yazmam. Zaten erkek, kendisini seçmeyen kadını tavlayamaz. Bizim zannettiğimiz kadar dahlimiz yok yani, biz orada duruyoruz, kadınlar gelip seçiyor bizi.
En büyük silahınız...
-Ben kadınlarla ilişkiyi bir savaş olarak görmüyorum ki, zeka veya bir başka şeyi silah olarak tanımlayayım. Ne varsa ortak kullanımda!
Bir kadına verdiğiniz en yaratıcı hediye...
-Galiba en yaratıcı hediye bu en sonuncusu oldu: İki bebek. Ama aynı hediyeyi ben de Deniz’den aldım!
Seks ne kadar önemli oldu sizin için?
-Kadınlar için önemli olduğu kadar.
Çok çok tecrübeli bir erkek misiniz?
-Kadınların öğrettiği kadar.
Seks konusunda kompleksi olan adamlardan mısınız?
-Seks konusunda kompleksi olmayan erkek yok ki. Öyle ya da böyle bir sürü şeye takarız biz erkekler. Kafası çalışanlar, kadınlar tarafından yetiştirildiklerini bilirler. Ötekiler için yapacak bir şey yok, hırt olarak gelir, hırt olarak giderler.
Seks hakkında rahat konuşabilir misiniz mesela?
-Evet. Ama banalleşmeden ve sıradanlaşmadan...
Evli bir kadınla ilişkiniz oldu mu?
-1 milyon liralık soru! Fiilen bitmişti ama hukuki süreç devam ediyordu. Evet, oldum.
Ne kadar cesursunuz ilişkilerinizde?
-Risk ve macera konusunda pek eli tutumlu sayılmam. Aptal cesareti mi artık bilemem.
Hiç hazzetmediğiniz kadın tipi...
-Olumsuz enerji veren kadınlar.
Küçük sürprizler yapan bir erkek misiniz?
-Büyük sürprizleri tercih ederim!
Sevgilinizle yaşadığınız son zamanlardaki en romantik an...
-Son zamanlardaki durumumuz zaten Deniz’in hamileliğinden dolayı fazlasıyla romantik!
Sevgilinizle yapmaktan en çok hoşlandığınız şey?
-Her şeyi yapmaktan hoşlanırım onunla...
Erkek arkadaşlarınızla iç dünyanızı paylaşır mısınız?
-Çok değil. Kız arkadaşlarım ve sevgililerim, erkek arkadaşlarımdan hep daha fazla şey bilmişlerdir hakkımda.
Bir erkek yaşı ilerleyince "Hayat elimin altından kayıyor, son bir şey daha yaşayayım" hissine kapılır mı?
-Ben maalesef kendimi hálá kolej yıllarında gibi hissediyorum. Hayat elimden kayıyor duygum şimdilik yok...
Uzun yıllar televizyon kanallarının "tanrı"sıydınız. O zaman kadınlar daha mı çok ilgileniyordu sizinle? Bir erkeğin elindeki güç azalınca, kadınların ilgisi de azalıyor mu?
-Şimdi daha çok ilgileniyorlar benimle. Galiba kadınlar kendilerine uzak buldukları ikonlardan çok, kendilerine yakın buldukları erkeklere ilgi gösteriyorlar.
"Reha Muhtar Atina’dan bildiriyor..." Biz sizi böyle tanıdık değil mi? Yunanistan yıllarında kadın-erkek ilişkileri açısından neler öğrendiniz?
-Orası benim "Panepistimou"m. Yani üniversitem...
Yunan kadınları çok mu ateşlidir?
-Kadın, milleti olmayacak kadar evrensel. Yunan kadını, Türk ya da İngiliz kadınından daha ateşlidir demek mümkün değil. Ama Yunan kadını erkeği şımartır, bu doğru.
Ne kadar yalnız, ne kadar kalabalık bir adamsınız?
-Kalabalıklar arasında yalnız bir adamdım. Ama şimdiki durumuma, yalnız demem için kafayı sıyırmış olmam lazım.
En son neye ağladınız?
-Benjamin Button’ın Garip Hikayesi filminin sonlarına doğru hüngür hüngür ağladım. İmkansız bir aşkın sıradışı anlatımı içimi deldi.
En son neye güldünüz?
-Deniz, geçenlerde fotoğraf çektirmiş. Fotoğrafçı arkadaş bakmış bakmış, "Fotoşopla karnınızdaki şişliği gideririm, siz üzülmeyin!" demiş.
Saçlarınızı uzatmanızın özel bir sebebi var mı?
-Kolejdeyken de hep uzatır, sonra da idareden zılgıt yer, soluğu berberde alırdım. Saç uzatmak, bende otoriteye karşı bir refleksi çağrıştırıyor. Otoriteye karşı refleks, anarşizmle flört ve muhalif duruş. Bunlar kişiliğimin en temel özellikleri. Bir de tabii, kadınlar yakıştığını söylüyor...
Ayşe Nazlı’nın da babasıyım…
Baba olmaya nasıl karar verdiniz?
-Ben zaten babaydım. 8 yıldır Ayşe Nazlı’nın manevi babasıyım. Haftada bir düzenli görüşüyoruz.
Yaa duydum, Ayşe Nazlı’nın bütün okul toplantılarına, iki dirhem bir çekirdek gidiyormuşsunuz. Okulundaki annelerden biri anlattı. "Sen deli misin acayip iyi baba!" dedi. Biraz şaşırdım aslında...
-Neden? Ayşe Nazlı’nın bana baba demesini istediğim gün, bunun bir ömür boyu süreceğinin farkındaydım. Nilüfer’le ilişkimiz sona erse de. Nitekim bitti. Ama ben hálá Ayşe Nazlı’nın babasıyım. Bir kız çocuğu sana "Baba" diyorsa, bir süre sonra "Baban tamamen gitti" demek, olacak iş değil. Bu, "Sen hayatın boyunca erkeklerle zor mutlu olursun!" demekle eşdeğer. Böyle bir kötülük hiçbir kız çocuğuna yapılmaz. Tabii ki Ayşe Nazlı’yla yakından ilgileneceğim. Ne zaman ihtiyacı varsa, beni bulacak yanında...
Sizin anne ve babanıza da "babaanne" ve "dede" diyormuş?
-Evet.
Ayşe Nazlı’ya öğretmeye çalıştığınız en temel şey...
-Dürüst ve komplekssiz olsun yeter.
Şimdi verme zamanı
Şimdi de biyolojik baba oluyorsunuz. Üstelik iki tane geliyor. Korkmadınız mı?
-Niye korkayım?
Bu kararı verirken neler geçti aklınızdan?
-Ben insan yaşamını, doğumdan ölümüne kadar, "bir gelişme süreci" olarak görüyorum. İnsan gelişirken, bir taraftan da hayata ve insanlığa katkılar yapıyor. Bir taraftan veriyor, diğer taraftan kendini geliştirerek bunların karşılığını alıyor...
Siz bugüne kadar çok aldınız!
-Evet, aynen. Şimdi verme zamanı. Biyolojik bir katkı sağlamak, hayata ve evrenin sonsuzluğuna iki insan vermek mümkünse, bunu yapmamak eksiklik olurdu. Yaptık.
Bu program nereden çıktı?
-Mehmet Ali Yalçındağ, Mehmet Ali Birand, Aslı Öymen ve Ayşenur Arslan’ın kafasından...
Nasıl ikna ettiler sizi?
-Bir haber kanalı olması sanıyorum etkiledi beni. Ve tabii CNN gibi bir marka. Hafta içi her gün saat 23.00’te. Adı "Reha Muhtar’la Çok Farklı..."
Maddi olanaklar, esneklik, özgürlük... Nedir sizi baştan çıkaran?
-Özgürlük ve ihtiyaç. Eğer sana ihtiyaçları varsa, seni özgür bırakırlar ve çok iyi iş çıkartırsın. Eğer onlar sana favör yapıyor, program veriyor havasındalarsa, geçiniz, hiç oralı olmam. 10 numaralı formayı vereceklerse, takımın da ihtiyacı varsa, döktürürsün. Geçmişte Show TV öyleydi. CNN TÜRK de öyleyse patlatırız. Yoksa formayı başkasına verir gideriz.
Bize ne vaat ediyorsunuz?
-İliklerime kadar kendimi!
Ekran karşısına kilitleyecek misiniz yeniden bizi?
-Öyle dertlerim yok artık. Kantite değil, kalite olsun yeter.
"Uzun süredir ekranlarda yoktum, çıkmazsam artık beni unutacaklar. Zamanıdır" demiş olabilir misiniz?
-Ancak salaklar "Ekranlarda yokum, unutulacağım" diye korkar. Televizyon ekranı zaten kalıcı bir şey değil. Televizyona manasız anlamlar yüklemek, uluslararası star havası basmak, varoş çocuklarının kendini tatmin yolludur. Öylelerine acırım ben...
Eşiniz sizi bıçaklarken orada mıydınız?
Size mal edilen sorular var. "Acı var mı acı?" "Eşiniz sizi bıçaklarken orada mıydınız?" "Tüneli kaçmak için mi kazdınız?" vesaire vesaire. Bunları gerçekten sordunuz mu? Palavra mı?
-İki üç tanesini sorduktan sonra, gerisini türetiyorlar zaten. Ama fena mı oldu? Kült bir kişisel tarih oluştu.