Kültür-Sanat

Muhsin Ertuğrul: Yarın kıyamet kopacağını bilse bugün tiyatro açardı!

Türkiye'de tiyatronun kurucu isimlerinden Muhsin Ertuğrul, 35 yıl önce bugün hayata veda etti. Sahnede ve sinemada 'ilk'lere imza atan Ertuğrul için tiyatro, kendi ifadesiyle 'saplantı'ydı

29 Nisan 2014 06:27

Türkiye tiyatrosunun efsane isimlerinden Muhsin Ertuğrul’un ölümünün üzerinden 35 yıl geçti. Tiyatroya büyük bir miras bırakan Ertuğrul, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki sinemacılığıyla da biliniyor…

“Çocuktum, yaşamımı tiyatroya adadım” diye başlar Muhsin Ertuğrul yaşamını anlatmaya ve ekler:

“Hem sevdiğim bir işte, bir sanat kolunda çalışmak için, hem de bu sanat dalının toplumun yüreğinde çiçekler açtıracağına inandığım için. Bu inanç o kadar derine kök saldı ki, yarın kıyamet kopacağını bilsem bugün 'bir tiyatro daha açarım' diyecek  ölçüde bir saplantı gibi. Saplantı sözcüğü abartılmış sayılmasın; tam anlamıyla yerinde. Çünkü, yeryüzünde tiyatronun bin bir derde deva olduğuna inandım bir kez. Bütün kötülüklerin, insanın insandan kopmasından, uzaklaşmasından; birbirlerinin sıcaklığını, sevgisini duyamadıklarından doğduğuna inanç getirdim bir kez. Artık, beni bu inançtan, bu kanıdan kurtaramazdı kimse. Onun için, bu yolu doğru yol belledim. İyiliğe, güzele, gerçeğe çıkaran yol.”

Türkiye'de tiyatronun mihenk taşlarından olan Muhsin Ertuğrul aramızdan ayrılalı 35 sene oldu… İz bırakan hikâyesi 1892 yılında gözlerini açtığı İstanbul’da değil, Tefeyyüz Mektebi’nde okurken karar verdiği oyunculuk için eğitim almaya gittiği Paris’te başlar.

İki yılın ardından geri geldiği İstanbul’da sahnelere Hamlet rolü ile döner. Türk Tiyatro tarihinin en önemli kurumlarından birine evrilecek olan Darülbedayi Osmani’nin Müzik ve Tiyatro bölümünün (daha sonra İstanbul Şehir Tiyatroları adını alacak) kuruluş çalışmalarına yardımcı olur.

Necip Fazıl, Muhsin Ertuğrul’u “Bu adamı seyrettikten sonra, tiyatroya temayül ettim. Eserlerimi kendisi oynamıştır; baş eserlerimi... Bir Adam Yaratmak Gibi, Tohum gibi…" sözleriyle anlatır.

Darülbedayi Osmani’de oyunculuk ve yönetmenlik yapan Ertuğrul kurumda yönetim kurulunun ve diğer birimlerin sanatçılardan oluşması için girişimlerde bulununca kısa süre sonra arkadaşlarıyla birlikte işten çıkarılır. Bu durum,  beraberinde Türk sinemasındaki ilkleri gerçekleştirmesini getirir. Bu ilkler arasında bir kadın oyuncunun yer aldığı ve Kurtuluş Savaşı’nı anlatan ilk film olan “Ateşten Gömlek” ile Türk sinemasının ilk sesli filmi olan “İstanbul sokaklarında” da yer alıyor. Ertuğrul ayrıca Atatürk’ü Nutuk’u okurken gösteren meşhur karenin de yer aldığı “Bir Millet Uyanıyor” filmi ile de biliniyor. 

1947 yılına gelindiğinde Muhsin Ertuğrul, Devlet Tiyatroları'nı yönetmek üzere Ankara Devlet Konservatuvarı Tatbikat Sahnesi'nin başına getirilmesi üzerine aktif tiyatro hayatına ger döner. Ertuğrul’un Devlet Tiyatroları’ndan ayrılmasının ardından kurduğu “Küçük Sahne”de Sadri Alışık, Çolpan İlhan, Münir Özkul gibi usta isimler rol alır. O dönem Muhsin Ertuğrul ile çalışan Türkan Şoray, yazdığı mektupta şöyle der:

Hocam, 
Geçen akşam temsilden sonra öğrendim ki bizi seyretmişsiniz. İçimde gene kelimelerle ifade edemeyeceğim acı bir hasret duydum size. Her zaman ulu kişiliğiniz karşısında çekingenlik duymuş, ezilmiş ve o nisbette de sizi sevmiş, size bağlanmışımdır. Küçük sahneden ayrıldığım zaman, sizi gene her zaman olduğu gibi ölçüsüz seviyordum.

60. sanat yılı olan 1971’de  cumhuriyet tarihinde ilk kez bir sanatçıya verilen “Devlet Kültür Armağanı” Ertuğrul'a değer görüldü.

Çağdaş Türk tiyatrosunun temelini atan ve geliştiren Muhsin Ertuğrul'a 23 Nisan 1979'da Ege Üniversitesi'nce fahri doktor payesi verildi. Sanatçı, unvanını almak ve sanat yaşamının 70. yıl kutlamalarına katılmak üzere gittiği İzmir'de geçirdiği kalp krizinin ardından, tam 35 yıl önce bugün, 29 Nisan 1979'da hayatını yitirdi.

1997 yılından bu yana Afife Tiyatro Ödülleri kapsamında Muhsin Ertuğrul Özel Ödülü verilerek anılan sanatçının vefatının ardından Harbiye Sahnesi’nin adı İstanbul Şehir Tiyatroları tarafından değiştirilerek Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'na çevrildi.

 

Şafak onu ayakta gördü ise iş başında görmüştür’

 

Yazar İzzet Sedes, Muhsin Ertuğrul’a ithafen kaleme aldığı bir yazıda “Sabahın altısından akşamın altısına kadar hiç durmayan bir Muhsin vardır. Şafak onu ayakta gördü ise iş başında görmüştür; gün de onu yatakta bulamaz” der Ertuğrul için.

İzzet Sedes'in, 1940 yılında Yeni Mecmua dergisinde yayımlanan Muhsin Ertuğrul yazısı şöyle:

“Muhsin’i yirmi sene evvel tanıdım. Muhsin değişmeyen insandır. 1918'deki Muhsin’in gür ve kumral saçları vardı. 1940’daki Muhsin’in tepesi açılmış, saçları ağarmıştır; onda değişen budur. Fakat gönlünde yanan ateş hep aynı san’at ateşidir, güttüğü ülkü hep aynı güzel ülkü, san’at ülküsüdür ve şaşılacak bir tezadı kendisini tanıyanlara makul diye kabul ettirmeğe muvaffak olmuştur. Halkla en fazla temas eden Muhsin erdümğirizdir. Ne kimseye sokulur, ne de kimse kendisine sokulsun ister. Aşırı medeniler yanında onun bu olgun vahşeti medeniyete ne harikulâde bir örnek olabilir!..

Muhsin bir bakır tepsiyi alıp, parçalayacak kadar kuvvetlidir; onun adelelerinde “erkek” mefhumunun tam bir ifadesi okunur: Dinç, gürbüz, çevik, kuvvetli ve kudretli erkek dendiği zaman gözlerin önüne Muhsin gelir. Fakat onun dimağ kuvvet ve kudreti pazı kuvvetinden de fazladır. Onun işleyen beyni yanında en kuvvetli motörler hiç kalır. bin beygir kuvvetindeki bir motörü bırakırsanız nihayet paslanır, Muhsin’in on bin beygir kuvvetindeki dimağı zatülharekedir, durmaz ki paslansın. Muhsin hiçbir şey düşünmediği zaman, on sene sonra sahneye koyacağı bir eserin üslûbunu tahayyül eder. En büyük saadeti yirmi sene evvel tasarladığı tiyatroyu kurmuş olmasıdır, en büyük bedbahtlığı da tiyatroyu istediği zirveye eriştirememesidir. Muhsin’in en büyük meziyetlerinden biri de budur. Oldu ve oldum! Diyemez.”

* * *

“Bir bakır tepsiyi parçalayacak kudrette olan Muhsin bir karınca incitmemiştir. Karşısında iki kişi birbirine: kaşının üstünde gözün var! dese o mahcup olur, kız gibi kızarır. Korktuğu yegâne şey dedikodudur; yalnız dedikodudan yılar. Hiddeti ancak san’at bağına destursuz girenlerdir. Hususî ve umumî hayatta kuzu gibi meliyen Muhsin, san’ ata saygısızlık edilince arslanlar gibi kükrer.”

* * *

“Saatlerini Grenviç’le ayar edenler belki aldanır; Muhsin’in çalışma kronometresi ile ayar edilmiş saatlerin ayarı çok sağlamdır.

Sabahın altısından akşamın altısına kadar hiç durmayan bir Muhsin vardır. Şafak onu ayakta gördü ise iş başında görmüştür; gün de onu yatakta bulamaz. Evinde o her şeye ve herkese peki der ve herkesin dediği olur. işinin başında o yine her şeye ve herkese peki der, fakat yalnız kendi dediği olur. Tiyatromuzun dram kısmında her şeyin iyi olmasının hikmeti de budur.”

* * *

“Muhsin’in erdiği en büyük mazhariyetle, aldığı en büyük mükâfata şahit oldum. Bir gece Atatürk Muhsin’i arkadaşlarına takdim ederken: “Her şey olabilirsiniz fakat san’atkâr olamazsınız!” dedi.

Bu ne eşsiz mazhariyettir.

Bir gün tiyatrodan çıkıyorduk. Gişenin önü kalabalıktı. Muhsin’i gören gençlik kapının önüne koştu, o otomobile bininceye kadar hayran hayran baktı. Muhsin oturdu, şoför yerine geçti. kız ve erkek kapıdan ayrılamıyorlar, yüzlerinde tatlı bir tebessüm, gözlerinde hürmetkâr bir gıpta ifadesiyle, onu kucaklamak, onun boynuna sarılmak, onun ellerinden öpmek ister gibi otomobil kalkıncaya kadar durdular, otomobil kalkınca el salladılar, Muhsin’i selâmladılar.

İşte hayatta Muhsin’in aldığı en büyük mükâfat. "

 

Muhsin Ertuğrul’un hayatı

 

Muhsin Ertuğrul, 28 Şubat 1892 tarihinde, İstanbul’da dünyaya geldi. Tefeyyüz Mektebi’nde, Topbaşı Rüştiyesi’nde ve Mercan İdadisi’nde okuyan Ertuğrul, ilk olarak 1909 yılında, Burhanettin Tiyatrosu’nda sergilenen ve Arthur Conan Doyle’un aynı adı taşıyan eserinden uyarlanan Sherlock Holmes oyununda canlandırdığı Bob karakteriyle tiyatroyla tanıştı.

Burhanettin Tiyatrosu ile pek çok kez sahneye çıkan Ertuğrul, 1911 yılında tiyatro eğitimi almak üzere Paris’e gitti. Bu şehirde bulunduğu yıllarda bir yandan eğitimini tamamlayan sanatçı, bir yandan da dünyaca ünlü tiyatro topluluklarıyla tanışma imkanı yakaladı.

1913 yılında Türkiye'ye dönmesinin ardından Bursa’ya taşınan Ertuğrul, bu şehirde Millet Tiyatrosu’nun kadrosuna girerek pek çok yerli ve yabancı oyun sergiledi. Aynı yıl Şehzadebaşı’nda açtığı Ertuğrul Sineması’nda film gösterimleri yapan sanatçı, bir yandan da sinema salonunda aralarında Fener Bekçileri’nin de bulunduğu tiyatro oyunlarını sergiledi.

1914 yılında İstanbul’da Darülbedayi Osmani adıyla kurulan ve daha sonraki yıllarda Şehir Tiyatroları adını alacak olan merkezin kuruluşunda yer alan Ertuğrul, burada Reşat Rıdvan Bey ve Andre Antonie ile beraber görev aldı ve aynı yıl açılan Darülbedayi adlı konservatuar ve sanat okulunda yardımcı öğretmen olarak çalışmalara başladı.

1918-1921 yılları arasında Berlin’de bulunan Ertuğrul, burada bir film şirketi kurarak Samson adlı sinema filminin yönetmen koltuğunda oturdu. 1921 yılında İstanbul’a dönen sanatçı, burada sinema filmlerinde ve tiyatro oyunlarında yönetmen olarak görev aldı.

1928 yılında İpek Film’in kurulmasına öncülük eden sanatçı, İpekçiler ailesinin de kendisine maddi ve manevi destek vermesi ile çağdaş sinema teknolojisinin Türkiye’ye getirilmesine önayak oldu ve 1931 yılında ilk Türk sesli filmi İstanbul Sokaklarında’yı çekti. Aynı yılın sonlarında İpekçiler tarafından ilk sesli film stüdyosu İstanbul’da kuruldu.

Ankara Devlet Konservatuvarı’nın Tatbikat Sahnesi’nde yönetici olarak bir süre görev yapan Ertuğrul, daha sonra İstanbul Şehir Tiyatrosu bünyesinde çalışmalarda bulundu. Shakespeare’in 400. doğum günü kapsamında bir dizi etkinlik düzenleyen sanatçı, Şehir Tiyatrosu bünyesinde bulunan 5 sahnede Shakespeare oyunu gösterdiği gerekçesiyle İstanbul Belediye Meclisi tarafından görevinden alındı. Kamuoyunun büyük tepkisi sonucunda belediye tarafından tekrar göreve çağrılan Ertuğrul, bu durumu kabul etmedi.

1919 ile 1953 yılları arasında pek çok sinema filmini yöneten ve senaryo yazarlığı yapan Muhsin Ertuğrul, ayrıca aralarında Şehvet Kurbanı, Kızkulesi Faciası ve Ateşten Gömlek’in de bulunduğu on filmde oyuncu olarak rol aldı. Son olarak 1954 yılında Halıcı Kız adlı filmin yönetmenliğini yapan Muhsin Ertuğrul, filmin gişede başarısız olması nedeniyle sinema hayatına son vererek kendisini tiyatroya adadı.

1971 yılında Devlet Kültür Armağanı’na layık görülen Muhsin Ertuğrul, bu ödülü alan ilk sanatçı oldu. İstanbul Üniversitesi’nde tiyatro eleştirisi dersleri veren sanatçı, ayrıca LCC Tiyatro Okulu’nda sahne dersleri de verdi.

1923 yılında vizyona giren ve Türkiye'de ilk defa Müslüman bir kadın oyuncunun rol aldığı sinema filmi olan Ateşten Gömlek’te Muhsin Ertuğrul ile beraber çalışan oyuncu Neyyire Neyir, 1929 yılında Ertuğrul ile evlendi. 1929-1943 yılları arasında Neyir ile evli kalan Ertuğrul, ikinci evliliğini 1950-1979 yılları arasında hayatını paylaştığı Handan Ertuğrul ile yaptı.

1941 yılında eşiyle birlikte Perde ve Sinema adlı bir dergi çıkarmaya başlayan Ertuğrul, 1947'de Ankara'da Küçük Tiyatro’yu, 1948'de Büyük Tiyatro'yu ve 1955'te Oda Tiyatrosu'nu açtı.

Muhsin Ertuğrul, 29 Nisan 1979 tarihinde vefat etti. Vefatının ardından Harbiye Sahnesi’nin adı İstanbul Şehir Tiyatroları tarafından değiştirilerek Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu adını aldı.

1997 yılından bu yana Afife Tiyatro Ödülleri kapsamında sanatçı adına Muhsin Ertuğrul Özel Ödülü veriliyor.