17 Mayıs 2018 10:46
CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, “Solun birlikteliği artık bir işe yaramaz. Daha büyük bir şemsiye lazım. O şemsiye Cumhuriyet...” dedi. Reform sözü değil uzlaşma sözü verdiğini belirten İnce, “Muhafazakârlar, milliyetçiler, Kürtler, Aleviler, solcular, hepimiz uzlaşacağız” diye konuştu.
Geçen günlerde passolig'i kaldıracağını söyleyen İnce bunun nedenini, "Çünkü Passolig başlı başına bir baskıdır. Kontrol sistemidir" diye açıkladı.
İnce dün İstanbul’da Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, Dijital Medya Koordinatörü Bülent Mumay, yazarlarımız Çiğdem Toker ve Tayfun Atay ile bir araya geldi. Cumhuriyet'ten Sibel Bahçetepe'nin haberine göre İnce'nin açıklaması şöyle:
Siyasal uzlaşı sözü
- Siz aslında Türkiye’de sinir uçları üzerinden bir birlikte yaşam manifestosunun da temellerini atabilecek mesajlarla gidiyorsunuz. Bir mitinginizde en çılgın projem ‘herkesin birlikte yaşaması ve huzur’ dediniz. Bunun devamı nasıl gelecek?
Birincisi geleceğimizi geri almamız lazım, biz geleceğimizi kaybettik. Geleceğimizi nasıl geri alacağız, eğitimle geri alacağız. Eğitim son 20 yılda 10 bakan, 5 sınav sistemi değişti. Uluslararası sınavlarda çocuklarımız dökülüyor. Laboratuvarları yok, tuvaletleri pis. Benim çocukluğumla şimdilik çocuklar arasındaki fark şu. Ben ağzımı musluğa dayayarak kana kana su içiyordum. Şimdiki çocuklar 3 liraya su içiyor. Peki bu eğitimi sorgulayan, üreten, eleştiren milli duyguları gelişmiş, yeni bir nesil yetiştiremezsek geleceği kaybedeceğiz. Peki eğitimi nasıl çözeceğiz? Her gelen reform yapıyor. Ben Cumhurbaşkanı olduğumda reform sözü vermiyorum. Siyasal uzlaşma sözü veriyorum. Uzlaşacağız, eğitimde uzlaşacağız, dayatma olmayacak. Bunun için de muhafazakarlar, milliyetçiler, Kürtler, Aleviler, hepimiz, solcular hepimiz uzlaşacağız. Eğitimde uzlaşacağız, siyasal olarak uzlaşmadığımız sürece bizim eğitimi sürdürebilmemiz mümkün değil.
Peki uzlaştık. Bize para lazım, kaynak lazım. Yatırım yapmamız lazım, yeni okullar, yurtlar kuracağız, teknoloji olacak. Bunu nasıl yapacağız. Ekonomiyi nasıl düzelteceğiz? Eğitimi düzeltmemiz için para lazım, o da bozuk ekonomi de bozuk. Ekonomiyi nasıl düzelteceğiz? Yargıyı düzelterek ekonomiyi düzelteceğiz.
- Bunu biraz açar mısınız?
Türkiye’nin yargısı adil olacak. Mahkemeleri bağımsız olacak, hukukun evrensel kurallara uygulanacak. Ben Cumhurbaşkanı olduğumda yüksek yargıçlar yargıtay salonuna girdiğimde ayağa kalkmayacak. Rezillik bu. Beni de yargılayabilecek yargıçlar bulacağız. Çay toplayan yargı değil. Bugünkülerin cübbelerinin önüne çıt çıt yaptıracağım. Kolay açıp kapasınlar diye. Bunlardan bir umudum yok. Birinci sınıf hakimler arasında, kura ile mi yapacağız, bulacağız yolunu, yeni bir yargı düzeni kuracağız. Buna mecburuz. Bu yargı düzenini kurduğumuzda dış dünyaya bir mesaj vereceğiz. ‘Biz bir hukuk devletiyiz. Bizim mahkemelerimiz bağımsız, bizim mahkemelerimiz Cumhurbaşkanı Muharrem İnce’yi dahi yargılayabilir.’ Şeffaf, hesap verebilir bir yönetim.
Kamuda yükselmenin koşulları adil, Yüksekova’daki Kürt çocuk bilecek ki genel müdür olmasının önünde hiçbir engel yok. Tunceli’deki Alevi çocuk vali olabileceğine inanacak, aidiyet duygusunu geliştireceğiz.
Peki şimdi gelelim ekonomi ayağına. Bir, araba yapıyoruz bir araçtan 100 Avro kazanıyoruz. Televizyon yapıyoruz bir televizyondan 10 Avro kazanıyoruz. Hamallık yapıyoruz yani. Hamallık yaptığımız için yani fason çalışıyoruz. Bizim fason üretimden, tekstilde de böyle, araçta da böyle, televizyonda da böyle hepsinde böyle. Neden fason çalışıyoruz, neden ucuza çalışıyoruz. Avare kasnak gibi çalışıyoruz, çok yoruluyoruz, çok çalışıyoruz ama boşa dönüyor. Neden? Bir: Markalaşma yok. İki: Patentimiz yok. Üç: Teknolojimiz yok. Bunlar olmadığı için dünyada ilk 100 marka arasında bir tek Türk markası yok.
Markayı, tasarımı, teknolojiyi kim yaratır. Özgür bireyler yaratır. Özgür bireyler. Yani Wikipedia’ya ulaşamayan bir gençlik tasarımı gerçekleştiremez. Cumhurbaşkanını eleştiren bir tweet atamayan gençlik marka yaratamaz. Cumhurbaşkanı olduğumda kesinlikle Cumhurbaşkanına hareketi düzenleyen maddeleri parlamentoda kaldıracağız. Sizi koruyan yasalar ne ise beni koruyan yasalar da o olmalı, ekstra bir şeye ihtiyaç yok. Çünkü Cumhurbaşkanı milletine hakaret etmediği sürece, millet de ona hakaret etmez. Cumhurbaşkanı tezek demezse, çöplük demezse, pislik demezse, ayyaş demezse millet de ona hakaret etmez. Passolig bunun en güzel örneklerinden birisidir. Neden ‘Passolig’i kaldıracağız’ dedim. Passolig başlı başına bir baskıdır. Kontrol sistemidir.
Bir diğeri de büyük uzlaşma. Buna ihtiyacımız var. Mesela 50+1’in bir faydası var aslında. Mesela bu ülkede yıllarca seçimler öncesinde solun birlikteliğini konuşuyorduk. Artık solun birlikteliği diye bir şey konuşan var mı? Yok. Çünkü solun birlikteliği bir işe yaramaz artık. Daha büyük bir şemsiye lazım. O şemsiye ne? Cumhuriyet... Yani solun birlikteliği değil Cumhuriyetçilerin birlikteliği. Kim var bunun içinde: Solcular var, liberaller var, sosyalistler var, sosyal demokratlar var, muhafazakarların bir kısmı var, ülkücüler var. Daha büyük bir şemsiye. Böyle de bir faydası oldu aslında.
- Merkez Bankası başkanı AKP Genel merkezinde toplantı yaptı. Kötü ekonominin gidişinden çıkış programı kaçınılmaz deniyor. Bunun formülü ne olacak?
Sizin zihninizde buna yönelik tasavvur var mı? Dedim ya bilime inanacaksınız. Evrensel doğrular vardır. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Bunlardan birincisi hukuk devleti dedim, ikincisi liyakat. Ekonomi ile ilgili getireceğiniz yerlere liyakat sahibi insanları getireceksiniz, benim adamım demeyeceksiniz. Bir üçüncüsü ideolojik saplantılarınızdan uzak olacaksınız. Tabanına hoş görüneceğim diye faiz ile ilgili açıklamalarını ekonomi bilimine aykırı yapmayacaksın. İdeolojik saplantılarını bir kenara bırakacaksın. Doğruları yapacaksın,. nitelikli insanlarla çalışacaksın, ideolojik kaygılardan uzak duracaksın, bağımsız olması gereken kurullar bağımsız olacak, özerk olması gerekenler özerk olacak. İşin doğrusunu yapacaksın. Ben belirlerim mantığında olmayacaksın. Üniversiteleri bölün diyince bölüyorlar, TEOG’u kaldırın deyince kaldırıyorlar, Başakşehir maçına gidin deyince gidiyorlar ama doları indirin deyince dolar inmiyor. Bunlar farklı şeyler o yüzden bilim ve ekonominin gereğini yapacaksın.
- Dinbazlık ve dindarlık üzerinden ve kendi başkanlık pratiğinizi, önerilerinizi, vaatlerinizi de içine alıp nasıl ayrım yaparsınız?
Ben olduğum gibi yaşamaya çalışıyorum. Cumhurbaşkanı adayı olmadan önce nasılsam, milletvekili olmadan önce nasılsam şimdi de aynı şekilde yaşıyorum. 15 yaşından bu yana yaşadığım gibi yaşıyorum. Yaşantımda bir değişiklik yok. Ne dindar görüneyim diye yapıyorum, ne de bana gelen bazı solcuların eleştirilerini takıyorum. Hiç birisi umurumda değil.
Kimsenin beni sorgulamaya hakkı yok. Ben muhafazakarlara göz kırpmıyorum, solcuların eleştirilerinden de korkmuyorum. Ben böyle yaşıyorum, önceden de böyle yaşıyordum, şimdi de böyle yaşıyorum. Bunlar benim yaşam şeklim. Bunun hesabını vermem. Kimseye vermem.
Atatürk’ün yaptığını yapmak, Hacı Bayram Veli Camisi’ne gitmek suç mu? Bunun aynısını bir Perşembe akşamı Kartal’da Cemevi’ne de gideceğim. Bir itirazım yok buna. Kabul ederlerse ki beni kabul edeceklerdir, beni bağırlarına bastıklarını biliyorum, seve seve Kartal’daki Cemevi’ne de gideceğim. Benim bunlara hiçbir itirazım yok. Benim Yalova’daki Alevi arkadaşlarım beni çok iyi bilir. Yalova’daki Cemevin’de burası milletvekilimiz Muharrem İnce tarafından yaptırılmıştır diye. Onlar samimiyetime inanırlar. Bu gönül rahatlığıyla yapılacak iş olmalıdır. Bunları aşmış olmamız lazım. 40-45 milyon nüfuslu Polonya’da,, 20 bin nüfuslu bir mezhep var. O mezhepten biri Polonya’da başbakanlık yaptı, bunlar farklı şeyler. Benim kampanya Ramazan ayına denk gelmeseydi ben bambaşka bir dünyada idim şimdi. Şu anda köyde idim.
"Adaylığımı çok öncesinden biliyordum"
“Anıtkabir’e gittiğimde Atatürk’e niye Fatiha okumuşum. Umurumda değil ne dedikleri, hiç ilgilenmiyorum. Ben yaptığımın doğru olduğunu düşünüyorum, ben babamın mezarına gittiğimde Fatiha okuyorum, o zaman Atatürk’ün mezarına gittiğimde de Fatiha okurum. Bunun hesabını da kimseye vermem. Cumhurbaşkanlığı adaylığım açıklanınca cuma günüydü. Hacı Bayram Veli Camisi’ne gittim. Evet Sayın Kılıçdaroğlu beni evine davet ettiğinde, ben çok öncesinden biliyordum, basının yazdıklarına bakmayın, hepsi palavradır. Ben biliyordum önceden Cumhurbaşkanı adayı olacağımı...Evinde konuştuk Kılıçdaroğlu’nun. Ve cuma günü uygun olacağını söyledi. Cuma günü de olunca ben de saatinin bana göre ayarlanmasını söyledim. Bu doğrudur, şimdi söylüyorum bunu. Nasıl dedi? Dedim ki 23 Nisan 1920’de Mustafa Kemal Atatürk cuma namazını kıldı Hacı Bayram Veli Camisi’nde. Sonra da saat 14.00’te TBMM’ni açtı. Bizde yola aynı Atatürk gibi koyulmalıyız dedim. Ben böyle yapmak istiyorum, saatini bana göre ayarlar mısınız dedim. Memnuniyetle dedi. O yüzden saat 10.00 dedik. Bunun hesabını mı vereceğiz. Böyle kompleksim yok. Bazı insanların var kompleksleri. ”
“Öncelikle Barış Atay’ın gözltına alınmasını doğru bulmuyorum. Bu ülkede herkes özgürce görüşlerini dile getirebilmeli. İnsanların tweet attılar diye atar topar gözaltına alınmaları, demokrasi iddiasındaki bir ülkeye yakışmıyor. Ama ben Atay gibi düşünmüyorum. Bu ülke siyasetçilerin birbirine yönelik ’Seni Yüce Divan’a göndereceğim’ tehditleriyle çok zaman kaybetti. Ben siyasetçiyim. Yapmam gereken mevcut siyasetçileri tehdit etmek değil, adil bir yargı düzeni kurmaktır. O yargı gerekirse eskiden görev yapanların, gerekirse de beni yargılasın. Ben kendime güveniyorum, yolsuzluk yapmayacağım, bu milletin parasını çalmayacağım, ihaleye fesat karıştırmayacağım. Bunlara inanıyorum. Adil bir yargı düzeni kurulması için çalışırım, o ister beni gelecekte yargılar, ister geçmişi yargılar.”
© Tüm hakları saklıdır.