Ekonomi

Muhalefetten ‘kriz' değerlendirmesi: Kendi elinizle kıtlık ekonomisi yaratacaksınız, sonuçları birlikte ödeyeceğiz

"Kriz yok' demek bizatihi krizdir, krizin kendisidir”

11 Ekim 2018 15:13

TBMM Genel Kurulu’nda, ‘Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi’ görüşmelerine muhalefetin ekonomi kadrosunun  ‘kriz’ değerlendirmeleri damgasını vurdu. Eski Merkez Bankası Başkanı, İyi Parti Ankara Milletvekili Durmuş Yılmaz,  yüzde 10’luk fiyat indirim gibi alınmaya çalışılan tedbirleri değerlendirdi. "Bu tedbirlerin ekonomi kitabında hiç yeri yok" diyen Yılmaz, "Bunlar narh ekonomisiyle, kontrollerle vesaireyle çözülecek işler değil. Bunun sonucunda, bakın, kendi elinizle kıtlık ekonomisi yaratacaksınız ve bunun sonucunu da hep birlikte ödeyeceğiz” ifadesini kullandı.

İsim vermeden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı işaret etden Yılmaz, “İnanın, mesele o beyefendinin anlattığı gibi değil. Bir sorun geldi, kapımızın önünde durdu. Ben, 'Bir cisim yaklaşıyor' demiştim, o cisim bize çarpmak üzere; bunu böyle bilesiniz” diye konuştu.

2001 krizini ve o dönem alınan tedbirleri anlatan Yılmaz, AKP’ye, “2002'de bir IMF programıyla iktidara geldiniz ama bugün aradan geçen on altı yılın sonucunda ülkeyi getirdiğiniz nokta 2002'deki durumdur. Bütün makroekonomik göstergeleri alt alta yazdığımızda, iki tanesi hariç diğerleri gerçekten 2002'de devraldığınız makroekonomik göstergelerin aynısı” diye konuştu.

Durmuş Yılmaz, yüzde 10’luk fiyat indirim gibi alınmaya çalışılan tedbirlerle ilgili olarak, “Şu anda can havliyle fiyat artışlarını vesaireyi ortadan kaldırabilmek için birtakım tedbirler alıyorsunuz. Bu tedbirlerin ekonomi kitabında hiç yeri yok. Bunlar narh ekonomisiyle, kontrollerle vesaireyle çözülecek işler değil. Bunun sonucunda, bakın, kendi elinizle kıtlık ekonomisi yaratacaksınız ve bunun sonucunu da hep birlikte ödeyeceğiz” değerlendirmesinde bulundu.

Yılmaz, tüm bunların yeterli gelmeyeceğini de  şu sözlerle ifade etti:

“Siz şu anda mart ayındaki seçime kadar ayağınızı sürüyorsunuz ama bu sizi oraya götürmeyebilir; götürse bile mart ayından sonra mutlaka bir kaynak bulmak için bir yere gideceksiniz, gideceğiniz yer de IMF'dir. Dolayısıyla bugünden gerekli tedbirleri alın ki daha güçlü bir pazarlık yapabilmek için masaya oturmanın imkânlarını arayın."

Maliye eski Bakanı, CHP Konya Milletvekili Abdüllatif Şener de, şunalrı kaydetti:

"2001 krizine göre ne kadar derin ve ağır bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzun en açık göstergesi budur ancak piyasanın borçluluğu sadece ülke içerisindeki bankalara karşı değil, yabancı finans kuruluşlarına karşı da iş adamları borçlanmış olduğundan, iç ve dış piyasaya, finans kuruluşlarına piyasaların toplam 360 milyar dolar civarında borcu vardır. Böylesine derin bir borçluluk nedeniyle kur birden fırlayınca doları 2 liradan kredi olarak alan veya 3 lirayken, bilemediniz, 4 lirayken kredi kullanan bütün iş adamları, girişimciler, hatta küçük esnaf zora girmiştir ve ekonomiyi dolarkolik hâle getiren bu Hükûmet nedeniyle ekonomi bir girdabın içerisine girmiştir." 

TBMM Genel Kurulu’nda,  AKP Grup Başkanı Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ile Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Muş'un Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu üzerindeki  görüşmelerde  muhalefet sözcülerinin  değerlendirmeleri şöyle:

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURMUŞ YILMAZ (Ankara) – Ama inanın, mesele o beyefendinin anlattığı gibi değil. Bir sorun geldi, kapımızın önünde durdu, ben "Bir cisim yaklaşıyor." demiştim, o cisim bize çarpmak üzere; bunu böyle bilesiniz.

Dolayısıyla söylemek istediğim şu: Siz, 2002'de bir IMF programıyla iktidara geldiniz ama bugün aradan geçen on altı yılın sonucunda ülkeyi getirdiğiniz nokta 2002'deki durumdur. Bütün makroekonomik göstergeleri alt alta yazdığımızda, iki tanesi hariç diğerleri gerçekten 2002'de devraldığınız makroekonomik göstergelerin aynısı.

Onun dışında, ne iddia ettiniz? "2002'de, efendim, devlet görevini yapmıyordu, devlet vatandaşından bir sürü para toplamıştı, konut edindirme yardımı diye bir şey ortaya koydu, vatandaşın parasını aldı ödemedi, biz iktidara geldik bunu tasfiye ettik." Evet, doğru, gerçekten tasfiye ettiniz. Ama bugün itibarıyla sizin de biriktirdiğiniz bir borç var, o da: İhracatçıya ödemeniz gereken KDV, 40 milyar doları aştı. Yani değişen bir şey yok. Sıkıntı aynen devam ediyor.

Siz bizim dediklerimizi kabul etmiyorsunuz. Ben bakıyorum oraya, beş dakika kaldı. Dolayısıyla toplamak istiyorum. Lütfen, siz AK PARTİ'liler ne yapın edin, bizim bu tarafın dediklerini kabul etmiyorsunuz, dinlemiyorsunuz ama kendi grubunuza, Sögütözü'ndeki genel merkezinize gittiğinizde oradaki yetkilileri bir çağırın, deyin ki: "Arkadaş, Türkiye'nin bilançosu nedir? Şunu bize bir söyleyin. Muhalefet bunu diyor, bunun neresi ne kadar doğru, ne kadar yanlış? Gerçekten böyle bir şey var mı?" inşallah olmaz ama göreceksiniz bu ülke IMF'nin kapısına dayandı. Kurtarmak için zaman var mı? Bunun için zaman hâlâ var ama para lazım buna. Danışmanlık hizmeti satın aldığı şirketten bu parayı sağlayamaz. Dolayısıyla bu parayı nereden bulacaksınız? Bu son derece önemli. IMF büyük sermayenin temsilcisi. Bir ülkeye geldiği zaman büyük sermayenin çıkarlarını düşünür ve ona göre plan-proje koyar önünüze, nitekim 2001 krizinde olduğu gibi.

Şu anda can havliyle fiyat artışlarını vesaireyi ortadan kaldırabilmek için birtakım tedbirler alıyorsunuz. Bu tedbirlerin ekonomi kitabında hiç yeri yok. Bunlar narh ekonomisiyle, kontrollerle vesaireyle çözülecek işler değil. Bunun sonucunda, bakın, kendi elinizle kıtlık ekonomisi yaratacaksınız ve bunun sonucunu da hep birlikte ödeyeceğiz. O nedenle, yapılması gereken şey, önce gerçek bir resim çekmek. Şu anda biz -siz biliyor musunuz bilmiyorum, biz muhalefet olarak bilmiyoruz- Türkiye'nin toplam bilançosunun aktifinde, pasifinde ne var bilmiyoruz.

Mesela kamu-özel iş birliğiyle ilgili olarak 2019 yılı bütçesine konulacak olan rakam konusunda herhangi bir bilginiz var mı? Bize bu konuda bir bilgi verebilir misiniz? Bunu ancak biz şöyle öğreneceğiz anlaşıldı ki çünkü başta söylediğim iddianız şuydu… Cenab-ı Hak kulunu iddiasıyla denermiş, şu anda siz bu iddialarınızla deneniyorsunuz. Şeffaflık, hesap verebilirlik, denetim, kontrol vesaire ortadan kalkmış vaziyette. Biz el yordamıyla gidiyoruz. Kamu-özel iş birliğiyle ilgili olarak bizim bildiğimiz şu: 59 milyar dolarlık bir anlaşma var, yapım anlaşması; bunun karşılığında 133-134 milyar dolarlık kamu gelirlerinden feragat ediliyor ama bunun zaman içerisinde nasıl yayıldığı, hangi tarihte neyle karşılayacağımız belli değil. Gördük ki 2018 yılı bütçesine köprüler için, diğer alımlar için 6,2 milyar TL'lik karşılık koyduk. Biz bunları bilmiyoruz, bizim size söylediğimize de siz inanmıyorsunuz, elinizin tersiyle itiyorsunuz.

Yani beyefendi öyle bir resim çizdi ki ben ona inanmak isterim, vallahi inanmak isterim, billahi inanmak isterim ama öyle değil iş. Bak kapınıza kriz geldi dayandı, bu sizi götürdüğü gibi bizi de götürecek, bizim çoluğumuzun çocuğumuzun rızkına da sebep olacak. Onun için, Söğütözü'ne gittiğinizde -buraya getirmiyorsunuz- oradaki yöneticilerinize sorun "Neydi şu durum?" diye, bizim önümüze bir koyun. Mesela, dediğim gibi, kamu-özel iş birliğiyle ilgili bu ülkenin yüklendiği yük nedir ve hangi zaman dilimindedir? Eğer ödenemezse ne olacak? Ve bunun arkasından Düyun-ı Umumiye de gelir, bunu laf olsun diye söylemiyorum, bunu inanarak söylüyorum. İnşallah beni yalancı çıkarırsınız, ben de gelir burada özür dilerim ama öyle değil. Siz şu anda mart ayındaki seçime kadar ayağınızı sürüyorsunuz ama bu sizi oraya götürmeyebilir; götürse bile mart ayından sonra mutlaka bir kaynak bulmak için bir yere gideceksiniz, gideceğiniz yer de IMF'dir. Dolayısıyla bugünden gerekli tedbirleri alın ki daha güçlü bir pazarlık yapabilmek için masaya oturmanın imkânlarını arayın.

Sonuç olarak şunu söylüyorum: Bugün 2002'de ne devraldıysanız, bir iki tane gösterge hariç, ona geri döndünüz. Bunun adı krizdir; "Kriz yok." demek bizatihi krizdir, krizin kendisidir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) -Kalkınma Bankasına geçmeden önce, Sayın Bakan Albayrak'ın geçenlerde enflasyonla mücadeleyle ilgili olarak ortaya attığı ve ilginçtir bütün yandaş medya tarafından da alkışlarla karşılandı fakat içi o kadar boş, altı o kadar boş bir öneriyle gelindi ki insan şunu sormadan edemiyor: "Ya, bu arkadaşlar iktisat bilmiyorlar mı hakikaten? Olabilir mi bu? Ben olamayacağını düşünüyorum çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi mensupları arasında iyi iktisatçıların olduğunu da biliyorum ben. Gelen öneri aşağı yukarı şöyle bir öneri, diyor ki: "Yılbaşına kadar şirketlerle anlaştık, yüzde 10 indirim yapacağız." Fiyatları indirecekler yüzde 10.

Peki, arkadaşlar, ya indirmezlerse ne yapacaksınız? Öyle ya, ne yapacaksınız? Ceza mı vereceksiniz? Ceza veremezsiniz çünkü ortada bir kanun yok. İnsanları dayanışmaya davet edebilirsiniz ama -kusura bakmayın- ülkeyi öylesine böldünüz ki böyle bir dayanışmayı üretme şansınız da yok.

Dolayısıyla da, arkadaşlar, bakın, kolektif aksiyon iki araçla gerçekleşir. Biri kanun ve cezayla, bir diğeri de dayanışma, eğer bir ulussa, ulusun ortak biz duygusuyla, paylaşmasıyla ilgili olabilir. Bakıyorum, önerinin hiçbirinde bunlar yok. Dolayısıyla biz yüzde 10 indirim yapmak durumunda yani bunu destekleyen şirketlerin yapmadıkları takdirde ne yapacaklarıyla ilgili hiçbir bilgimiz yok. Yani sonuç olarak ne kanun var ne bir dayanışma önerisi var, sadece ve sadece TOBB'un, işte, TÜSİAD'ın, vesaire, birtakım iş örgütlerinin temsilcileriyle yapılan görüşmeler sonucunda bir anlaşmaya varılmış olduğu bilgisi var.

Tabii, bizim ülkemizi hepiniz biliyorsunuz. Hemen arkasından büyük sermaye grupları destek beyanlarında bulundular. Bu da güzel bir şey sonuç olarak. Gerçekten yüzde 10 fiyatlarını indirecek olurlarsa bu, Türkiye açısından iyi bir şey olur ama yapmayacaklar arkadaşlar. Bu iktisadi kurallara aykırı bir şey.

Ha, pardon, bir şey daha söyleyeceğim. Bu yüzde 10 indirimle ilgili olarak önemli olan… Ki birazdan Kalkınma Bankasıyla ilgili olarak konuşurken de bağlantı kuracağım. Fiyatları yüzde 10 indireceğini söyleyen şirketler dünyasında rekabet bozulur. Çünkü yüzde 10 indirebilecek olan vardır kâr marjından, yüzde 10 indiremeyecek olan vardır. Dolayısıyla da yüzde 10 indiremeyecek olan iflas eder. Dolayısıyla da onun pazarını diğer rakibi alır. Dolayısıyla rekabet ilişkisi ve düzeni bozulur.

Sayın Cumhurbaşkanı buraya geldi açılışta, biliyorsunuz, serbest piyasayı öven bir konuşma yaptı ama bu serbest piyasa değil. Kimse kusura bakmasın, böyle serbest piyasa olur mu? Ama illa serbest piyasa olması gerektiğini de söylemek istemiyorum ben. Yani ekonomide iradi kararlar da pekâlâ olabilir ama o iradi kararların gerçekten danışılarak üretilmiş olması lazım ya da toplumsal bir meşruiyet arkasında olarak yapılabilmesi lazım. Ben bunu görmüyorum ve görmediğimden dolayı da bu adımın başarılı bir adım olma ihtimalini çok fazla görmüyorum.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Değerli arkadaşlarım, derin bir ekonomik kriz yaşıyoruz, ciddiye almamız gereken bir dönemdeyiz. Çok ciddiye almamız gereken bir dönem bu çünkü cumhuriyet tarihinin en derin krizlerinden birini yaşıyoruz şu anda. Bu krizin yapısal sebepleri var. Biraz sonra anlatacağım. Bu krizin küresel sebepleri var, küresel ekonomiye uyum sağlayamamamızdan kaynaklanan sebepleri var. Onun için bir sağlam yol haritası çıkarmamız, o yol haritasının detaylandırılması, o yol haritasına göre güven verilmesi, bize borç vereceklere güven verilmesi ve tüm bunlara uygun uzun vadeli çözümler üretilmesi lazım.

Öncelikle diyoruz ki: Bu ekonomik krizimizin yapısal sebepleri var. Yapısal sebeplerin başında da hukuk geliyor, hukuka uymamak geliyor. Hukuka uymadığımız için, birçok konuyu hukuk dışına ittiğimiz için biz krizdeyiz diyoruz, bunu kabul ediyoruz. Hukuk reformu yapılması lazım, yapısal reformların başında geliyor, sonra da eğitim geliyor ya da eğitim daha önce geliyor, bilmiyorum, artık o tartışılabilir. Böyle bir durumdayız. Hukuka uygun olmayan, bankacılık kanununun uygulanmadığı, birçok kanundan muaf olan bir banka yaratmaya çalışıyoruz. Niye? Keyfî olarak kullanalım diye. Olmaz ki bu. Çalışmaz ki bu. Bu kriz ortamında en önemli zarar, sıkıntı buradan gelecektir. Biz bir taraftan Kalkınma Bankası kuruyoruz, aktif hâle getiriyoruz diye sevinirken tam tersi bir durumla karşı karşıya kalıyoruz.

Şimdi, deniliyor ki: "Yıl sonundan önce elektrik ve doğal gaza zam yapılmayacak." Yıl sonuna ne kadar var? İki buçuk ay var. Yani "İki buçuk ay için zam yapmayacağız ama iki buçuk ay sonra zam yapacağız." demektir bu. Böyle bir açıklama olur mu Allah aşkına? "İki buçuk ay için doğal gaz ve elektriğe zam yok ama ondan sonra zamlar var." demektir, herkes bunu böyle algılar. Böyle bir açıklama, böyle bir Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programı mı olur? "Fiyatlar yüzde 10 düşürülecek." Siz, hepiniz biliyorsunuz, bir yerde, bir mağazada indirim varsa önce fiyatları yükseltmişlerdir, ondan sonra yüzde 50 indirim yapmışlardır. İsterseniz devlet olarak talimat verelim, bütün işletmeler yüzde 50 indirim yapsın ama çıkarırlar fiyatı, sonra indirirler. Tabii ki kendisi için rasyonel olanı, kârlı olanı, kazançlı olanı yapacaktır, yani bunlar iş mi?

Şimdi, kredi faizleri yüzde 10 düşürülecekmiş. Enflasyonunuz ve Merkez Bankası faizlerine bakın, enflasyon ile Merkez Bankası faizini mukayese edin, faizlerin ne kadar düşmesi gerektiğini bulun. Bunun bir mantığı var mı? Yani yaptığımız işlerin hakikaten bir mantığının olması lazım, hükûmet tarafından yapılan işlerin. Ben de "Hükûmet" diyorum ağız alışkanlığı, "Kabine" diyeyim, belki "Kabine" daha doğru bir kelime; Kabine tarafı… Ama bu yaptıklarının hesabını da bu Meclise, bu yüce Meclise verebilmeleri lazım. Böyle bir bağlantımız da yok maalesef.

ABDÜLLATİF ŞENER (Konya) -Hepimizin kabul etmesi gereken bir gerçek vardır. Bu gerçek, ülkede derin, ağır bir krizin varlığıdır. Bütün sektörler bu krizden etkilenmişlerdir ve ayakta kalabilme mücadelesi vermektedirler. Bu kriz ortamında bazı sorunların giderilmesi amacına yönelik olarak getirilen bu kanun teklifi maalesef krizin genel olarak önlenmesini veya etkisinin hafifletilmesini sağlayabilecek bir özelliğe sahip değildir. Açıkçası bu yasa metnini incelediğimde bu metnin olsa olsa bu krizi bir fırsata çevirme niteliği taşıyabileceğini gördüğümü ifade edebilirim. Neden? Çünkü önce yaşadığımız ekonomik tablonun ağırlığına ve derinliğine bakmamız lazım. Bu ağırlık ve derinlikle bu yasal düzenlemeyi yan yana getirdiğimizde ikisi arasında ciddi bir irtibatı, bir bağı göremeyiz. Bildiğiniz gibi dolar kuru fırladı ama Türkiye'de ekonomiyi yıllardır dolarkolik hâline getiren bu Hükûmet ve iktidar nedeniyle pek çok iş adamı batma noktasına geldi. İş yerleri kapanmaktadır, iş adamları intihar etmektedir, fabrika yangınları Türkiye'nin dört bir tarafını sarmıştır ve iflasların ötesinde, iş yerlerinin kapanmasının ötesinde bugün piyasada bütün sektörlerde işçi çıkarmaları vardır; herkes küçülmektedir, istihdam hacmini daraltmaktadır çünkü gerçekten bu krizin ağırlığı ve derinliği, daha önceki krizlerle kıyaslanmayacak derecede büyüktür.

2001 krizinde bankaların verdiği döviz kredisi yoktu değerli arkadaşlar ama şu anda Türk bankacılık sistemi içerisinde toplam kredilerin yüzde 35'i döviz kredisidir. 2001 krizine göre ne kadar derin ve ağır bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzun en açık göstergesi budur ancak piyasanın borçluluğu sadece ülke içerisindeki bankalara karşı değil, yabancı finans kuruluşlarına karşı da iş adamları borçlanmış olduğundan, iç ve dış piyasaya, finans kuruluşlarına piyasaların toplam 360 milyar dolar civarında borcu vardır. Böylesine derin bir borçluluk nedeniyle kur birden fırlayınca doları 2 liradan kredi olarak alan veya 3 lirayken, bilemediniz, 4 lirayken kredi kullanan bütün iş adamları, girişimciler, hatta küçük esnaf zora girmiştir ve ekonomiyi dolarkolik hâle getiren bu Hükûmet nedeniyle ekonomi bir girdabın içerisine girmiştir. İflaslar, işsizlikler, artan enflasyon, fiyat artışları ülkeyi bir yangın yerine çevirmiştir. Böylesine derin bir yangın bu ülkedeki bütün sektörleri etkilemektedir. Sorun sadece iş adamlarının sorunu değildir, sorun aynı zamanda çiftçinin sorunudur. Bu yüksek fiyat artışları nedeniyle sorun aynı zamanda tüm tüketicilerin sorunudur, işsizlerin sorunudur, asgari ücretlilerin sorunudur; emeklilerin, memurların sorunudur ve aynı zamanda esnafın sorunudur. Böylesine derin, bütün sektörleri, bütün gelir gruplarını derinden yaralayan ve yok etmeye yönelmiş olan bu ağır krizin Hükûmetin açıklamış olduğu birtakım palyatif önlemlerle, tedbirlerle atlatılması da mümkün değildir.

Önce Hükûmet krizin olduğunu kabul etmedi. Daha sonra bu krizin dış kaynaklı olduğunu söyledi. Ama dış kaynaklı olduğunu söylediği ülkeden bir şirketle anlaşma yapmak suretiyle kriz danışmanlığına bu şirketi görevlendirdi. Çelişki üstüne çelişki. Her gün bir paket açıklanıyor, her gün bir beyanda bulunuluyor ama açıklanan bu paketlerin ve beyanların hiçbirinin Türkiye'deki bu ağır sorunu çözmesi mümkün değildir. Cumhuriyet tarihi boyunca yaşadığımız en ağır ekonomik kriz şu içine girdiğimiz krizdir. Bunu kabul etmeden alınacak hiçbir tedbirin sorunu çözmesi mümkün değildir. Hükûmetin öncelikle "Kriz vardır." demesi lazım.

İkinci adım olarak "Evet, bu kriz vardır. Bu krizin sorumlusu biziz ve bu krizi çözeceğiz." demesi lazım. Ne varlığını kabul ediyor ne de sorumluluğu kabul ediyor. Dünyanın hiçbir yerinde, her şeye yetkili olduğu hâlde, ülkedeki olumsuzluklar nedeniyle kendisini sorumlu tutmayan bir Hükûmeti ne Türkiye görmüştür ne de dünyanın diğer ülkeleri görmüştür. Siz Hükûmetsiniz. Her geçen gün yetkinizi artırmayı talep ettiniz. Ne istediyseniz bu halk verdi ve ülke böylesine cayır cayır yanarken, bütün gelir grupları yanarken halkın duygularına, düşüncelerine, sorunlarına sahip çıkmak gerekmektedir ve sorumluluğu da üstlenmek gerekmektedir. Ama maalesef sorumluluğunu kabul eden, "Ben sorumluyum." diyen bir Hükûmetle karşı karşıya değiliz.

Ve işte, bakıyoruz, aradan iki ay gibi bir süre geçti. Maalesef, ekonomiyi krize sokan bu iktidar kriz ortamında uyguladığı politikalarla da sürekli yanlış yapmaktadır. Yani ekonomiyi yönetememiştir, şu içinde bulunduğumuz krizi de yönetememektedir. Her gün bir hata, her gün bir yanlış. Daha dün "enflasyonla mücadele" diye bir paket açıkladılar. Önce krizin sorumluluğunu dış güçlere yıkan iktidar, Hükûmet dünkü açıkladığı pakette de esnafa ve piyasaya yıktı krizin sorumluluğunu. Hayır, bu krizin sorumlusu doğrudan doğruya Hükûmetin kendisidir, esnaf değildir. Siz ekonomiyi doğru yapılandırmış olsanız dış rüzgârlar burada kriz çıkarmaz. O bakımdan, sorumluluğu kabul etmeniz lazım. Sorumluluk kabul edilmediği takdirde, sürekli kendi sefasını, lüksünü, ihtişamını artırmakla meşgul bir iktidarı seyretmekten başka bu Meclis hiçbir şey yapamaz. Meclisin el birliği yapması lazım, birlikte oturması, konuşması, tartışması lazım -partiler arası bir farklılığı bu arada dile getirmeye de gerek yok- tüm partilerin, Hükûmetin bu işin sorumlusu olduğunu Hükûmete kabul ettirmesi lazım. Bunu kabul ettirmediğimiz takdirde iktidar milletvekilleri de burada rahat oturamaz, tüm diğer partilerin milletvekilleri de rahat oturamaz çünkü caddeye çıktıklarında, sokağa çıktıklarında, kentlere, kasabalara, köylere gittiklerinde, hepsi, yaşadıkları ızdırabın sıkıntısı içerisinde, milletvekillerini hesaba çekerler. Milletvekillerinin de Hükûmeti hesaba çekmesi lazım.

Şimdi, şu paket değerli arkadaşlar… Değişik teknik laflar edildi, bunların hiçbirine bakmayın, olay basit; sadece Kalkınma Bankası yeniden yapılandırılıyor, bir fon kuruluyor, alt fonlar kuruluyor. Bu fonların birtakım şirketlerle ortaklık kurmasına imkân sağlanıyor, bütün fonlar ve Kalkınma Bankası işlemleri hemen hemen tüm vergilerden muaf hâle getiriliyor, teminatlardan muaf hâle getiriliyor, bazı küçük istisnalar dışında denetimin, devletin bütün denetim mekanizmalarının dışına çıkarılıyor ve de personelin, alt fonların yaptığı işlemlerde Sayıştay denetimi de yoktur.

ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) - Yani yeniden kuracaklar, çok güvendikleri, emin bildikleri, sır sahibi insanları yeniden personel olarak istihdam edecekler, vergiden muaf tutacaklar, denetimden muaf tutacaklar, teminatlardan muaf tutacaklar ve sonra değirmenin suyu nereden gelecek? Buraya konulacak para hiç kimsenin derdine deva olmaz, hiçbir sektörü kurtarmaya yetmez. Koyacakları para 1-2 milyar Türk lirasıdır, bilemediniz 3-5 milyar Türk lirasıdır ve bununla krize yönelik olarak, genele yönelik olarak en küçük tedbir alınmaz. Bu para, doğrudan doğruya denetimsiz, kontrolsüz, vergisiz, maliyetleri sıfır, birkaç kişiye aktarılacak, birkaç kişinin cebine hazine emme basma tulumba gibi aktarılacak. Bu teklifin başka bir amacı yoktur, yapabileceği de başka bir şey yoktur ve abartılı teknik lafların hiçbir gerçekliği yoktur. O bakımdan, her krizde kazananlar olur, kaybedenler olur; kriz zenginleri olur, krizden batanlar olur; bu, kriz zenginlerini desteklemek için çıkarılmış bir metindir.