Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, Manisa'da işlenen bir çocuk cinayetinin katil zanlısının Müge Anlı'ya cinayeti itiraf etmesiyle ilgili olarak "Müge Anlı ile Tatlı Sert" programına "Kültürel pornografi", "nevrotik insanlığımızı seyre açan insanat bahçesi" benzetmelerini yaptı.
Tayfun Atay'ın "‘Müge Anlı ile Tatlı Sert’ nedir?" başlığıyla yayımlanan (24 Ekim 2016) yazısı şöyle:
Geçen hafta Müge Anlı’nın programında 4 yaşında bir kız çocuğuna tecavüz edip sonra da boğarak öldüren adamın “çözülmesi” bir ilk değil. Benzeri vakalar yıllardır karşımızda.
Mesela üç yıl önce de bir cinayetin stüdyoda aydınlatılması vesilesiyle yazmıştık: Günlerce “şov”un bir parçası olmuş cani, stüdyodan polislerce teslim alındı. Cinayeti itiraf eden de yine günlerdir o caniyle birlikte stüdyoda olan, onunla yasak ilişki yaşayan bir kadındı. O, canlı yayında “çözüldü”; caniyi stüdyonun bahçesinde lafa tutarak cinayet büronun oraya ulaşması sağlandı; sonra da polisler bizzat stüdyoya girip kadını canlı yayından “aldı”.
Şimdi karşımızdaki olay da buna benzer ama tabii işin içinde çocuk olduğu için çok daha korkunç ve iç yakıcı.
Manisa-Alaşehir’de kaybolmuş bir kız çocuğunun akıbeti söz konusu. Baba, canlı yayında mahallelerinde hurdacılık yapan bir adamdan şüphelendiğini söylüyor. Hurdacı stüdyoya çağrılıyor ve sorulara çelişkili cevaplar veriyor. Öfkeli baba stüdyodan çıkarılıyor. Sonrasında Anlı ve programın hukukçu daimi konuğunu kuliste adamı gizli kamera kayıtları eşliğinde korkunç itiraflara uğratırken izliyoruz.
Adam küçük kıza tecavüz ettikten sonra öldürüp gömdüğünü de; kendisinin çocukluktan itibaren baba tacizine uğradığını da; parası olmadığı için kadınlarla ilişki kuramayıp böylesi çocuk tacizi sapkınlığına düştüğünü de “Benim ruhum hasta” diyerek anlatıyor.
İşin en vahim yanı, 14 Ekim’den beri polis ekiplerince aranan çocuğun izine rastlanamayıp emniyet soruşturmasının neredeyse kilitlenme noktasına gelmiş olması.
Kilit, ekranda bir şov programında açılıyor!..
***
Peki, bu karşımızdaki nedir? Buna sadece bir sabah kuşağı programı diyebilir miyiz?..
Hiç diyemeyiz.
“Müge Anlı ile Tatlı Sert”, en hafifinden bir polisiye realite-şovdur.
O, ekranda, ekranın öznesi olduğu görsel kültürde ve “Meşhuriyet Çağı”nda siyasetin de, bilimin de, eğitimin de, dinin de, hukukun da, sanatın da hiçbir şey, “şov”un ise her şey olduğu gibi;
Cinayet ve tecavüzün de sadece “şov”dan ibaret olduğunu düşünmeye sevk eden bir program…
Düşünün, bir insanı plânlayarak öldüren veya bir çocuğa önce tecavüz edip sonra boğarak öldüren biri, polis ekiplerini günlerce, haftalarca, aylarca uğraştırıp kilitliyor. Sonra bir televizyon programının stüdyoya davetine hayır demiyor ve herkesin gözü önünde bir kadın sunucuya suçunu itiraf ediyor.
Bu haliyle programın adı “Müge Anlı ile Sorgu Odası” olsa yeridir!..
Ve ekranın dayanılmaz çekim gücünden olsa gerek ki cinayeti işleyip sırra kadem basan kişi tıpış tıpış televizyon stüdyosuna geliyor ve herkes tarafından tanınır-bilinir olma yanılsamasının hazzına hayır diyemiyor.
İşte bu, bir “Meşhuriyet Çağı” dinamiği… Hukukçudan siyasetçiye, tıp hekiminden din bilginine, akademisyeninden entelektüeline ve nihayet tecavüzcüden caniye kadar hiç kimse bu çağın “ekran” denilen anaforuna kapılmaktan kendini alıkoyamıyor.
***
“Müge Anlı ile Tatlı Sert”, ortalama deyişle bir “safari”dir.
Programa içerik olarak malzeme üretenler, taşradan ve büyük şehirlerimizin varoşlarından kopup gelen insanlar daha çok…
Biz seyirciler ise programı sunan, yürüten, yönlendirenlerle, yani Anlı ve programın daimi konukları olan hukukçu, psikiyatr uzmanlarla, onların “kentsoylu” havası ile özdeş bir ruh hali ve motivasyonla izliyoruz bu insanların trajedilerini… Heyecanla, gerilimle, acıyarak ama derinden derine de hazla…
Aynen bir “safari” gibi!..
Kaybolmuş veya faili belirsiz bir cinayete kurban gitmiş yakınları için stüdyoda olanların hayatı lime lime ediliyor. Onların hasımları veya öldürülenlerin katil zanlıları stüdyoya çağrılıyor. Tartışmalar, atışmalar, hakaretler, küfürleşmeler… Açığa çıkan mahrem, yüz kızartıcı, utanılacak sırlar…
Bu “folklorik safari”nin adeta bir “kültürel pornografi”ye dönüştüğü kesitler bunlar…
***
“Müge Anlı ile Tatlı Sert”, en ağırından bir “insanat bahçesi”dir.
Nasıl ki doğal ortamlarından koparılıp hayvanat bahçesinde kafeslerin ardına tıkıştırılmış hayvanlar psikolojik gerilim içinde anormal davranışlar gösterir, doğal koşullarda olmadığı kadar saldırganlaşıp birbirlerine öldüresiye girerlerse…
“Müge Anlı ile Tatlı Sert”te de stüdyoya tıkıştırılmış insanlar, hayatlarının en kırılgan yanlarının tüm çıplaklığıyla gözler önüne serildiği o ortamda acımasız bir gerilim içinde, her an çatlamaya da, patlamaya da hazır durumdalar.
Bir elektronik kafeste hem birbirini, hem de kendini yiyenlerin nevrotik insanlığımızı seyre açtıkları bir insanat bahçesi “Müge Anlı ile Tatlı Sert”…