25 Mart 2024 20:17
Rusya, 2004 yılında gerçekleşen ve yaklaşık 330 kişinin ölümüyle sonuçlanan Beslan rehine krizinden sonra en kanlı saldırılardan birini geçen cuma günü yaşadı. Rusya devlet başkanının resmî ikametgâhı olan Kremlin’e 20 kilometre uzaklıkta bulunan Crocus Belediye Salonu’nda gerçekleşecek ‘Picnic’ rock grubu konserinden önce en az 139 kişinin öldüğü, onlarca kişinin yaralandığı bir saldırı gerçekleşti.
Saldırganlar, yaklaşık 20 dakika süren saldırının ardından kaçmayı başardı. Saldırıdan 14 saat sonra Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB) saldırıyı düzenleyen dört kişinin de dahil olduğu 11 kişinin yakalandığını açıkladı. Daha sonra saldırıyı gerçekleştirdiği söylenen ve haklarında ömür boyu hapis cezası istenen 4 kişinin Rus devlet medyası tarafından işkenceli sorgu görüntüleri paylaşıldı.
Rusya’da sivillerin öldüğü en büyük ikinci saldırıyı, IŞİD, Telegram üzerinden yaptığı bir açıklamayla üstlenmişti. Daha sonra saldırının arkasında, IŞİD’in Horasan kolu olan IŞİD-H grubunun olduğu söylenmişti.
Orta Doğu çalışmalarıyla bilinen gazeteci Hediye Levent, saldırıyı IŞİD’in gerçekleştirdiğini düşündüğünü ve saldırının IŞİD’in eylem tarzına uygun olmadığı yönündeki görüşlere katılmadığını söyledi. “IŞİD’in tarzının olmaması, en belirgin tarzı” diyen Levent, şunları kaydetti:
“IŞİD, El Kaide’den farklı olarak ‘yalnız kurt’ dedikleri birtakım eylemler de gerçekleştirebiliyor. Örgütün içinde olmayan, örgütten herhangi bir eğitim almamış ve hatta örgüte eğilimini sormamış sempatizanlar da eylem yapabiliyor. Daha sonra canlı yakalandıkları eylemler de var; kendilerini mutlaka öldürdükleri ve kaçmadıkları yorumlarına katılmıyorum”
İstanbul’da gerçekleşen Santa Maria kilisesi saldırısından sonra da saldırganların olay yerinden kaçtığını hatırlatan Levent, “Bunun arkasında bir devletin olup olmadığını tartışmak spekülasyona giriyor” diye ekledi.
Kanlı saldırıyı izleyen saatlerde ABD’nin 7 Mart’ta kendi vatandaşlarına yaptığı ve BBC’nin “alışılmadık derecede ayrıntılı” bulduğu saldırı uyarısı gündeme gelmişti. Uyarıda büyük katılımlı etkinliklere yönelik IŞİD saldırısı planlarından bahsedilmesi ve burada da özellikle konser salonlarına işaret edilmesi, saldırıdan hemen sonra Rusya’nın ABD’nin uyarısını dikkate almadığı yorumlarına neden oldu.
Gazeteci Levent, başta ABD olmak üzere çeşitli ülkelerin konsolosluklarının ve elçiliklerinin bulunduğu diğer ülkelere yönelik istihbarat faaliyetleri yürüttüğünü hatırlatarak “Sonuçta Suriye sahasında Amerikalılar da var. Yine IŞİD ya da El Kaide gibi örgütleri de yakından izlediklerini de biliyoruz. Amerikalıların bu uyarısı istihbari bir eylem gibi görünüyor. Rusya’nın bunu ciddiye almadığı yönünde birtakım iddialar var. Ama o süreci de tam bilmiyoruz. Çünkü Amerikalıların böyle bir istihbaratı var ama istihbaratta detay var mı, yok mu, genel bir uyarı mıydı, onu da bilmiyoruz” yorumunda bulundu.
Saldırıda IŞİD-H’nin izi ön plana çıkarken diğer yandan da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, dört saldırganın Ukrayna’ya kaçmaya çalışırken yakalandığını ve Ukrayna tarafında onlar için bir geçiş hazırlanmış olduğunu söylemesi gözleri Kiev’e çevirdi. Ukrayna bu iddiayı “absürt” olarak niteleyip reddetti. Ancak bugün Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova’nın “ABD, IŞİD ile kendisini ve Kiev rejimini kurtarmaya çalışıyor” şeklindeki sözleri Moskova’nın Ukrayna’yı işaret etmeye devam ettiğini gösteriyor.
Hediye Levent, saldırganların Ukrayna’ya kaçmaya çalışırken yakalanmasını iki şekilde açıklıyor: Rusya ile uzun süredir ciddi bir savaşın içinde olan düşman devlet Ukrayna’da ‘kendilerini daha güvende hissedecek olmaları’ ve olası bir durumda Ukrayna’nın bu kişileri Rusya’ya iade etmeme ihtimalinin yüksekliği.
Levent, “Rusya ve Ukrayna arasında çok uzun süredir ciddi bir savaş devam ediyor ve bu iki ülke nihayetinde düşman ülkeler. Daha önce Türkiye’de gerçekleşen çeşitli saldırıların ardından saldırganların ya da saldırıyla bağlantısı olan insanların savaşın çok şiddetli bir şekilde devam ettiği Suriye’ye geçmeye çalıştığına da şahit olduk. Bu isimlerin Ukrayna’ya kaçmaya çalışmaları bu eylemin arkasında Ukrayna’nın olduğunu bence göstermez” ifadelerini kullandı.
IŞİD’in doğrudan Rusya topraklarında bir saldırı gerçekleştirmesi de tartışma konusu oldu. Bu konuda uzmanlar arasında en çok Rusya’nın Suriye’deki faaliyetleri nedeniyle IŞİD’in hedefi olduğu yorumu öne çıktı. Gazeteci Levent, bu yoruma katıldığını ve örgütün Rusya’da bir eylem gerçekleştirmesinin ‘çok da şaşırtıcı olmadığını’ belirterek şunları söyledi:
“Rusya zaten radikal örgütlerin hedefinde olan bir ülke. Diğer taraftan zaten Rusya’nın Suriye meselesine, özellikle de İdlib meselesine bu kadar şiddetli bir şekilde dâhil olmasının temelinde ise Rusya kökenli ya da Rusya pasaportu taşıyan çok sayıda cihatçının Suriye’de bulunuyor olması, diyebiliriz. Bunların başında Türkistan İslam Partisi geliyor. Bunlar da İdlib’in Cisr er-Şuğur kasabasında aileleri, eşleri ve çocuklarıyla birlikte yaşıyorlar. Rusya’nın Suriye’deki eylemlerinin IŞİD gibi örgütleri özellikle rahatsız ettiğini de biliyoruz”
IŞİD-Horasan grubu, saldırıyı üstlenmesi nedeniyle son günlerde gündemde. Moskova saldırısının arkasında Afganistan merkezli IŞİD-Horasan grubu militanlarının olduğunun özellikle ABD tarafından dile getirilmesi görece küçük bir yapılanma olan grubun bu tür eylemleri yapabilme kapasitesine ilişkin tartışmaları da beraberinde getirdi. Levent’e göre bu tür örgütlerin etkin ve aktif hale gelmesini sağlayan kimi koşullar var:
“El Kaide, IŞİD ve IŞİD-Horasan gibi örgütlerin arasındaki geçirgenlik çok hızlı olabiliyor. Herhangi bir militan El Kaide’deyken, IŞİD’e, oradan IŞİD-Horasan’a geçebiliyor. Bu, radikal eğilimleri olan insanların örgütlere ulaşmasını kolaylaştırabiliyor. Öte yandan Arap Ayaklanması ile birlikte Orta Doğu’daki kaos hali, Irak’taki güvenlik zafiyetleri, Suriye’de devletin çok yıpranmış olması, Afganistan’da Taliban’ın gelişi gibi faktörler bunda etkili”
Bu tür örgütlerin tüm dünyada propaganda faaliyetleri olduğuna ve ‘deep web’i etkili bir şekilde kullandıklarına dikkat çeken Levent, “Başta Suriye ve Irak olmak üzere, dünyanın hemen her yerinden radikal eğilimleri olan insanlar dünyaya yayıldı. Bu kişiler bizzat El Kaide, IŞİD ve IŞİD-Horasan gibi örgütlere katıldılar” dedi.
Moskova saldırısının kimi sonuçları olacağının altını çizen Levent, şu anda bu konuda net bir tablo olmadığını söyledi. Saldırının Rusya’nın kalbinde gerçekleşmiş olması, konser salonundaki savunmasız kişilere yönelik gerçekleştirilmesi ve can kaybının yüksekliği gibi nedenlerle Moskova’nın bu konuda baskı hissedeceğini söyleyen Levent, şöyle devam etti:
“Burada önemli olan şey Rusya’nın, Putin’in ve Rusya’yı yönetenlerin kimi neyle suçlayacakları. Eğer IŞİD’i sorumlu olarak gösterirlerse IŞİD karşıtı, İdlib başta olmak üzere ve Afganistan içinde ayrıca Türki Cumhuriyetler içinde açık veya örtülü saldırılar, operasyonlar gerçekleştirebilirler. Sonuç olarak Moskova saldırısının sonuçları, Moskova’nın nereyi fail olarak işaret edeceği üzerinden okumak gerekiyor”
Saldırının Ankara-Moskova hattında da kimi sonuçlarının olabileceğini kaydeden Levent, “Eğer gerçekten Türkiye’nin çok fazla vurgulandığı bir süreç olursa Rusya, Türkiye’ye de baskı yapacaktır. Ama Türkiye-Rusya ilişkilerinin olumsuz etkileneceğini düşünmüyorum. Çünkü Türkiye-Rusya arasında çok geniş ve çok sayıda dosya konusunda iş birliği var. Sadece konuyla ilgili iletişim ve istihbarat paylaşımının hızlanacağını söylemek mümkün” dedi.
Ancak Hediye Levent, Rusya’nın saldırıdan doğrudan IŞİD’i sorumlu tutması ve bu kapsamda İdlib’e yönelik kimi hamleler yapması durumunda durumun Türkiye açısından da sonuçları olabileceğinin altını çiziyor.
Moskova saldırısını Afganistan merkezli IŞİD-H grubundan militanların gerçekleştirdiğinin gündeme gelmesinin ardından grubun Türkiye’deki faaliyetleri yeniden gündeme geldi. Gazeteci Hale Gönültaş, IŞİD-H’nin Türkiye’deki faaliyetlerini daha önce de yazmış ve bu konudaki haberlerinden birkaç gün sonra İstanbul’da Santa Maria kilisesinde söz konusu grup mensubu IŞİD militanlarının saldırısı olmuştu.
Gönültaş, daha önce Artı Gerçek’te İstanbul Başsavcılığı’nca MİT ve FBI’ın istihbari bilgileri ile sanıkların ifadelerinden hazırlanan iddianameden bilgiler vererek IŞİD-H’nin örgütlenme konusunda Türkiye’yi üs olarak kullandığını yazmıştı.
Gazeteci Gönültaş, Türk militanların yanı sıra Orta Asyalı militanların da örgütlendiği Horasan yapılanmasının, IŞİD’in Afganistan kolu üzerinden koordine edildiğini ifade ederek bu trafikteki Türkiye bağını “Afganistan’a gitmek isteyen militanlar hava yolu ile Türkiye’ye geliyor. Suriye’de IŞİD saflarında çatışmalarda bulunduktan sonra Suriye sınırını kaçak yollarla geçerek Türkiye’de yaşamlarını sürdüren militanlardan özellikle savaş ve patlayıcı madde konusunda uzmanlığı bulunanlar çağrılmaları durumunda Afganistan’a gidiyor. Ayrıca canlı bomba faaliyeti için hazırlanan militanlara silah sağlama konusunda destek veriyor” ifadeleriyle anlattı.
İstanbul Başsavcılığı’nca MİT ve FBI’ın istihbari bilgileri ile sanıkların ifadelerinden hazırlanan iddianameden bilgiler veren Gönültaş, IŞİD militanlarının Türkiye’de başka IŞİD mensupları tarafından ‘karşılandığını’ ve İstanbul’daki bazı otellere yerleştirildiğini açıkladı.
Orta Asya’dan gelip Afganistan’a gitmek üzere İstanbul ve çevre illerdeki otel ve evlerde bekletilen militanların uluslararası dolaşımı hangi yollarla sağladığını anlatan Gönültaş, Orta Asyalı militanların önce Türkiye’ye kendi pasaportlarıyla geldiğini, grubun Türkiye’deki üyelerinin yönlendirmesiyle İstanbul ve çevre illerdeki otel ve evlerde kaldıktan sonra da Afganistan’a geçerken pasaportlarını ‘kolay bulabilecekleri yerlere’ gömdüklerini söyledi.
Gönültaş grubun sorumlusu tarafından militanlara Afganistan kimliği verildiğini ifade ederek “Van ve Ağrı üzerinden İran sınırını geçerken sınır görevlilerine ve giriş yaptıktan sonra da İranlı yetkililere Afgan olduklarını beyan ediyorlar. Militanlara, Türkiye’ye gelmeden önce uzunca bir süre online Afgan dili, şiveleri ve kültürü konusunda eğitim veriliyor” dedi.
IŞİD’e yönelik düzenlenen operasyonlara dikkat çeken Gönültaş, “Elbette ‘Her gün bu kadar operasyon düzenlenirken, halen Türkiye için nasıl bu kadar tehlike arz edebiliyorlar?’ sorusu akıllara geliyor. Özellikle yabancı uyruklu militanlara karşı ‘al-bırak’ uygulaması var. Türk ceza ve infaz sistemine göre bir IŞİD’li, IŞİD saflarında işlediği suçlardan yargılanmıyor” dedi.
Özellikle IŞİD silahlı terör örgütüne üye olma ve yöneticilik gibi suçlardan yargılanan IŞİD’li, eğer etkin pişmanlık yasasından yararlanmazsa genellikle altı, en fazla yedi yıl ceza aldığını söyleyen Gönültaş, infaz hukuku açısından da aldığı cezanın üç yılını tamamlarsa avukatının 'uzun tutukluluk' itirazı sonucu tahliye edilebildiğini iddia etti.
Yine Gönültaş’ın iddiasına göre yabancı uyruklu sanıkların bir kısmı 'delil yetersizliği’nden adli kontrol şartı ve yurt dışı çıkış yasağıyla serbest bırakılırken büyük bölümü, sınır dışı edilmek üzere geri gönderme merkezlerine gönderiliyor; sınır dışı edilen militanlar da sahte pasaportlarla Türkiye’ye yeniden geliyor.
© Tüm hakları saklıdır.