Hasan Yalçın ve eşi Mevlide Yalçın minarelerin tepesine birlikte çıkıyor, tehlikeyi birlikte paylaşıyorlar.
Hasan Yalçın minare tamircisi. Şerefelerin üzerinde âlem adı verilen hilâlleri iskele bile kurmadan tamir eden nadir ustalardan. Bu nedenle cami görevlileri, hatta müftülerin bile yakından bildiği bir tamirci. Ama Hasan Yalçın’ın tanınmasındaki en büyük etken, eşi Mevlide Yalçın. Çünkü 15 yıldır minarelerin tepelerine birlikte çıkıyor, onarıyor, boya yapıyorlar. Ahalinin “Korkusuz yenge” tezahüratı ve moral alkışları eşliğinde. Onlar tehlikeyi göze alacak kadar paylaştıkları işlerini ve aşklarını Hürriyet gazetesi muhabiri Cahit Akyol'a ( 26.04.2009) anlattılar.
Mevlide Yalçın 49 yaşında. İkisi kız 3 çocuk, üç de torun sahibi. Hem babaanne hem anneanne. Eşi Hasan Yalçın ise 59 yaşında. Karı koca 15 yıldır birlikte çalışıyorlar. 60-70 metrelik minarelerin tepesine çıkıyor birlikte onarıyor, boyuyorlar. Mevlide Yalçın nasıl tanıştıklarını şöyle anlatıyor:
“Bergama’nın Çamlıtepe köyünde doğdum. Köyümüze elektrik 1977’de geldi. Evlerdeki tesisatları da Örenli köyünden oturan bir elektrik ustası bağlamaya başladı. Bu usta bir gün bana çırağıyla bir mektup gönderdi. Beni çok beğendiğini yazmış. Mektubu okuduktan sonra başımı bir kaldırdım ki karşıdan bana gülüyor... Çok sevimliydi. Ben de ona ilk görüşte âşık oldum.”
Üzerimdeki entariyle Hasan’a kaçtım
Bunlar olduğunda Mevlide Yalçın henüz 16 yaşındaydı. Elektrik ustası geceleri penceresinin altına geliyor, gizlice konuşuyorlardı. Sonunda bir gün kaçmaya karar verdiler. Bunu büyük bir başarıyla gerçekleştirdiler. Bir sabah Mevlide, üzerindeki entariyle kaçtı. Âşıklar İzmir’e gitti, bir kuyumcudan alyans alıp taktı...
İkisi çok mutluydu ama Mevlide’nin yaşı küçüktü. Sürekli yer değiştirdiler. Sonunda Bergama’ya döndüler, bir oda tuttular: “İkinci gün bir tanıdığımız görüp babama haber vermiş. Kapıyı açtık ki polislerle, babam. Karakolda kendi rızamla kaçtığımı söyledim. Hasan da beni babamdan istedi, evlendik.”
Artık mutlu bir hayatları vardı. Bergama’da Hasan Yalçın elektrikçilikle uğraşmaya devam ediyordu. Genç eşi de evde el işleri, danteller yaparak satıyor ve bütçeye katkıda bulunuyordu. Ama çocukları olunca Hasan’ın kazandığı para yetmez oldu. Bir tanıdıkları minare tamirciği yapıyordu. Hasan Yalçın, tatil günlerinde onun yanında çalışmaya başladı. Sonunda elektrikçiliği tamamen bıraktı, minare tamirciliğine adadı kendini.
Aşk için korkusuz yenge oldum
Gerçi elektrik de tehlikeliydi ama minare işiyle kıyas kabul etmiyordu. Tırmandığı en alçak minare 30-35 metre yükseklikteydi. Hatta arada sırada 60-70 metrelik minarelerde iş buluyordu. Eşi her sabah evden çıktıktan sonra acaba bu akşam dönecek mi, diye endişeleniyordu. Hasan’ı bu meslekten vazgeçirmeye bile çalıştı ama olmadı.
Bir gün Mevlide Yalçın, kocasının çalıştığı camiye gitti. Hasan onu aşağıda görünce çok sinirlendi. Ancak karısının oradan ayrılmaya hiç niyeti yoktu. Sonunda bir defalığına minareye çıkmasına izin verdi. Mevlide Yalçın bu ilk tecrübesini şöyle anlatıyor:
“Merdivenler çok karanlık ve dardı. Yukarıdaki ışığa ulaşmak için uğraşıyordum. Çık, çık bitmiyor. Şerefeye ulaştığımda başımı aşağıya uzattım. Gözlerim kararıverdi, dizlerimin bağı çözüldü. Şerefenin zeminine oturdum. Kalbim yerinden çıkacaktı sanki. Hasan para kazanmak için her gün hayatını tehlikeye atıyordu. Çocuklar için, benim için. Şerefede dakikalarca ağladım. Onun o şartlar altında kazandığı parayı ben yiyemezdim. Çözümü onun yanında çalışmakta buldum. Bunu ona açıkladım. ‘Deli misin? git işine’ dedi. Ama kararımı vermiştim. Ben de aşkım için korkusuz yenge olacaktım. Çıkış o çıkış. 15 yıl oldu...”
Bu halatı kimse benim kadar dikkatli tutamaz
Minareye çıkmak dışarıdan çok kolay gelebilir ama çok zordur. İlk zamanlar 100-200 basamaklı minarelerde çalışırken, günde 6-7 kez bu iniş-çıkışlar ölüm gibiydi. Boya bitiyor, su lâzım oluyor, malzemelerin yukarıya çıkartılması gerekiyor. Çok zorlandım ama alıştım. Yükseklik korkumu yenince boya işine de başladım. Hasan minarenin dışında halatla sarkarken ben de halatın emniyetini alıyor ve halatı sabitliyorum. Bir anlamda hayatı benim elimde. Bunun için var gücümle halatı sabit tutuyorum. Bu halatı kimse benim kadar güvenli ve dikkatli tutamaz.
Yazın çalışıp kışın oturuyorlar
Karı-koca nisandan ekime kadar 6 ay içinde Türkiye’yi karış karış geziyor. Uğramadıkları il, ilçe, köy yok. Boyası eskiyen, onarım gerektiren minareler olunca onlara haber veriliyor. Otomobillerine atlayıp yola çıkıyorlar. Şu sıralar Merzifon’a 15 dakika uzaklıktaki Gümüşhacıköy’de çalışıyorlar. Gümüşhacıköy Müftülüğü ilçe merkezindeki 5 caminin minaresinde yapılacak bakım ve onarım için onları Bergama’dan çağırmış. İmam Ömer Ceylan “Vatandaş çok memnun” diyor, “5 günde ilçemizin en renkli siması oldular.”
Bahşiş yoksa bayrak inmez
Minare onarımının kendine göre bir raconu var. Hasan Yalçın bu raconu anlatıyor: “Bizim işi yapan ustalar arasındaki âdete göre onarım veya boya sırasında minarenin en üst noktasında bulunan âlemin yanına bayrak dikeriz. İş bitince de bahşiş bekleriz. Bahşiş vermezlerse o bayrağı oradan indirmeyiz. Bizden başka kimse de oraya çıkamayacağına göre o bayrak orada kalır ve yoldan gelip geçenler de bahşiş verilmediğini anlar...”