Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmelere ilişkin, “Terörle mücadele faaliyetlerimizin yanı sıra Kıbrıs ve çevresi dahil, mavi vatanımızdaki hak, alaka ve menfaatlerimiz de azim ve kararlılıkla korunmuştur. Garantör ülke olarak uluslararası hukuk çerçevesinde, kendi haklarımızı da Kıbrıslı kardeşlerimizin haklarını da bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da korumaya devam edeceğiz” düşüncesini dile getirdi.
Akar, 2020 yılı için yayımladığı mesajında “Bakanlığın, web sitesi ve sosyal medya hesaplarından paylaşılan açıklamada Bakan Akar, “Milli Savunma Bakanlığı ailesi olarak TSK’nın etkin, caydırıcı ve saygın niteliklerini artırmak için personel temin ve eğitiminden reform niteliğindeki yeni askerlik sistemine, teşkilat yapısından savunma sanayine kadar önemli çalışmalar yaptığımız ve görevlerimizi başarıyla yerine getirmeye çalıştığımız bir yılı geride bırakırken yeni umut ve heyecanlarla 2020 yılına hazırlanıyoruz. Küresel ve bölgesel düzeyde risk ve tehditlerin arttığı hassas bir dönemde kutsal vatan topraklarımızın, mavi vatanımızın, semalarımızın güvenliğini; 82 milyon vatandaşımızın huzur ve refahını sağlamak, aynı zamanda dünya barışına katkıda bulunmak için başta TSK olmak üzere Millî Savunma Bakanlığının tüm birlik ve kurumları üstlendiği görevleri mesai mefhumu gözetmeksizin yerine getirme gayreti içerisinde oldu” görüşünü savundu.
Akar mesajında şu ifadeleri kullandı:
“Tehlikeye karşı gece-gündüz, yaz-kış, dağ-bayır demeden “Ölürsem şehit, kalırsam gazi!” anlayışı içerisinde azim ve kararlılıkla mücadele edilmiştir, edilmektedir. Asil milletimizin sevgisi, güveni ve duaları, her geçen gün gelişen yerli ve milli savunma sanayiimizin kahraman ordumuza sağladığı harekât imkân ve kabiliyetleri ile yurt içi ve sınır ötesinde verdiğimiz bu mücadele; tüm güvenlik güçlerimizle birlik, bütünlük ve koordinasyon içerisinde azim ve kararlılıkla sürdürülmüştür. Suriye’nin kuzeyinde yuvalanan DEAŞ ve PKK/KCK/PYD/YPG varlığını sonlandırmak, hudutlarımızın ve halkımızın güvenliğini sağlamak için icra edilen Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarından sonra bu yıl Barış Pınarı Harekâtı gerçekleştirilmiştir. Barış Pınarı Harekâtı ile aynı zamanda Suriye’nin kuzeyinde bir barış koridoru tesis ederek Suriyeli kardeşlerimizin kendi evlerine, topraklarına güvenli ve gönüllü dönüşlerinin gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Harekât; ülkemizin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları, Adana Mutabakatı, BMGK’nin terörle mücadeleye yönelik kararları ile BM Sözleşmesinin 51’inci Maddesinde yer alan 'Meşru Müdafaa Hakkı' çerçevesinde ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olarak yapılmıştır. Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz tüm operasyonlarda olduğu gibi bu operasyonda da sivil/masum insanların, tarihi eserlerin, kültürel ve dini yapılar ile çevrenin zarar görmemesi için hiçbir ülkenin göstermediği hassasiyet gösterilmiş ve her türlü tedbir alınmıştır. Suriye’nin kuzeyinde olduğu gibi Irak’ın kuzeyinde de Pençe-1, Pençe-2 ve Pençe-3 operasyonları ile terör örgütlerine karşı mücadele edilmiştir.”
“Garantör ülke olarak kendi haklarımızı korumaya devam edeceğiz”
“Yaşanabilecek insani trajedilerin önüne geçilmiştir. İdlib’de Astana süreci ve Soçi mutabakatı çerçevesinde çabalarımız ve insani yardımlarımız hassasiyetle devam etmektedir. Terörle mücadele faaliyetlerimizin yanı sıra Kıbrıs ve çevresi dâhil, mavi vatanımızdaki hak, alaka ve menfaatlerimiz de azim ve kararlılıkla korunmuştur. Garantör ülke olarak uluslararası hukuk çerçevesinde, kendi haklarımızı da Kıbrıslı kardeşlerimizin haklarını da bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da korumaya devam edeceğiz. Ayrıca Libya ile yapılan 'Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması' ile 'Güvenlik ve Askerî İş Birliği' mutabakat muhtıraları ile Akdeniz’deki hak, alaka ve menfaatlerimizin korunması yönünde stratejik öneme sahip adımlar atılmıştır. Bu anlaşmalarla her iki ülkenin hak ve menfaatleri doğrultusunda tamamen uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler kararlarına uygun bir şekilde Akdeniz’de deniz yetki alanları kayıt altına alınarak bölgede oldubittilere izin verilmeyeceği açık bir şekilde ortaya konmuştur”