Ezgi Başaran
(Radikal, 30 Mayıs 2012)
'Milli Görüş: Anadil isteyenlere bölücü diye bakmam'
Ekopolitik’in geçen hafta sonu Köln’de düzenlediği ‘Kürt Diyasporası’ toplantısına birçok Türkiyeli Kürt ve Türk işadamı, gazeteci, sivil toplum temsilcisi katılmıştı. Biz de bir grup gazeteci ve akademisyen, gözlemci olarak iştirak ettik. Bana kalırsa 12 saat süren toplantının en çarpıcı konuşması, Almanya’daki İslam Toplumu Milli Görüş’ün (IGMG) genel sekreteri Oğuz Üçüncü’den geldi.
***
Yıllardır Türkiye’den göçen dindarların haklarını savunan Üçüncü’nün sözleri buradaki dindarlara ders olacak cinsten. Şöyle dedi: “Anadil konuşamamanın, hak ve özgürlük gaspının ne manaya geldiğini Almanya’da azınlık olunca gördük. Empatiyi öğrendik. O yüzden anadilde konuşmak, yazmak, eğitim görmek isteyenleri bölücü olarak görmem mümkün değil. Çünkü burada kendim aynı duruma düştüm.”
Bu noktaya gelirken Almanya’daki Milli Görüşçülerin Türkiye’dekilerden bir farkı vardı. Yoksunluğu, haksızlığı birebir yaşamaktan öte başka çok önemli bir fark.
***
Yine Oğuz Üçüncü anlatsın: “Türkiye devletinin biz göçmenleri 20 sene boyunca yalnız bırakmasının faydasını gördük. Devletin nizamından uzak olmamız sonucunda bizde sivil bir anlayış gelişti. İyi ki de öyle oldu. Biz artık ne Türkiye Cumhuriyeti devleti ne de Almanya devleti işimize karışsın istiyoruz. Çünkü burada hem Kürt hem Türk sivil toplum örgütleri olarak çoğulculuk üstüne kendi içimizde bir diyalog oluşturduk.”
Devletin resmi söylemi zihinleri bulandırmadığında, insanlara ne hissetmesi, neyi ne kadar bilmesi gerektiğini emretmediğinde vicdan suyu çatlağını buluyor, gördüğünüz gibi.
***
Hükümetimizin temsilcilerini ‘iyi saatte olsunlar’ ziyaret ettiğinde, sabahına “Kürtlerin hakları verilecek” türünden açıklamalar yaparlar. Birinci olarak; verilmemiş hakkı olduğunu biliyorsan onların helal etmediği bu yükle nasıl yaşıyorsun?
İkinci olarak; doğuştan gelen bir hakkı almak-vermek düzleminde tartışmanın kibrini, bu mesnetsiz lütufkârlığının nelere mal olduğunu nasıl göremiyorsun?
Kimsenin yoksunlukla terbiye edilmesini dilemem. O nedenle ülkeyi yöneten dindarların, Almanya’daki Milli Görüşçüleri empatiye götüren süreci kalplerindeki teraziye koymalarını umabilirim sadece.
***
Beşşar Esad’a “Esed, Esed, reform yapmak için şiddetin durmasını bekleme” diye öğütler verirken kendi ülkenizdeki vatandaşların hakkını bitmeyen şartlara bağlarsanız...
İsrail’den Mavi Marmara için özür beklerken iki ülke arasındaki ilişkileri hangi ‘stratejik derinliğe’ dayandırdığınız belli olmadan askıya alırken Roboski katliamının üstünden şımarık bir çocuk gibi atlayıp geçmek isterseniz...
Dünyanın her yerinden net olarak görülebilecek bir ikiyüzlülüğün güncel temsilcisi olursunuz. Çıkarıp attık, bir adım ötesine geçtik diye övündüğünüz siyasi hareketin işte böyle 50 yıl gerisine düşersiniz.