MHP Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan, Meclis Genel Kurulu’nda İçişleri Bakanlığı ve bağlı kuruluşları üzerinde konuşmasında bütünşehir düzenlemesini ‘derebeylik sistemi" olarak nitelendirdi.
“Bazı belediyelere kayyım atanarak, bazı belediye başkanları istifa ettirilerek bu sıkıntı çözülemez” diyen Erdoğan, bu düzenlemeyle köy, belde ve ilçelerin yok olma yolunda olduğunu ifade etti. MHP, bütünşehir düzenlemesinin kanun teklifi kapsamında ele alınıp düzenlemesi talebi de kürsüden dile getirildi.
Bütünşehir sistemi nedir?
İl belediyeleri ile ilçe belediyeleri arasındaki sorunların giderilmesi ve belediyelerin daha kolay ve sistemli bir hizmet sunabilmesi için yeni bir sisteme geçilecek. İl ve ilçe belediyelerinin arasındaki iletişim kopukluğunu ve koordinasyon sorunlarını düzeltebilmek adına “bütünşehir” sistemi getirilecek.
Üzerinde çalışılan yeni sisteme göre bütünşehirlerde, büyükşehirlerde olduğu gibi merkez ilçe kavramı ortadan kalkacak. Belde belediyeleri kapatılacak, merkez ilçeye bağlı köyler mahalle olacak. Ayrıca yerel seçimlerde köylerdeki oylar da il belediye başkanlığına etki etmiş olacak. Yeni sistemin 2019 yılında yapılacak olan yerel seçimlerden önce uygulamaya geçirilmesi planlanıyor.
MHP’li Erdoğan’ın genel kurul konuşması şöyle:
MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Değerli milletvekilleri, mahallî idarelerle ilgili değerlendirmemi Bütçe Kanunu'nun 10'uncu maddesi üzerinde yapacağım konuşmada detaylandıracağım ancak bu bölümde bütünşehir yapılanmasıyla ilgili birkaç cümleyi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bütünşehir uygulaması bir derebeylik sistemidir. Bazı belediyelere kayyum atanarak, bazı belediye başkanları istifa ettirilerek bu sıkıntı çözülemez. Köylerimiz yok olmuştur, beldelerimiz yok olmuştur, ilçelerimiz de yok olma yolundadır. Bu derebeylik yasasının, muhakkak, Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz kanun teklifi çerçevesinde ele alınıp düzeltilmesi gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuzdan sonraki düzenlemelerle Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları da doğrudan İçişleri Bakanlığına bağlanmıştır. Dolayısıyla, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı arasında iş birliği ve koordinasyonu sağlamak daha da kolaylaşmıştır, esasen bu güzel de bir gelişmedir. Ancak yaşanan 15 Temmuz hain darbe girişimi sonucu İçişleri Bakanlığına bağlı bütün güvenlik ve istihbarat birimlerimiz ciddi yara almıştır.
Şimdi, yapılması gereken önemli işler vardır. Öncelikle, eksilen kadrolar, liyakati, ehliyeti ve devlete sadakati esas alan bir mantıkla süratle doldurulmalıdır. İstihbarat birimleri güçlendirilmelidir, bu birimlerin içerisindeki FETÖ/PDY artıkları başta olmak üzere, devlete sadakat noktasında sıkıntısı olan bütün paralel devlet yapılanmaları temizlenmelidir. Toplumun huzurunu sağlamakla görevli olan bu güzide birimlerimizin içerisinde yeni paralel devlet yapılanmaları oluşumlarına izin vermeme konusunda gerekli tedbirler sürekli hâle getirilmelidir. Bütün güvenlik birimlerinde çalışan personelin maaş ve özlük hakları eşitlenmelidir. Mesela, Jandarma Özel Harekât ile Polis Özel Harekât arasındaki özlük hakları bakımından fark kalmaması lazım, il emniyet müdürlerimiz ile il jandarma komutanlarımız arasında fark kalmaması lazım. Polislerimizin 3.600 ek gösterge sorunu Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannamesinde yer aldığı gibi muhakkak çözülmelidir. Uzman jandarmalarımızın önemli sorunları vardır.
Uzman jandarmaların askerî eğitimleri hizmetten sayılmalıdır, aynı işi yapan silah arkadaşları gibi bu kahramanlarımızın da mali ve sosyal hakları diğer meslektaşlarıyla aynı konuma getirilmelidir. Son dönemde şehadete ulaşan uzmanlarımızdan bir kısmı kendilerini savunacak silahları olmadığı için şehit olmuştur. Bu sebeple bu kardeşlerimizin zatî silahları hususu muhakkak çözülmelidir; artık bu bir sorun olmaktan çıkmış, ölüm kalım meselesi hâlini almıştır. Yine bu kardeşlerimizin bir başka sorunu da sözleşmelerinin sona ermesi durumunda işsiz, aşsız ortada kalmalarıdır. Her ne kadar kanunen uzman çavuşlarımızın başka kurumlara atanması mümkün ise de bu atanma şartlarına haiz binlerce uzman çavuşumuzun işsiz olarak ortada dolaştığı bir realitedir.
Değerli milletvekilleri, özellikle Emniyet teşkilatında çalışan sivil memurlarımız teşkilatın üvey evladı konumundadır. Bize ulaşan bilgilere göre, son bir ay içerisinde Emniyet teşkilatımızda çalışan 3 sivil memurun intihar ettiği de düşünülürse sivil memurlarımızın sorunlarının masaya yatırılması ve sağlıklı bir çözüme kavuşturulması önem arz etmektedir.
Bugüne kadar sivil memurların önünü açacak herhangi bir görevde yükselme sınavı yapılmamıştır. Diğer emniyet personelinin yararlandığı yıpranma, ek ödemeler ve taltiflerden yararlanmalarının önü açılmamıştır. Bundan sonrası için sivil memurlara da Emniyet teşkilatının öz evlatları olduğunu hissettirecek bir şekilde davranılması gerektiğine inanıyoruz.
Diğer yandan, terörle mücadele konusunda gözünü kırpmadan görevini yapan, çatışmaya girmiş, yaralanmış ancak yüzde 40'tan az kalıcı engeli olduğu için gazi sayılmayan gazilerimizin durumunun da çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Bunlara da bir madalya ve emrihak vaki olunca tabutlarının üzerine Türk bayrağı örtmeleri çok görülmemelidir.