Habertürk gazetesi yazarı Muharrem Sarıkaya, teşkilat kapama ve olağanüstü kongre tartışmalarının yaşandığı MHP’de Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya’nın “Daha dinamik bir yapıya ulaşmak için teşkilatları kapatıp yerlerine yenisini kurma yoluna gittiklerine” ilişkin sözlerini ve “Aslında kapatmıyoruz, aktifleştiriyoruz” dediğini aktardı.
Karakaya, “kurultay süreciyle birlikte bazı teşkilatların genel merkezin ürettiği politikaları millete aktarmakta sorun çıkardıklarını” söyledi.
Muharrem Sarıkaya’nın Habertürk’te “‘Kapatmıyoruz, aktifleştiriyoruz’” başlığıyla yayımlanan (25 Şubat 2016) yazısı şöyle:
Son olarak 8 il ve 3 merkez ilçesi daha kapatılan MHP’deki teşkilat depremine dün de milletvekili Ümit Özdağ’ın kurultay çağrısı yapıp parti yönetiminden istifası eklendi.
Partide bu süreç nerede duracak?
Ya da kurultay sürecindeki kırılmalar bu şekilde bastırılabilir mi?
Parti yönetiminin konuya yaklaşımı kurultay süreciyle ilgili gibi görünse de doğrudan bağlı değil.
Onlara göre görevden almalar, parti teşkilatlarını daha aktif bir hale getirilmek amacıyla yapılıyor.
Nitekim dünkü sohbetimizde de Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya, “kurultay süreciyle birlikte bazı teşkilatların genel merkezin ürettiği politikaları millete aktarmakta sorun çıkardıklarını” bildirdi.
“Daha dinamik bir yapıya ulaşmak için teşkilatları kapatıp yerlerine yenisini kurma yoluna gittiklerini” söyledi.
“Aslında kapatmıyoruz, aktifleştiriyoruz” dedi.
Karakaya haksız değil.
Teşkilat kapatılması iki yönlü aktifleştirmedir.
Bir yandan yenilenmeyi, arınmayı, hımbıl yapının cevvalleşmesini sağlar.
Ama bundan çok daha önemlisi, kapatana karşı daha önce az da olsa yakınlık söz konusuysa, tamamen kopmasına, karşıtlığının ise daha da aktifleşmesine yol açar.
Beraberinde öfkeyi biriktirir.
Muhalefetin de dinamikleşmesini beraberinde getirir.
O güne kadar aktif bir karşıtlık sergilemeyen partili, görevden alınmasını onur ve gurur meselesi yapar, elinde avucunda, gönlünde dilinde ne varsa karşıtlık için savurur.
Başarılı olduğu takdirde kinini acımasızca sürdürür, başarısız olunca da yıllarca kapısını açtığı gönlünü söndürür.
Siyasetin son 30 yılında birçok partide bunun örneğini görmek olası...
Tek hâkim mi?
Oysa bu tür kapatmalar meselenin sonlanmasına veya çözülmesine de katkı vermiyor.
Bunun son örneğine 2010 yılında Saadet Partisi’nde rastlandı.
Parti yönetimi yeterli sayıda imza olmasına karşın kurultayı toplamaktan kaçındı, konu mahkemeye taşındı.
Mahkeme de “çağrı heyeti” atayıp kurultayın toplanmasını sağladı.
Her ne kadar MHP Tüzüğü, ”Üst kurul delegelerinin beşte birinin talebi halinde kurultay toplanabilir” diyorsa da Siyasi Partiler Yasası (SPY) toplanmayı zorunlu kılıyor.
Süre konusunda ise SPY’de bir hüküm bulunmuyor.
Mahkeme, geçmişteki emsallerinde rastlandığı gibi, Medeni Kanun’un 75. maddesine başvuruyor.
Madde, “Beşte birinin yazılı başvurusu üzerine yönetim kurulu toplantıya çağırmazsa, üyelerden birinin yazılı talebi üzerine sulh hâkimi 3 üyeyi genel kurulu toplantıya çağırmakla görevlendirir” hükmünü taşıyor.
Eğer 15 gün içinde kurultay toplanmazsa bu durumda da üyelerden 3 kişiyi, “kurultay çağrı heyeti” olarak atıyor.
Çağrı heyeti kayyum sıfatını taşımıyor, kurultayın toplanması için gerekli teknik ve lojistik işlemleri yerine getirme görevini üstleniyor.
Parti yönetimi ise MHP gibi büyük bir partinin kaderinin tek hâkimli bir sulh ceza mahkemesinin vereceği karara kalmaması gerektiğini kayda geçiriyor.
Bunun yerine Anayasa Mahkemesi gibi daha üst bir organa meselenin taşınması gerektiği görüşünü savunuyor.
MHP’de tartışmaya noktayı mahkeme koyacakmış gibi görünüyor.