Politika

Metin Münir: Ya toplumsal bir kontrat yapılacak ya da Türkiye parçalanacak!

"Liberalleri 1960'tan beri herkes kandırıyor; 'uyansınlar artık' diyeceğim; ama çok geç"

21 Mart 2016 13:31

BBC, London Times, Financial Times gibi önde gelen birçok gazetenin uzun süre Türkiye temsilciliğini üstlenen T24 yazarı Metin Münir, "Türkiye’nin içine girdiği girdaptan kurtulmasının tek yolunun, bir toplumsal sözleşme yapmak olduğunu" söylüyor. "Aksi halde Türkiye’yi kötü bir son bekliyor" diyen Münir, “Erdoğan’ın böyle bir kontratı istemediğini biliyoruz; ama bir gün bütün bu felaketlerden sonra ya bir toplumsal kontrat yapılacak ya da Türkiye parçalanacak! Seçim, bizim!” ifadesini kullandı. 

"Erdoğan 'Demokrasi bir trendir. Seni götüreceği yere kadar gider, sonra inersin' diyen adamdı ve değişmemişti" diyen Münir, “Değiştim” diyerek bu insanları kandırdı. Liberalleri, 1960’lardan beri herkes kandırıyor! 'Uyansınlar artık' diyeceğim; ama çok geç!

Nokta'dan Fatih Vural'ın sorularını yanıtlayan (21 Mart 2016) Metin Münir'in açıklamaları şöyle:

Bu yıl içinde Ankara’da gerçekleşen üçüncü terör saldırısının ardından, üç akademisyen terör propagandası yaptıkları gerekçesiyle tutuklandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan olayı daha ileri götürerek, “Ünvanının milletvekili olması, akademisyen olması, yazar, gazeteci olması o kişinin aslında bir terörist olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu bakımdan terör ve terörist tanımını yeniden yaparak ceza kanunumuza derç etmeliyiz” dedi. Terördeki bu konsept değişikliği, Türkiye’nin iç dinamiklerini nasıl etkiler?

Erdoğan’ın takındığı tavrı, doğal bir gelişme olarak görüyorum. Çünkü yapabileceği iki şey var: Ya terörü ortadan kaldıracak ki kaldıramıyor, ya da içerideki baskıyı arttıracak. Bu baskının amacı da kendisini eleştirenleri susturmak olacak. “Sivil terörist” tanımı, aslında Erdoğan’ı eleştirenleri işaret etmektedir. Ilımlı olanları da susturmak istiyor. Türkiye’deki terör ortamı derinleştikçe baskı ve otokratikleşme de artacak.   

Birinci şıkta bahsettiğiniz terör neden ortadan kaldırılamıyor?

Bunun muhtelif nedenleri var. Bir tanesi, istihbarat aygıtlarının etkili olmamasıdır. Bu tip terör olayları Batı’da, daha hazırlık halindeyken durdurulur. Sadece Ankara’da son beş ayda, üç defa çok büyük patlama oldu. Belli ki bir istihbarat zaafı var. İkinci neden, Türkiye’nin birçok cephede savaşı kabul etmesidir. PKK ve PKK’ya bağlı ortaya çıkmaya başlayan yan örgütler var.

Ankara’daki son iki saldırıyı üstlenen TAK gibi…

Evet. Bununla birlikte Türkiye’nin Suriye’deki Kürtlerle kavgası var. Suriye rejimiyle kavgası var. İran, Irak ve Rusya’yla kavgası var. Bunların tamamı, Erdoğan’ı ‘baş düşman’ olarak görüyor. Onu zayıflatmak için Türkiye’de terör olayları başlatmak istiyorlar ve bunu başlatacak yeteneğe de sahipler. Bunun dışındaki başka bir gelişme de, uluslararası arenadaki terör örgütlerinin faaliyet şekillerinin değişmesidir. Eskiden sadece IŞİD ya da PKK diyorduk, şimdi bunların yan örgütleri var. Hiçbir örgüte bağlı olmayıp da herhangi bir örgüt adına teröre girişen insanlar ortaya çıktı. Çünkü terör yaratmak artık çok kolay! Bu da terörü yaygınlaştırdığı gibi önlenmesini zorlaştıracak.

İstihbarat zafiyetinin en önemli sebebi, Türkiye’nin ‘düşman’ cephesinin genişlemesi mi?

Türkiye’deki istihbarat teşkilatı hiçbir zaman güçlü değildi. MİT, bütün tarihi boyunca içerideki insanların derdine düştü. Örneğin, Soğuk Savaş zamanında MİT’in esas görevi, ‘içerideki komünistlerin’ veya ‘rejimin düşmanlarının’ peşine düşmekti. İçeriye doğru örgütlenmişti. Şu anda sadece zayıf olduğunu biliyoruz. Önemli olan da bu!

 

"İnsanlar lokantaya girmekten korkuyorlar"

 

T24’teki son yazınızda, devletlere güvenlik hizmeti veren Soufan Grubu’nun Türkiye’ye yönelik üç öngörüsünden bahsettiniz: “Türkiye’de daha çok terör saldırısı olacak. Türkiye bu olayların büyük çatışmalara dönmesini engelleyebilecek güçte değil. Türkiye de dâhil olmak üzere Ortadoğu ülkelerinin birçoğu göründüğünden daha zayıf ve istikrarsız.” Bu üç vurgu, korkmamız için yeter sebep mi?

Tabii ki endişelenmemiz gerekiyor. Bunu herkes söylüyor. Geçen gün bir arkadaşım e-mail attı. Bir AVM’nin lokantasına tam girecekken, kılık kıyafetinden şüphelendiği üç, dört kişiyi görünce çıkıp gitmiş. Gelecekten endişeli olduğunu, sabah işe gitmek istemediğini söyleyenlerin sayısı artıyor. Güneydoğusunda savaş benzeri bir şey yaşanan bir ülkede, insanın huzur içinde olması, gelecekten endişe duymaması mümkün mü?

Bu toplumsal paranoya daha da artacak mı sizce?

Terör olayları önlenemezse insanlardaki korku da artacak.

Buna ‘sivil terörist’ konsepti de eklenince, toplum bu basıncı nasıl kaldıracak?

Bununla yaşamayı öğrenecek. Başka çare yok! Türkiye’de 78 milyon insan var. Burayı bırakıp başka yerlere mi gidecekler? Hayır. Herkes alışacak buna. İnsan en korkunç şeye dahi alışabilir. İnsanın en önemli özelliği budur.

Yani siz de Abdülkadir Selvi gibi “Terörle yaşamaya alışalım” mı diyorsunuz?

Hayır, öyle demiyorum. O çok kötü bir laftı. İçinde bulunduğumuz durumu, iyi değerlendirip çareler düşünmeliyiz.

 

"Erdoğan ve AKP,
dönüşü olmayan bir yola girdi"

 

Nasıl iyi değerlendirebiliriz?

Olayları, iktidar propagandistlerinin söylediği gibi değil, gerçek yönüyle öğrenmeye çalışarak!

Muhalif medyanın teker teker yok edildiği bir dönemde, gerçekleri öğrenebileceğimiz kanallar ne kadar açık?

İngilizce ve yabancı dil bilenler için sonsuz kanal var! Ama Türkiye’de bu kanallar giderek azalıyor. ‘Sivil terörist’ kavramı da gerçeklik kanallarının tamamen kapatılması içindir. Gerçeği öğrenebileceğiniz kaç haber kanalı, sitesi var? Sağda solda kalmış olanları da toparlamak istiyorlar. Çünkü Erdoğan artık geri dönüşü olmayan bir yola girdi. AKP de geri dönüşü olmayan bir yola girdi.

Bu yola ne zaman girdiler?

Bence dönüm noktası, iki yıl önce Aralık ayında yayınlanan ve AKP’deki birtakım bakanların ve Erdoğan’la ailesinin yapmamaları gereken şeyler yaptıklarını gösteren teyplerdir. Erdoğan’ın ondan önce kendisi için tarihte düşündüğü bir yer vardı. O yer, 17 Aralık’tan sonra kayboldu. Hakkındaki iddiaları yalanlayamadı ve kendisini temize çıkaramadı. Ondan sonra daha öfkeli ve sert bir insan oldu. 

17-25 Aralık yaşanmasaydı, bambaşka bir Erdoğan ve AKP mi görecektik?

Bence spekülatif şeyler konuşmayalım.

 

"Eşitsizlik, Cumhuriyet'in kuruluşuyla başladı"

 

“Türkiye’de din, camide veya tarikat evinde durmaz, Tanrı ile kul arasına sığmayı reddeder. Devlete egemen olmaya, dini kuralları toplumun tamamına empoze etmeye kalkışır. Çünkü amaç, inanç özgürlüğü değildir. İnancın bir departmanının, Sünniliğin, topluma egemen olması, Sünni bir devlet ve toplum yaratılmasıdır” düşüncesini taşıyorsunuz. Farklı olan yanınız ise bunun Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri devam ettiğini söylemeniz…

Türkiye birkaç ırk, büyük mezhep ya da dini inançtan meydana gelen bir ülkedir. Kürtler, Türkler, Sünniler, Aleviler… Osmanlı çökerken, etnik ve dini inançları çok farklı insanlar Anadolu’ya sığındı. Bunların hepsi de birbirinden farklı Türklerdir. 1923’te Cumhuriyet’i kuranlar, bu gerçeği kabul etmediler. Cumhuriyet’i bu gerçek üzerine kurmadılar. Türkiye her zaman Sünni Türklerin baskın olduğu, Kürtlerin ve Alevilerin ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğü bir ülke halindeydi. Onlar, bunu kabul etmediler ve etmemeye de devam edecekler. Bu sorunun çaresi, Türkiye’nin, Ortadoğu’nun birçok ülkesinde olduğu gibi çok ırklı ve çok dinli olduğunu kabul etmesi, bu gerçek üzerine bir demokrasi kurmasıdır.

Bu kadar heterojen ve çok katmanlı bir toplumu bir arada tutabilmenin zemini nedir?

Demokrasidir, herkese eşit şans tanımaktır. ABD’de inancı, ırkı ne olursa olsun herkes eşittir.

 

"Ruhunda demokrasi ve hoşgörü yok"

 

“Demokrasi bir sınırlar rejimidir” diyorsunuz. Aksi örnekler olarak, Gülen Cemaati ve AKP’yi veriyorsunuz. Peki, gücü her elinde bulunduranın sınırı geçmeye heves ettiği bir ülkede, o sınırı nasıl çizebilirsiniz?

Başınızı duvara vura vura! Neden Erdoğan, anayasal sınırlar içinde faaliyet gösteren bir Cumhurbaşkanı olmak istemiyor? Neden keyfî bir şekilde bu sınırların dışına çıktı, istediğini damgalayıp içeri attırıyor, istediğini zengin ediyor?

Neden?

Çünkü ruhu demokrat değil! Ruhunda demokrasi ve hoşgörü yok! Nasıl ki komşumuzla ilişkimizin sınırları belliyse Türkiye’de de bunun kurumsallaşması gerekiyor. Herkes yerini bilmeli! Sen bir Cumhurbaşkanısın; ama Anayasa Mahkemesi Başkanı değilsin. Yargıç da değilsin. Polis de değilsin. Ama hepsini birden olmaya çalışıyorsun!

Erdoğan bir günde bu noktaya gelmedi. Bir sürü şeyi değiştirerek geldi. Değiştirirken de kimse ağzını açmadı. Herkes kafasını eğdi. Yaptıklarına bir tepki doğmamasından cesaret ala ala bugüne kadar geldi. Artık durdurulması imkânsız bir halde. Yargı, muhalefet partileri, STK’lar zamanından öne çıkmadıysalar, bugün de ona tahammül etmek zorundalar.

 

"Türkiye'deki tek muhalefet
orduydu, artık o da yok"

 

Muhalefet için iş işten geçti mi?

Tabii canım! Türkiye’de muhalefet mi var? Türkiye’de zaten bir muhalefet yoktu. Tek muhalefet, orduydu! Hep etkin muhalefet, orduydu. Hakem görevini gören, sesini çıkardığı zaman dinlenen, orduydu. O da elemine oldu.

Bu iyi bir şey değil mi?

Ordunun elemine olmasına karşı değilim ben, yanlış anlaşılmasın. Bir durum tespiti yapıyorum. Türkiye’de artık bir muhalefetin kalmadığını söylüyorum. HDP’den bahsedebilirdik, onu da Erdoğan kaza kaza siliyor. Yakında da ortadan kaldıracak. ‘Sivil terörist’ kavramının bir hedefi de onlar! Tek muhalefet olan ordu da ortadan kalınca, kazandığı bu serbestlik, Erdoğan’da her şeyi yapabileceği izlenimi yarattı. Her şeyi yapıyor da zaten.

Yapacakları arasında başkanlık da olabilir mi?

Bunun çok kısa bir cevabı var: Evet! 

Neye dayanarak söylüyorsunuz bunu?

Çünkü halkın yüzde 50’sinin AKP’yi ve Erdoğan’ı desteklediğini biliyoruz. Neden başkan yapmasınlar? Haziran seçimlerinde AKP’yi iktidardan indirdiler. Birkaç terör olayı, birkaç patlamanın ardından korkarak tekrar AKP’ni kucağına döndüler.

Türkiye’deki milliyetçilik, bu korkudan mı besleniyor?

Bu konuda uzman değilim; ama MHP’nin giderek AKP’leştiği, AKP’nin giderek MHP’leştiği çok açık. Kökleri aynı yerden besleniyor.

Bu yakınlığı, yüzde 60-65’lik bir blok olarak mı okumalıyız?

Olabilir.

 

"Erdoğan Esad'ı desteklemeliydi"

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünkü muhtarlar toplantısında, “Tayyip Erdoğan gitsin’ demek, 'Bizim tüm siyasetimizi, tüm çalışmalarımızı, üzerine bina ettiğimiz milletimizin, bayrağımızın, vatanımızın, devletimizin tek olması anlayışı yıkılsın' demektir" dedi. Bu cümleleri nasıl okudunuz?

Son seçimlerden önceki AKP propagandası da buydu: “AKP azınlığa düşerse kaos çıkar! Tekrar çoğunluğu verin, kaos bitsin!” Ama kaos sonra ermedi, daha da arttı. Erdoğan, kendisi giderse tek devletin yıkılacağını söylüyor; ama kaldığı sürece de durum kötüye gidiyor. Bütün bu yaşadıklarımız, Erdoğan ve Davutoğlu’nun hatalarının sonucudur. Suriye meselesini ele alalım, Suriye’deki başkaldırılar başladığında Türkiye’nin yapması gereken Esad rejimini desteklemekti. 

Neden?

Esad kontrolü kaybettiğinde ülkede müthiş bir kaos olacağı ve Erdoğan’ı korkutan Suriye Kürtlerinin bir şekilde bağımsız olacağı belliydi. Çünkü yan taraftaki Irak’ta -ki etnik ve dini yapısı aşağı yukarı Suriye’ye benzer- böyle bir şey oldu. Kuzey Irak’ta bir Kürt yarı-devleti ortaya çıktı. Sünnilerle Şiiler birbirlerini yemeye başladı. Neden Esad’ı devirmeye kalkıp da aynı sonucu yaratmaya çalışıyorsun? Ki bu sonuç senin de aleyhine olacak. Nitekim oldu da!

Baştan sona hatalarla dolu bir dış politika sonucunda Türkiye’deki asayiş durumu bu kadar kötüleşti. Bütün çevremiz düşmanlarla doldu. Neden Rusya’nın uçağını düşürürsün? Bunun Türkiye’ye olan bir tek faydasını söylesin birisi! Bu dış politikanın adı aptallıktır! Türkiye’nin Rusya, İran, Irak, Suriye ile barışması lazım. Bunları yapmadığı sürece bu kaosun içinde yaşamaya devam edecek.

Bu barış rüzgârları imkân dâhilinde mi?

Şu anda imkân dâhilinde olduğunu göremiyorum.

Gül. Arınç, Çelik gibi isimleri barındıran AKP’li küskünler grubundan beklentiler giderek artarken, siz ise aksine bu beklentinin boşa olduğunu yazdınız.

Bahsettiğiniz şahıslar, kendilerini bir alternatif olarak sundular mı? Hayır, sunmadılar. Ben köşe yazarı olarak doğru gördüğüme doğru, yanlış gördüğüme yanlış diyorum. Onlar da bir köşe yazarı gibi davranıyorlar. Yalnız, onlar köşelerinden senede bir veya iki defa çıkıyorlar! O isimlerin hiçbirinde Erdoğan’a karşı çıkacak bir cesaret görmüyorum. Onlar bekliyorlar ki Erdoğan kendi başına çöksün, ondan sonra da kendilerine “Buyurun beyler, bir de siz deneyin” denilsin! Böyle bir ihtimal yok!

Erdoğan planlı bir şekilde, Türkiye’deki bütün kurumları ele geçirerek bugüne kadar geldi. Bütün bunları yaparken Gül, Arınç ve diğerleri, en yakınındaydılar. Neden o zaman bir şey yapmadılar? Benim gördüğümü onların görmemesi mümkün mü? Bir suç varsa ortada, onlar da eşit derecede suçlu! Hatta daha da suçlu! Bütün bu olacakları görüp zamanında mani olmadılar. Bir defa Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı olmayı reddetmeliydi!

Neden?  

Çünkü Cumhurbaşkanı, Yürütme’nin bir parçasıdır ve Başbakandan ayrıdır. Cumhurbaşkanı AKP’li, Başbakan AKP’li, Meclis çoğunluğu AKP’li olunca iş bitti zaten! Demokrat olsalardı, Cumhurbaşkanlığına saygın ve tarafsız birisini getirirlerdi ve bütün bunlar olmazdı. Ama Gül, sırf Cumhurbaşkanı olmak için bütün bu sürecin önünü açtı. Şimdi herkes saçını başını yoluyor. Artık çok geç! 

Bu hareketin önce günah çıkarması mı gerekiyor?

Bunun adının ne olacağı önemli değil. Boş iş yapıyorlar. Ya ortaya çıkarsın, adam gibi muhalefet yaparsın; ya da otur oturduğun yerde! İkide laf edip geri dönmenin bir anlamı ve faydası yok.

 

"Liberalleri 1960'tan beri herkes kandırıyor"

 

Bu küskünler grubundan beklenti içinde olan liberal kesim için de “Hep yanlış atına oynadınız” eleştirisi getiriyorsunuz…

Türkiye’deki liberaller sandılar ki dinciler iktidara geldiğinde, dincilerin ve laiklerin barışmasına bir vesile olacak. “Liberallerin veya solcuların yapamadığını bunlar yapacak” dediler ve Erdoğan’ı, Anayasa değişikliklerini desteklediler. Çünkü temelde Erdoğan’ın nasıl bir kişi olduğunu görmediler. Erdoğan gidip de AB’den tarih alan adam değildi. “Demokrasi bir trendir. Seni götüreceği yere kadar gider, sonra inersin” diyen adamdı ve değişmemişti. “Değiştim” diyerek bu insanları kandırdı. Liberalleri, 1960’lardan beri herkes kandırıyor! “Uyansınlar artık” diyeceğim; ama çok geç!

Türkiye’de liberallerin böyle bir gücü var mıydı?

Bir zamanlar medya çok güçlüydü ve liberallerin elindeydi. Böyle bir güçleri vardı. Hepimizin elinde bir güç var aslında. O güç, az ya da çok olur; ama o bu güce sahip insanlar bir araya gelip daha büyük bir güç meydana getirirler. Liberal dediğiniz insanlar –ki bunlar liberal falan da değildi- böyle bir güçtü. Hiç kimse gücünü kullanamadığı için bugünkü durumdayız. Erdoğan, bizi, nereye isterse götürecek; nerede duvara toslarsa biz de onunla birlikte duvara toslayacağız!

Türkiye’nin bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacı olduğu kanısındasınız. Fiziksel olmasa bile her alanda bölünmüş bir ülkede, bu inanç fazla ütopik değil mi?

Bana ütopik gelmiyor. İçine girdiğimiz girdaptan çıkmanın tek yolu bu! Ben bunu bugün için söylemedim. Bugün Türkiye’de geçerli olan tek şey, Erdoğan’ın iktidarıdır. Erdoğan’ın böyle bir kontratı istemediğini biliyoruz; ama bir gün bütün bu felaketlerden sonra ya bir toplumsal kontrat yapılacak ya da Türkiye parçalanacak! Seçim, bizim!   

Türkiye’nin Suriye’ye eninde sonunda gireceğini düşünüyorsunuz, değil mi?

Karşımızda, öfkeli anlarında fevri karar veren bir adam var. Rus uçağının düşürülmesi böyle bir kararın sonucundaydı. Rus uçağını düşürmelerinin nedeni, Rusya’nın Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin desteklediği Esad karşıtı güçleri bombalamasıydı. Erdoğan öfkeden haz aldığını zaten itiraf etmişti. Böyle bir kişinin neler yapabileceğini öngöremezsiniz. Suriye Kürtleri, küçük bir bölge dışında, Türkiye sınırının tamamını ele geçirdiler. O küçük bölgeyi de ele geçirecekler. Ya gidip orada savaşacaksın, ya da kabul edeceksin. “Buna izin vermeyeceğim” diyor, Erdoğan. Ama ona da izin vermeyecekler var! Bugüne kadar Suriye’ye girmemesinin nedeni de o izni alamamasıdır. Yoksa çoktan girerdi!

Rusya, Suriye’den askeri birliklerini neden çekiyor?

Rusya aslında tam anlamıyla Suriye’den çekilmedi. Suriye’deki uçaklarının bir bölümünü, ülkesine geri götürdü. Ama oradaki hava üssünü ve deniz üssünü tutacağını zaten açıkladı. Ayrıca, Türkiye’nin Suriye’de herhangi bir faaliyete girmemesi için oradaki füzelerini de tutuyor. 

Rusya daha önce Afganistan’da battığı batağa Suriye’de batmak istemiyor. Batacağı izlenimini de dünyaya ve vatandaşlarına vermek istemiyor. Çekilme kararının birinci nedeni budur. İkinci neden, Suriye’de almak istediğini zaten almasıdır. Esad rejimini ayakta tutmayı başardılar. Ortadoğu’da bir dünya devleti olduğunu da kanıtladılar. Batı’ya istediği adamı devirip de orada hükümranlık kuramayacağını göstermek istediler ve gösterdiler. Çekilmelerinin bir başka sebebi de Esad’a, “Sonuna kadar seninle birlikte savaşmayacağım. Şimdi Cenevre’ye git ve bu işi hallet” mesajını vermek istemeleri.

 

"Türkiye-Rusya savaşı çıkmaz"

 

Suriye’den bu kadar güçlü bir şekilde çıkan Rusya, uçağını düşüren Türkiye için nasıl bir tehdit olur?

Rusya, Türkiye için bir tehdit değildir. Türkiye, Rusya için bir tehdittir çünkü rasyonel hareket etmek yeteneği dumura uğramış kişiler tarafından yönetiliyor. Rusya hiçbir zaman Türkiye’yle savaşa girmez. Türkiye de Rusya’yla savaşa girmez. Çünkü NATO, Türkiye’nin provokasyon olmadan Rusya’ya saldırması halinde bu işe karışmayacağını söyledi. Türkiye, Ruslarla kavgaya girerse arkasında NATO ve ABD olmayacak. Ha Rusya, Türkiye’nin canını acıtmak için mümkün mertebe her şeyi yapacaktır. Putin bunu söyledi zaten. “Erdoğan bunu yaptığına tekrar tekrar pişman olacak” dedi.

Ne yapabilir?

PKK’ya füze verebilir, belki de vermiştir. Suriye Kürtlerinin arkasında durabilir ki duruyor. Suriye’den çıktıkları sırada, burada federal bir yapı istediklerini söylediler. Irak’ta buna izin veren ABD, Suriye’de vermeyecek mi?