04 Şubat 2018 15:59
Duayen sanatçı Metin Akpınar, TSK'nın Afrin'e yönelik düzenlediği operasyonuna ilişkin olarak, "Operasyonu düşünmeksizin 'Savaşa hayır' diyenlerdenim çünkü savaşın galibi olmaz. Afrin olayı bence dikkatli gidiyor" dedi. Akpınar, "İnsanlar nasıl özgür beyanlarını verip geleceklerini tayin edebiliyorlarsa, kanaatlerini söylerken de özgür olmalıdır. Bedel ödenecek ise, ne yapalım 77 yaşından sonra hapishaneye de gireriz" diye devam etti.
Yakın dostu Zeki Alasya'ya için çok özlüyorum diyen Akpınar, "Nazım Usta’nın dediği gibi; “Yârin yanağından başka her şeyde ortaktık” Zeki’yle. Onu her haliyle özlüyorum, bir yanım hep eksik" şeklinde konuştu.
Posta gazetesinden Alev Gürsoy Cimin'e konuşan Akpınar'ın bugün (4 Şubat 2018) yayımlanan söyleşisi şöyle:
Ülkenin sıcak gündemi Afrin. Ne düşünüyorsunuz?
Askeri otorite değilim ama gördüğümüz, duyduğumuz kadarıyla gayet doğru gidiyor. Destekliyorum ama çok dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Amerika 30 ihtimal üzerine 30 senelik plan yapar. Bizim Genelkurmayımız üç beş ihtimal üzerine üç beş senelik plan yapar. Desturlu gidilmeli. Diplomasiyi ayarlamamız lazım. Filler tepinirken çimenler ezilmesin.
Bazı sanatçılar bir bildirgeye imza atarak “Savaşa hayır” dedi. Tepki gördüler. Sizin fikriniz nedir?
Ben bu operasyonu düşünmeksizin “Savaşa hayır” diyenlerdenim çünkü savaşın galibi olmaz. Biz bunu öğrendik. Galip olduğunu zannedenler de ciddi kayıplara uğrar, uğramıştır. Tarih bunlarla dolu. Afrin olayı bence dikkatli gidiyor. Diğer konuya gelecek olursak; bu ülke adı ‘cici’ de olsa demokrasi ile yönetiliyorsa herkes fikrini özgürce söyleme özgürlüğüne sahiptir. İnanırsınız, inanmazsınız başka bir şey.
Neden ‘cici demokrasi’ diyorsunuz?
Demokrasinin modern tarifi şu: Şiddet unsuru olmaksızın, silah devreye girmeksizin, bireylerin özgür iradeleriyle geleceklerini tayin edebildikleri kurum ve kuralların işlediği rejime demokrasi denir. Bunun kenarından geçene ise ‘cici demokrasi’ denir. En son referandumu yaşadık, biliyorsunuz.
Siz referandumun neresindeydiniz?
Ben bu rejim değişikliğinde ‘hayır’dan yanayım. Öyle de oy kullandım zaten.
Korkmuyor musunuz bunları söylerken?
Korku bulaşıcıdır. Bulaşmaması için tedbirli olmak gerekir. İnsanlar nasıl özgür beyanlarını verip geleceklerini tayin edebiliyorlarsa, kanaatlerini söylerken de özgür olmalıdır. Bedel ödenecek ise, ne yapalım 77 yaşından sonra hapishaneye de gireriz.
Sanatçı siyasi fikrini özgürce yansıtmalı mı?
Söyleyecek sözü olan her yere yazmalı. Kabare özelinde özgürlük ve eleştiri vazgeçilmezdir. Kabare tiyatroları her türlü yönetimde yaşamayı becermiştir. En liberal, en özgür toplumlarda bile eleştirecek sözü olmuştur. Bizim sanatımız hiciv sanatı. Neyi hicvediyorsunuz, sizi yönetenleri...
Tekrar kabare yapma planınız var mı?
Ben unumu eledim eleğimi astım. Sadece hocalık yapıyorum. Gençlere, oyunculara kabare oyunculuğunu öğretmeye çalışıyorum. Aktif bir tiyatrom yok ama olsaydı desturlu olmak koşuluyla her şeyin söylenebileceği kanaatini hâlâ taşıyorum. Hakaret içermeyen, silah gibi kullanılmayan sözcükler her zaman, her yerde, herkes için söylenmeli.
Cumhurbaşkanının resepsiyonlarına sanatçılar gitse bir türlü, gitmese bir türlü. Gidenlere ‘yalaka’ deniyor, gitmeyenlere ‘çapulcu’. Siz ne düşünüyorsunuz?
Hukuk içerisinde seçilmiş tüm kurumların saygınlığı vardır. Siz Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi otoriteyi kullanma sistemini beğenmeyebilirsiniz ama makamı yok sayamazsınız. Gidersiniz ama görüşlerine katılmayabilirsiniz. Her giden yalaka olur mu?
Son dönem komedi filmlerini nasıl buluyorsunuz? Fazla küfürlü diye eleştirenler var...
Küfür eleştirisi bizim zamanımızda da olurdu. “Çok küfürlü oyun” ya da “Hiç küfür yok, ne kadar güzel oyun” diye... İkisi de yanlış. Genelevde geçiyorsa olay, orada Cicero gibi konuşmanın anlamı yok ki, zaten kimse anlamaz. Mesnevi’yi anlatırken de argo olmaz. Ama argonun olduğu yerde de argo konuşulur.
Peki yeni nesil komedyenleri nasıl buluyorsunuz?
Seviyesiz buluyorum. Ama bence bu seviyesizlik her şeyde. Bir ülkede bir şeyin çivisi çıktı mı, her şeyde çıkar. Sanatta da, siyasette de, ticarette de...
Beğendiğiniz isimler var mı? Mesela Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar...
Böyle şeyleri hiç sevmem, bunlar magazine girer. “Kamil Bey iyidir, Mehmet Ali Bey çok kötüdür...” bu gibi sözleri medya çok yanlış kullanıyor. Yaşım ve mesleğim gereği herkesi eleştirmeye hakkım vardır ama o hakkımı kullanmıyorum.
Çok politik konuşuyorsunuz. Bence siyasete girmelisiniz.
Çok teklif aldım ama girmedim. Rahmetli Sayın Ecevit’ten iki kez teklif aldım. Fikri Sağlar’dan da onun partisi gündemdeyken teklif almıştım. Üçünü de sanata ve Metin Akpınar’a kıyamadığım için reddettim.
Bugün olsa hangi partide siyaset yapmak isterdiniz?
Ben sosyalist bir adamım, ihtilalci sosyalizmin olmayacağını da anlayanlardanım. Kendimi sosyal demokrat olarak tanımlarım. Tüzüğüne, programına yüzde yüz uyuyorum, ben buralıyım diyeceğim bir parti bugün yok.
Atatürk gibi bir lideri oynamak ister misiniz?
Onu oynamak bir yana, ben şanslı olarak sayıyorum kendimi. Pek çok devlet başkanlarımızla diyalog kurma imkanım oldu. Eskiden resepsiyonlara da çağırırlardı, şimdi çağrılmıyoruz ama keyifli anılarımız, günlerimiz olmuştur. Ancak Mustafa Kemal’i maalesef sadece 29 Ekim’lerde, balolarda anıyorduk. Oralarda da kaldı.
Şimdi neden çağrılmıyorsunuz resepsiyonlara?
Onu ben bilmem, çağırmayanlara soracaksınız. Abdullah Gül’den beri çağrılmıyoruz. Çağırırlarsa neden gitmeyelim? Makam saygımız var.
Hocalık yapıyorsunuz, nasıl gidiyor?
Pedagoji okumadım hoca olmak için. Akademisyen de değilim. O yüzden bizi üniversitelerde ‘öğretim görevlisi’ olarak tanımlarlar. Bilginin mutfağından yetiştiğim için öğrendiklerimi öğrencilerime nakletmeye çalışıyorum. Mümkün olursa kabare tiyatrosunu yaşatmak için eleman yetiştirmeye çalışıyorum.
Reklam dışına film, dizi projeniz var mı?
Reklam dışında şu an yok. Çok proje geliyor ama biraz fazla seçici oldum. İhtiyarladık, yaşlandıkça da huysuz olduk, her şeye evet diyemiyoruz. Aşağı yukarı dört beş senaryoya hayır dedim, o filmler de tutmadı.
Sağlığınız nasıl?
Bir ara Sumo güreşçisi gibiydim, 154 kiloydum. 25 kilo verdim daha da vereceğiz inşallah.
Hiç magazinel olmadınız. Eşinizi bile hiç görmedik.
Mutfakta önlük takmış yumurta pişiriyor bir de resim çektiriyor... Kütüphane önünde resim çektiriyor... Bunları sevmem. Ev başka bir şeydir, evlilik başka bir şeydir. 57 senedir evliyim, 1961’de evlendik.
Eşiniz ne iş yapar?
Hiçbir şey yapamaz, kırarım bacağını. (Gülüyor) Ev hanımı. En zor meslek. Biz beraber büyüdük, birbirimizi iyi tanıyoruz. Bu 57 sene kusursuz, çersiz çöpsüz geçti demek fevkalade yanlışlık olur. Ne badireler atlatılmıştır. Sevgi emek ister, emek verirseniz sevgiyi yaşatırsınız. İnsanı her yaşında, her haliyle, eksiğiyle fazlasıyla kabul etmeyi becerirseniz her şey yürür. Yoksa her zaman terütaze, cıvıl cıvıl bir kadın ararsanız, dört metres tutarsınız bu da sizi ekonomik olarak, sağlık olarak sarsar. Kalp krizinden “Eşhedü enla ilahe illallah” der, gidersiniz.
Hiç çapkınlığınız oldu mu?
Olsa da söyler miyim gazeteye?
Çocuğunuz yok...
Çocuk olmadı. Olmadı demek zorundayım, yapmadık çünkü.
Kendi tercihiniz mi?
Evet. Benim tercihimdi. Eşim istedi ama bana uydu.
Pişmanlık duydunuz mu?
Hayır. Bugün 57 yaşında koca bir adam olsaydı her şeyime karışırdı. Ben özgür yaşıyorum. Ayrıca bir de çocuğum nerede, ne yapıyor diye düşünmek zorunda kalacaktım. Bu başka bir sorumluluk. Eşim 34 yaşına geldiğinde çok istedi ama krizi akıllıca atlattık, şükür.
Zengin bir adam mısınız?
Zengin bir adamım çok şükür ama zenginliğin sınırı var. Allah fazla uzun ömür vermezse iyi yaşarım, uzatırsa giderek para erir. Dokuz on senedir eskisi kadar para kazanmıyorum.
Yeni jenerasyon oyuncular dudak uçuklatan ücretler alıyor. Sizin döneminizde nasıldı?
Daha iyi olduğu dönemler de, daha kötü olduğu dönemler de oldu. ‘Hastane’ dizisini yaptığımız dönemde bugünkünden daha çok para alıyorduk. Bugün dizide bölüm başına 150 binler, reklamlarda 5-6 milyonlar telaffuz ediliyor. Gerçekten ödeniyor mu bilmiyorum. Ben dizide bölüm başına 50 bin lira alıyorum.
Onun altında olmaz mı diyorsunuz?
Olmaz tabii. Bu yaşa gelmişim. Bir de şu var bizde, “Biraz da hatır için olsun...” Niye hatır için olsun? Bu yaşımda bedelimi vereceksiniz.
Dizi izliyor musunuz?
Tiyatro kapandıktan sonra televizyon izlemeye başladım, bundan da şikayetçiyim. Çok okuyan bir adamdım, okumamı engelliyor. 4-5 saat televizyona bakıyorum, dizi de seyrediyorum.
Ne seyrediyorsunuz?
‘Vatanım Sensin’e bakıyorum, Halit’i severim. Hamuru, kumaşı iyidir.
Yeşilçam’ın ünlülerini bir bir kaybediyoruz. En son Münir Özkul’u kaybettik...
Bana bunları sormayın. ‘Köyden İndim Şehire’ filmimiz var ya, geçenlerde yine izledim. Kemal (Sunal), Halit (Akçatepe), Zeki... Hepsi gitmiş, bir ben kalmışım yaşayan. Ne acı... Değişmeyen tek son ölüm.
Size herkes gülüyor da, sizin güldüğünüz kimse var mı?
Uzun yıllar Zeki’ye (Alasya) güldüm. Çünkü bir tek onu görüyordum karşımda. Sonra teknoloji gelişince kendimi de görmeye başladım, kendime de gülüyorum seyrederken.
Çok mu severdiniz birbirinizi?
Ayrılmaz ikiliydiniz... Ayrılmaz bir bütün değil, ikimiz de ayrı kafa yapısında, ayrı inanç mekanizmasında olan iki ayrı insanız. Ama kader birliğimiz, özverimiz ve demokrat olmak vardı. Ortaksınız ve bizatihi yarış olan bir işte berabersiniz. Birbirinizle konuşurken volümünüzü bile aşmamışsınız, çok önemli değil mi bu?
O kadar sene hiç mi tartışmadınız?
Volüm iki kıl açılmamıştır. Tartışır doğrusunu bulursak uygulardık, bulamazsak bulmak üzere ertelerdik. Herkesin yapması lazım. Nazım Usta’nın dediği gibi; “Yârin yanağından başka her şeyde ortaktık” Zeki’yle. Onu her haliyle özlüyorum, bir yanım hep eksik.
© Tüm hakları saklıdır.