Fazilet Partisi'nden 1999 seçimlerinde milletvekili olarak Meclis'e giren ve TBMM'ye başörtülü geldiği gerekçesiyle DSP'lilerce yuhalanıp Bülent Ecevit tarafından "Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz" tepkisiyle karşılaşan Yeni Akit yazarı Merve Kavakçı, TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın, "Laiklik yeni anayasada olmamalıdır" şeklindeki sözleriyle ilgili olarak, "Bugün Ankara İstanbul sokaklarında ellerinde binlerce kadın, erkek ve çocuğun kanıyla dolaşan laikler var. Hepsi serbest hepsi pişkin! Bir aklıselim sahibi de çıkmış böyle laiklik kaldırılsın demiş. Az bile demiş! Hepimiz İsmail Kahraman'ız" diye yazdı.
Merve Kavakçı'nın, "Hepimiz İsmail Kahraman'ız" başlığıyla yayımlanan (29 Nisan 2016) yazısı şöyle:
"Ne oldu şimdi...yine birtakım laiklik fedaileri kendilerini ileri attılar. Türkiye laiktir laik kalacak naralarıyla ortalığa döküldüler. CHP de rüyasında bile göremeyip bir türlü üretemediği gündemini kucağında bulmuş oldu. Bir kaç hafta da bununla oyalanırlar artık. Atatürk resmi krizi misali. Bu sefer konu TBMM Başkanımız Sayın İsmail Kahraman’ın laiklik üzerine sarf etmiş olduğu sözler. Altına imzamızı atacağımız ifadeler. Doğruluğu tartışılmaz ve yerinde düşünceler. Yeni anayasa çalışmaları ile ilgili fikirlerini paylaşırken yeni anayasa önce insan demeli demiş Sayın Kahraman. Önce insan demeyen bir düzenin elinde onyıllarca üzüntü çekmiş bir milletin temsilcisi olarak söylemiş bunu milletin meclisinin başkanı. İnsanı önceleyen, ona hizmet etmek için var olması gereken bir devlet anlayışının önemine vurgu yaparak, “yeni Türkiye adil bir Türkiye olmalı ki yeni Türkiye olsun. Kaybımız adaletten uzaklaşma olmuştur. Devletle millet kaynaşmalıdır. Yeni anayasa önce insan demelidir. Devlet vatandaşın hizmetindeki bir örgüt olmalıdır. Bizde anayasalar tersine, devleti koruyan anayasalar olmuştur. Bunu millet istediği gibi yazar, kalemi alır ve yayınlar. Çünkü kendini bağlayacak, yönetecek ya da kendine hürriyet tanıyacak kendisi tespit edecek. Yok kurucu irade şöyle dedi, yok kurucu irade böyle dedi, denmez. Kurucu irade milletin ta kendisidir” demiş. Doğru mu...doğru! Altına imza atalım mı...hiç düşünmeden evet! Sonra ne demiş Sayın Kahraman, yeni anayasada laiklik kelimesi olmasın demiş. Bunu duyan bizim laikçiler hop oturup hop kalkıyorlar şimdi!
TBMM Başkanımız laiklikle ilgili bu kanaatini bir hukukçu olarak delillendirmiş de konuşmasında. Bunun da ötesinde hali hazırda “bu” laikliğin, bu millete neler “ettiğini” bilerek söylemiş. “Bu” laiklik değil miydi ki bizleri kapı dışarı, kampüs dışı, sokak dışı, tesis dışı, garnizon dışı, öz be öz hayat dışı bıraktı, erkeği karısını bavul misali “bagajda” siteye sokmaya mecbur bıraktı, adama karı boşattı, karıya baş açtırdı, uzun lafın kısası inim inim inletti, ölmüşlerin kemiklerini sızlattı, ölmemişleri mezara girmeden öldürdü ve bunların hepsini “tapınaklaşarak” yaptı. Şimdi bir kişi çıkmış, bir milletin vekili çıkmış, bir milletin vekillerinin başkanı çıkmış, orada bizi “en” temsilci olarak bulunan Başkanımız çıkmış laiklik yeni anayasada olmasın demiş. Onun için aforoz ediyorlar.
Zaten tabiri caizse “son dakkada” yani 1937’de hiç de kültürümüze uymayan “Fransız” bir şekilde sokuşturuverilmiş. İnsanlar daha ne olduğunu anlamadan uygulamaya konulmuş, belki de “fransız” kalsınlar da olup biteni anlamasınlar diye böyle alelacele yapılıvermiş. Sonra da bir oraya çekilmiş bir bu tarafa çevrilmiş lastik gibi çekiştirilmiş, hayatlar karartılmış, insanlar sürülmüş, sürülmeyen susturulmuş.
Bugün Ankara İstanbul sokaklarında ellerinde binlerce kadın, erkek ve çocuğun kanıyla dolaşan laikler var. Hepsi serbest hepsi pişkin! Bir aklıselim sahibi de çıkmış böyle laiklik kaldırılsın demiş. Az bile demiş!"