Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Savaş Koçak, meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunu belirterek, "Dünya genelinde her 8 kadından birinde, yaşamının bir döneminde meme kanseri görülmektedir" dedi.
Meme kanserinin önlenebilen bir kanser türü olmadığına ancak erken tanı ile ölümlerin engellenebileceğine dikkati çeken Koçak, düzenli yapılan kontrollerin tümörün yayılmadan müdahale edilebilmesine olanak tanıdığını vurguladı.
Koçak, meme kanseri hastalarının yüzde 75'inde nedenin belirlenemediğini, risk faktörlerinin hiçbirinin bulunmadığını belirterek, beyaz ırktan kadın olmanın en büyük risk olduğunu, genetik özellikleri nedeniyle sarı ve siyah ırktaki kadınlarda daha az görüldüğünü söyledi.
Meme derisinde ya da meme ucunda çekilme, deride renk değişikliği, memede kitlenin ele gelmesinin meme kanserinin belirtileri olduğunu anlatan Koçak, "Ailesinde meme kanseri öyküsü olan kişilerde risk yüksektir. Aylık elle yapılan muayenenin dışında hiçbir riski olmayanların senede bir, risk altındakilerin ise hekimin önerisine göre belirlenen periyotlarda kontrole gelmesi gerekmektedir. Yapısında östrojen bulundurduğu için doğum kontrol haplarını da risk altındaki kişilerin kullanması önerilmemektedir" diye konuştu.
'Kolda hareket kısıtlılığı olmuyor'
Koçak, meme kanseri cerrahisinde, koltuk altı lenflerindeki tümörlerin alınmasında önemli gelişmeler olduğunu belirterek, eskiden yapılan ameliyatlarda meme ile birlikte koltuk altındaki lenflerin de alındığını ancak son yıllarda lenflere sıçrama olmaması halinde bu uygulamanın yapılmadığını söyledi.
Koçak, koltuk altındaki lenf bezlerinin alınmasının bazı dezavantajları olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Eskiden koltuk altındaki lenf bezlerinin tümünü boşaltırdık. O zaman da hastaların lenflerinin alındığı kolda ciddi sorunlar ortaya çıkardı. Sorunların çok olmaması için tırnakların derin kesilmemesi, manikür yaptırılmaması, o koldan iğne olunmaması ve ağır yük kaldırılmaması gerekirdi. Bunlara rağmen, hastaların yüzde 4-5'inde kolda şişme gibi sıkıntılar görülür, hastanın faaliyet alanı önemli ölçüde kısıtlanırdı.
Tümör, önce bir lenf bezine ardından diğerlerine sıçrar. Son yıllarda sıkça uygulanan 'Sentinel Lenf Bezi Biyopsisi' yöntemiyle, tümörün lenf bezlerine sıçrayıp sıçramadığını anlayıp, sıçrama yoksa lenf bezlerinin tümünü almıyoruz. Böylece hastanın kolunda herhangi bir şişlik, ağrı ve buna bağlı hareket kısıtlılığı olmuyor. Bu, hasta açısından çok önemli."
Koltuk altı lenf bezlerinin alınmamasının hiçbir risk yaratmadığının bilimsel olarak kanıtlandığını ve sonuçların başarılı olduğunu anlatan Koçak, "Lenf bezlerinin alınmaması, hastanın rutin kontrole gelme aralığını da sıklaştırmaz. Herhangi bir dezavantajı yok, aksine daha avantajlı" dedi.
Savaş Koçak, Sentinel Lenf Bezi Biyopsisi'nin, dünyada 6, Türkiye ise son birkaç yıldır uygulandığını ifade ederek, "Şu an Türkiye'de büyük merkezlerin bir çoğunda yapılıyor. Uygulanmayan yerlerde de başarılı olarak gerçekleştirilebilmesi için hekimlerimize eğitim veriliyor" diye konuştu.
(AA)