Yaşam

Mehmet Altan yazdı: Liberal bir yazar…

Bu ülkede aydınların kaderini düşünceler ya da inançlar belirlemez

03 Temmuz 2019 19:22

Mehmet Altan*

“İki tarafa birden havadan bakınca, her ikisinin de aynı şuursuzluğun kurban ve esirleri olduğu, döğüşenlerin kendi harp mekanizmalarının, iradesiz aletleri oldukları hatıra geliyordu. 

Bunların hepsi de aynı nevî insanlardı. Düşünecek bir evleri, sevdikleri vardı. Genç hayatlarını tabii sonuna kadar yaşayabilmek, türlü türlü emellerini gerçekleştirmek arzusunu paylaşıyorlardı. 

Kendilerini ayıran küçük ihtiraslar, nefretler, ölümün yarattığı müşterek ve ebedi kardeşlik âlemi içinde her an parça parça eriyordu. 

Taraflardan ikisi de kör ve şuursuz olmakta birbirinden farksızdı.” İktidardaki İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yayın organı olan Tanin gazetesindeki bu savaş karşıtı, insancıl tespitler,  Birinci Dünya Savaşı boyunca  savaş muhabirliği yapan 25 yaşındaki Ahmet Emin Yalman’a ait. Batı Cephesi’nde keşif uçağı ile yaptığı bir uçuş sonrasında gördüklerini ve duygularını anlatıyor

***

1888’de Selanik’te orta hâlli bir memur ailesinin oğlu olarak doğan Ahmet Emin Yalman, liseye kadarki eğitim sürecinde farklı ırmaklardan gelen sularla beslenir. Eğitime Selanik’teki Rufai Tekkesi’nde başlar, Feyzisübyan Mektebi’yle devam eder. Daha sonra direksiyonu farklı bir yöne kırar, dört yıl Askerî Rüşdiye’ye gider. Lise, Beyoğlu Alman Mektebi’nde tamamlanır.

Üniversite için İstanbul Hukuk Mektebi’ne girer. Hukuk Fakültesi’nde öğrenciyken Mihran Bey’in Sabah gazetesinde çalışmaya başlar, böylelikle gazetecilik mesleğine ilk adımını atmış olur. 1910 yılında Hukuk’tan mezun olur, 22 yaşındadır.

Ardından Maarif Vekâleti’nin bursuyla Columbia Üniversitesi’nde Tarih, Sosyoloji ve Gazetecilik alanlarında lisans ve doktora çalışmaları için ABD’nin yolunu tutar.  

Yalman’ın doktora tezi, Türkiye’de basın ve kalkınma konusunda olup, başlığı “Modern Türkiye’nin Gelişiminin Basın Yoluyla Ölçülmesi”dir. II. Mahmud döneminde yayımlanmaya başlanan ilk Türkçe gazete Takvim-i Vekayi’den başlayarak, Osmanlı’da basının nasıl bir gelişim izlediğini inceler. İyimser ve umutludur. Tezinde de vurguladığı gibi hep artı-değerin yaratılıp organize edileceği kapitalist bir kalkınma dönemi bekler durur.

Amerika’da bulunduğu dönemde, çok sayıda yerel gazetede stajyer ve yazar olarak çalışır.

***

1914 yılında İstanbul'a dönerek İstanbul Üniversitesi'nde Ziya Gökalp'in yanında sosyoloji asistanlığı yapar ve 1916-1920 yılları arasında Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde ders verir. 

Yalman’ın profesyonel gazetecilik deneyimi Tanin ve İkdam gazetelerinde devam eder. Yurt dışında yayımlanan pek çok gazeteye de Türkiye’den yazar.

***

Yalman, Tanin’deki savaş muhabirliğinden sonra, Sabah gazetesinde başyazar olur. Savaş yolsuzluklarını eleştiren yazılar kaleme alır. Savaş zenginlerinin, vagon ticaretinin ve yolsuzlukların üzerine gider. Askerden firar olaylarının güvensiz bir ortam yarattığından şikâyet eder.

1918 yılına gelindiğinde, Ziya Gökalp’in de desteğiyle, Vakit gazetesini çıkarmaya başlar. İngiltere ve Fransa’ya karşı Amerika ile ittifak yapılmasını  önerir. İstanbul’da kurulan Wilson Prensipleri Cemiyeti’nin önde gelen üyelerinden biri olur. Bu üyelik daha sonraları başına dert açar, mandacılıkla suçlanır.

***

Saray’a muhalefet etmesi nedeniyle 1918 yılında Kütahya’ya sürgüne gönderilir. Kütahya’da üç ay kadar kaldıktan sonra İstanbul’a geri döner. 

Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Anadolu’daki millî mücadeleyi destekleyen İstanbul gazetecileri arasında yer alır. 

Bu duruşu 16 Mart 1920’de İstanbul’un İngilizler tarafından işgali sonrasında Malta’ya sürgün edilmesine neden olur.

Malta dönüşünde, millî mücadeleye desteğini sürdürür.

***

Cumhuriyet'in ilanından sonra 1923 yılında Vatan gazetesini çıkarır, işlevsiz hâle gelmiş Osmanlı kurumlarının yerine halk iradesini, ön plana çıkaran Cumhuriyet rejimi anlayışını savunur.

Mustafa Kemal’in hilafet karşıtı bir basın kampanyası yapılmasını istediği yedi başyazardan biri olur. 

Yalman, Cumhuriyet’in bireyi, temel hak ve hürriyetleri temel alan, liberal bir çizgide ilerleyeceğini umut eder. Zaten Ahmet Emin Yalman’ın yaşamı bu bir türlü gerçekleşmeyen umut üzerinden yürür ve son bulur. 

***

Cumhuriyet’in daha özgürlükçü olduğu ilk dönemlerinde liberal muhalifler, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı (TCF) kurarlar. İlerici, cumhuriyetçi ancak siyaset ve ekonomi hayatında daha liberal bir politika talep eden TCF, bir süre sonra rejim karşıtı ilan edilir.

1925 Şeyh Sait İsyanı sonrasında TCF kapatılır ve Takrir-i Sükûn kanunlarıyla daha otoriter bir yönetim biçimine geçilir. 

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası yanlısı yazılarından dolayı 1925 yılında İstiklal Mahkemeleri'nde yargılanır. Vatan gazetesi kapatılır. 

1925-1935 yılları arasında diğer Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası yanlıları gibi siyasetten uzaklaşır. On yıl boyunca başka işler yapmak zorunda kalır. 

Bu suskunluk dönemi, 1929 buhranından sonra liberal ekonomik politikalar önermek üzere liberal bir partinin kuruluşunun tekrar gündeme gelmesine kadar sürer. 

***

1935 yılında, Atatürk’le bir akşam yemeğinde tesadüfen karşılaşmalarının neticesinde, tekrar gazeteciliğe döner ve 1936 yılında Zekeriya Sertel'le birlikte Tan gazetesini satın alır.

Tan gazetesinin diğer sahipleriyle olan görüş ayrılığından dolayı gazeteden ayrılır. 1940 yılında tekrar Vatan gazetesini çıkarmaya başlar. II. Dünya Savaşı sırasında Müttefikler'i öven ve Nazileri yeren yazılar yazar. Vatan'ın tirajı 100.000'e kadar ulaşır.

***

Ahmet Emin Yalman Millî Şef Dönemi’nde iktidara ciddi eleştiriler yöneltir. İfade ve düşünce özgürlüğü konusunda da bir gerilemenin yaşandığını, ilerlemenin ancak eleştirilerle mümkün olacağını hep anımsatır:

“İlk Büyük Millet Meclisinde halkın sesini hakiki işittik. Harici tehlike zamanında tenkid seslerinin bu kadar yükselmesine üzüldüğümüz dakikalar oldu. Fakat bu serbest ruh, daima hayırlı bir şevk ve kudret membaı hizmetini gördü. En müşkül dakikalarda bile memleketin kurtuluşuna ait faaliyetlere kuvvetli bir destek teşkil etti. Faydaları mahzurlarını binlerce kere aştı. Bu kadar ağır ve çetin bir imtihandan geçen bir gidişi neden devamlı surette kendimize mal edemedik?”

***

1950 genel seçimlerinde Demokrat Parti oyların yüzde 52,7’sini alarak iktidara gelir.  Ahmet Emin Yalman, Demokrat Parti’nin ilk iktidar döneminde partiye destek vermeye devam eder. Parti yöneticilerinin Anadolu gezilerinde hazır bulunur.  Hattâ bu gezilerin birinde, Malatya’da, Hüseyin Üzmez isimli köktendinci bir militanın suikast girişimine maruz kalır. 

Köktendinci çevreler, beklenenin aksine, Demokrat Parti iktidarının radikal İslamcı hareketlere karşı tavizsiz tutumundan rahatsız  olup, belki de bundan Yalman’ı sorumlu tutmaktadırlar. 

Üzmez ve işbirliği yaptığı 15 kişi, ifadelerinde, bu işi Büyük Doğu dergisinin tahrikleri sonucunda yaptıklarını açıklarlar.

***

Hakikaten de, Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu dergisinde bir süredir Yalman’ı hedef alan tehditkâr yazılar yayımlamaktadır. Örneğin, 20 Haziran 1952’de, Abdurrahman Şeref Laç imzalı bir yazıda Yalman şu şekilde tehdit edilir:

“Ahmet Emin Yalman, sen hâlâ bu memlekette mevkiini düşünmeden, yüksekten atarak konuşuyorsun, iyi ama sen bu hâlinle Türk milleti için nasıl hüviyet ifade ettiğinin farkında mısın? Eğer en ufak bir şüphen varsa izale edesin diye söyleyelim: İslam'ın ve Türk'ün manevî katili olmaktan artık sesinin boğulması gereken münafık. Bu sensin. Bizden kork ve korkundan geber. Evet senin tabir ve ikrarınla, biz senin boynuna kement atan cellat olacağız.”

Üzmez, suikast girişiminden sonra teslim olur ve 20 yıl hapse mahkûm edilir.  Ölümden dönen Yalman, Hüseyin Üzmez'i cezaevinde ziyaret eder.  

Hüseyin Üzmez, dinî akideleri zedeleyen yazılar yazması, Amerikan mandacılığı, komünist Nâzım Hikmet’i kurtarma çabaları ve güzellik yarışması düzenlemek gibi sebeplerle Yalman’a düşman olduğunu söyler.

***

Üzmez’in suikast düzenlemesine gerekçe olarak gösterdiği olaylardan biri, Ahmet Emin Yalman’ın Nâzım Hikmet’in serbest bırakılması için katıldığı imza kampanyasıdır. 

Uzun yazı hayatında zaman zaman sapmalara, kendi ilkeleriyle ters düşen siyasal yorumlara rastlansa da Yalman, Nâzım Hikmet davasında, bireysel farklılıkları ve ifade özgürlüğünü ön plana çıkaran liberal ve demokrat bir duruş sergiler, ancak Nâzım Hikmet’in fikirlerine herhangi bir yakınlığı olmadığını da belli eder. 

19 Eylül 1949’da Vatan gazetesinde yayımlanan yazısında, Nâzım Hikmet’in komünist olmasının vatana ihanet olarak anlaşılmaması gerektiğinin altını çizer, 19 Eylül 1949 tarihinde Vatan gazetesinde şöyle yazar: 

“Eğer Nâzım Hikmet’te komünist nazariyelerine muvazi düşünceler varsa, bunlar; Türk vatan sevgisi haricinde bir tesanüte bağlanmanın bir alameti değildir. Türk şairi Nâzım Hikmet bir Moskof ajanı olmamıştır ve olamaz. Komünizm tarzında görünen hisleri ancak memlekette sefalet ve haksızlık çekenlere karşı duyduğu alaka ve hassasiyetin bir mahsulüdür ki cemiyetimizi yaşatmak için mutlaka bu sefaletlere çare bulmağa, bu haksızlıkları düzeltmeğe mecburuz.  Bu acıları duyanlar ve bize hatırlatanlar, milletin düşmanı değildirler, aksine olarak, en basiretli dostlarıdır.”

***

“Eğer Nâzım Hikmet’te komünist nazariyelerine muvazi düşünceler varsa, bunlar; Türk vatan sevgisi haricinde bir tesanüte bağlanmanın bir alameti değildir. Türk şairi Nâzım Hikmet bir Moskof ajanı olmamıştır ve olamaz. Komünizm tarzında görünen hisleri ancak memlekette sefalet ve haksızlık çekenlere karşı duyduğu alaka ve hassasiyetin bir mahsulüdür ki cemiyetimizi yaşatmak için mutlaka bu sefaletlere çare bulmağa, bu haksızlıkları düzeltmeğe mecburuz.  Bu acıları duyanlar ve bize hatırlatanlar, milletin düşmanı değildirler, aksine olarak, en basiretli dostlarıdır.”

Bu kanun, gazetecilere mahkemede kendilerini savunma hakkının verilmesini savunan parti içi muhalefetin doğmasına neden olur. 

Talepleri parti yönetimi tarafından görmezden gelinen on dokuz milletvekili DP’den ayrılarak daha liberal bir görüşe sahip Hürriyet Partisi’ni kurarlar. 

Ahmet Emin Yalman, DP’nin basına, muhalefete ve azınlıklara karşı izlediği politikadan rahatsızlığını ifade edip, isim babası olduğu partiden uzaklaşmaya başlar. 

Demokrat Parti’nin basına karşı izlediği despotik tavır, Ahmet Emin Yalman’ın bile hapis cezası alması ile sonuçlanır. 

Bundan dolayı 1959 yılında 15 ay hapse mahkûm olur. 

***

DP hükümetinin otoriter politikaları karşısında, geçmişte Demokratların iktidara yükselişine katkısı bulunan Ahmet Emin Yalman gibi Türk aydınları, DP’nin “çoğunluk diktatörlüğüne” karşı muhalefetlerini mahkemelere düşme ve cezaevinde yatma pahasına dile getirmeye başlarlar. Partinin, özgürlüklerin savunuculuğundan parlamenter diktatörlüğe uzanan yolculuğu, maalesef Cumhuriyet tarihindeki ilk askerî darbeyle son bulur. 

***

27 Mayıs Darbesi'nden sonra serbest bırakıldığında ABD'deki Kaliforniya ve Georgia Üniversitesi'nden Great Courage Award (Büyük Cesaret) ödülü alır.  Darbeden sonra Vatan'ın tirajı azalır. 

1961'de bir süre Hür Vatan gazetesini çıkarmayı dener. Ama yeterince okuyucu bulamayınca bir yıl sonra bu gazeteyi de kapatır. 

1961'den sonra çeşitli gazetelerde köşe yazıları yazmakla yetinir. 

1967 yılında devlet kültür ödülünü alır.  Yaşamının son yıllarında hatıralarını dört ciltlik anıtsal ve tarihsel bir kitapta toplayarak Yakın Tarihimizde Gördüklerim ve Geçirdiklerim adıyla yayınlar. 

19 Aralık 1972 tarihinde İstanbul'da ölür.

***

Bu ülkede aydınların kaderini düşünceler ya da inançlar belirlemez.

Komünist Nâzım Hikmet de, liberal Ahmet Emin Yalman da hapse girer.

Aydınların kaderini, iktidara sorgusuz sualsiz biat etmekle iktidarı eleştirmek arasında yaptıkları tercih belirler.

Biat eden ödüllendirilir, eleştiren hapsedilir. İktidarlar değişse de bu utanç verici kural değişmez.


*Bu yazı Bağımsız Gazetecilik Platformu P24'te yayımlanmıştır.