* Mehmet Altan
Daha önce de Babıali’de bayram yazılarının “akide şekeri” gibi olması gerektiğine dair geleneksel inanca değinmiş, bir de örnek vermiştim.
Basın tarihi tarikiyle aheste aheste günümüze doğru gelirken, bu uzun bayram tatilinde de 2004 yılındaki bayram yazılarını gözden geçirdim.
***
Çetin Altan’ın 31 Ocak 2004 yılında Milliyet Gazetesi’ne yazdığı “Yarın Bayram” yazısına rastladım.
Yazı evrensel değişim analiziyle başlıyordu:
“Geçenlerde bin yıllık dostum Dündar Baştımar’la konuştuk telefonda...
Havuzu heykelli, çam ağaçlı, yalı bahçelerinde; çeşitli arkadaşlarla çemberlenmiş, benim gevezeliklerimin dalgalanıp gittiği ne günler ve geceler tüketmiştik Dündar’la...
Henüz daha ‘Leninizm’in’, ‘komünizm’ sanıldığı ve ‘ekonominin’ siyasetçi iradesine bağlı bir mekanizma olduğuna inanıldığı dönemlerdi.
Enerji kaynakları ve teknolojinin değişimiyle, ‘ulus- devlet’ modelinin de değişeceği konuları, henüz güncel gündeme girmemişti.
‘Avrupa vatandaşlığı’ kimsenin hayalinden bile geçmiyordu.
Ne cep telefonu ne internet, hatta ne de televizyon vardı ortalıkta...
Ömrümüz içinde hızlı bir küreselleşme vites büyütmüş, ‘Leninizm’ çökmüş ve Polonya’nın eski Cumhurbaşkanı Valesa ‘dünya vatandaşlığının’ anayasasını hazırlamaya başlamıştı.
Bizim kuşak ise artık iyice yalnızlaşıyordu. Eski dostların çoğu kaybolup gitmişti, sadece anıları kalmıştı gönlümüzde.’’
***
Yazının “yazarlar” üzerinden bayramlara ilgili son bölümü de “akide şekeri” gibiydi:
“Yarın yine bayram...
Gençliğimin, artık sadece raflarda kitapları kalmış yazı adamları; Hüseyin Cahitler, Falih Rıfkılar, Refik Halitler, Reşat Nuriler, Peyami Safalar, Sabahattin Eyüboğlular, Salah Birseller...
‘Nesir edebiyatı’ da bir ithal malıdır bizde; tıpkı tiyatro ile opera gibi; Tanzimat’la birlikte yansıdı içeriye. Osmanlıda ‘nesir edebiyatı’ yoktu.
***
O yüzden de yazı adamlarının yeterli bir piyasası olamadı. Karizmalarının yelkenleri, ister istemez, siyaset rüzgarlarına muhtaç kaldı.
Ya egemenlerin rüzgarına uyacaklar ya muhalefete doğru yelken açacaklardı.
Genellikle birinciler ihya, ikinciler imha edildi.
Ve hep siyasal bir kutuplaşmada kümelendiler. Recaizade Mahmut Ekrem- Muallim Naci; Tevfik Fikret - Mehmet Akif; Nazım Hikmet - Necip Fazıl örneği...
***
Hazineden geçinenlerin ‘önemlileri’ dışında, evrensel bir ‘değerler’ kanadı yeterince yaratılamadı Türkiye’de...
‘Yazacaksa vatanı yazsın’ gerekçesiyle bazı tiyatro oyunları dahi baskına uğradı.
Bir de buna geleneksel ve karşılıklı ‘çürütmecilik’ eklenince… İnsanlığın evrensel bahçelerine tarihsel katkılar yapamadık...
***
Yazı adamlarının ortak özellikleri dahi pek bilinmez bizde. Yazı adamları ya hiç konuşmazlar ya aşırı çok konuşurlar...
Hüseyin Cahit, Salah Birsel az konuşanlardandı; Falih Rıfkı, Nizamettin Nazif çok mu çok konuşanlardan...
‘Varlıklı olmak’la ‘var olmak’ arasındaki evrensel özellik ve nitelikler de pek girmedi bizim dünyamıza...
Makyajlı bir Ortaçağ oligarşisine çakılı kaldık. Hızlanan küreselleşme, şimdi onu sallamada...
***
Yarın bayram...
Gelecek Kurban Bayramı’nda kim bilir neler ve neler konuşulup yazılacak?
Ve o zamana kadar daha kim bilir kimler doğacak, kimler kaybolacak...
Kim bilir kaç yüz bayram yaşadım şimdiye dek. ‘Dönülmez akşamın ufkuna’ yaklaştıkça, bir ömür içinde bütünleştiğimiz ve tanıştığımız değişik kuşakların üstünde, biraz da anısal bir gökkuşağı çiziyor bayramlar...”
***
Küreselleşme, “nimetleri” ve “külfetleri” eşit dağıtamadığı için duraklama dönemine girdi.
Teknolojik değişim sosyal değişimin önüne geçince, küreselleşme de tökezledi.
“Makyajlı bir Ortaçağ oligarşisi” ne yeniden çakılı kaldık.
“Varlıklı olmak” çıldırması ise tek amaç haline geldi… “Var olmak” şimdilik kündeye gelmiş gibi…
***
Bayramlar dediğimiz aslında ömür...
Teknolojik değişim, sosyal zorluklar, analizler de aslında insanlığın evre evre yaşadığı maceralar...
2004 yılı bayramları… 2023 yılı bayramları...
Yıllar geçiyor.
Herkese iyi bayramlar diliyorum.
* Bu yazı P24'ten alınmıştır