15 Temmuz Darbe Girişimi

Mehmet Altan: Türkiye, 'idamı geri getirme' gibi adımlarla kamp ve rejim mi değiştiriyor?

"Demokrasiden uzaklaşan her adım Türkiye'nin içinde bulunduğu tehlikeyi artıracaktır"

20 Temmuz 2016 17:28

Özgür Düşünce yazarı Mehmet Altan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, darbe girişiminin ardından yaptığı mitinglerde toplanan halkın cuntacılara yönelik “İdam isteriz” sloganlarına "Her talebin değerlendirilmesi demokratik ülkelerde bir haktır" yanıtını vermesiyle başlayan tartışmalarla ilgili olarak, "Türkiye, kendisini AB'den kopartacak olan ‘idamı geri getirme' gibi adımlarla kamp ve rejim mi değiştiriyor?" diye sordu.

Mehmet Altan'ın, "Türbülans" başlığıyla yayımlanan (20 Temmuz 2016) yazısı şöyle:

Cuma günü yaşadığımız vahşi ve kanlı darbe girişiminin sarsıcı acıları, etkileri ve bilinmeyen yanlarının ortaya çıkarılması çabaları devam ediyor.

Bir yandan da kamuda hukuksal denetim mekanizmasının devre dışı bırakıldığı, önceden hazırlanmış gibi görünen bir liste üzerinden çok geniş kapsamlı hukuksuz bir tasfiye yaşandığı görülüyor. 

*** 

Doğal olarak en çok merak edilen ve konuşulan konulardan biri de Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki gelişmeler.

İnsanlar ne olduğunu anlamaya çalışıyor.

Siyasal iktidar, Cuma günü yaşanan vahşeti anında ‘FETÖ'cü' darbecilere bağladı ama daha sonra ortaya o kadar geniş, yaygın ve yüksek rütbeli bir resim çıktı ki herkes şaşırdı… Cumhurbaşkanı'nın başyaverinden ordu komutanlarına kadar uzanan, tüm kentlerde örgütlenmiş, mevcut silahlı kuvvetlerdeki generallerin üçte birini kapsayan darbecilerin iddia edildiği gibi sadece ‘FETÖ'cülerden' oluştuğuna inanmak güçleşti.

‘Gördüklerimizin ardındaki gerçek ne' sorusu sorulmaya başlandı.

 ***

Zaten uzun zamandır askeriyedeki farklı kanatların varlığından ve güç savaşından söz ediliyordu… Ankara kulislerinde bu söylentiler dolaşıp duruyordu.

Siyasal iktidar ile ittifak içindeki ‘ulusalcıların', içinde bulunduğumuz ve üyesi olduğumuz NATO'yla ve Batı sistemiyle ilişkileri dinamitlemek istediği endişeleri de seslendirilmekteydi.

Yaşananlar, bu endişeleri yeniden hortlatmış gözüküyor.

***

Darbe girişiminin hemen öncesi Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Özel Temsilcisi Aleksandr Dugin, Avrasya Yerel Yönetimler Birliği'nin daveti üzerine Ankara'daydı. 

Fanatik Rus milliyetçiliğinin önemli bir temsilcisi ve Ulusal Bolşevik Partisi, Ulusal Bolşevik Cephesi ve Avrasya Partisi kurucularından olan Dugin'in “Türkiye'yi AB'de görmüyorum. Avrasya ittifakında görüyorum” demesi bile bu söylentilere altlık yapılıyor…

Tabii bizim Batı serüvenimizin, en azından şimdilik, sonunu getirecek olan ‘idam' konusu, anayasa ve hukuka aldırmadan yapılan ve ifade özgürlüğünü de tamamen ortadan kaldıracak olan baskılar, ‘şark usulü dinsel bir Baas Rejimi' spekülasyonlarını koyulaştırıyor.

***

Doğrusu önceki gün Brüksel'deki ABD-AB Zirvesi, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'yle AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini'nin uyarıları, söyledikleri ve öngörüleri de bu bağlama oturunca daha da farklı bir anlam içeriyor…

Hele uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's tarafından yapılan ve ülke ekonomisini derinden yaralayacak olan ‘Türkiye'nin Baa3 olan kredi notunun ‘çöp'e düşürülebileceği' açıklamasıyla, Batı basınında darbenin bastırılması sonrası ortaya çıkan ve ‘demokrasi ve hukuku' devre dışı bırakan uygulamaları ağır eleştiren uyarılar da buna eklenince, ‘Ne oluyor' sorusu bir daha soruluyor…

*** 

Gerçekten ne oluyor?

Siyasal iktidarın canını sıkan herkesi zorba bir baskının hedefi haline getirecek olan ‘FETÖ'cülük' suçlamasının böylesine kapsamlı ve geniş bir şekilde tedavüle sokulmasının, demokratik her eleştirinin bu tür suçlamalarla susturulma çabalarının altında, ‘Avrasyacılık' hayalini gerçekleştirme arzusu mu yatıyor?

 Türkiye, kendisini AB'den kopartacak olan ‘idamı geri getirme' gibi adımlarla kamp ve rejim mi değiştiriyor? 

Eğer böyleyse kolayından durulmayacak ve sonunun ne olacağını kimsenin bilemeyeceği bir türbülansa giriyoruz demektir. 

Demokrasiden ve hukuktan uzaklaşan her adım da Türkiye'nin içinde bulunduğu sarsıntıyı ve tehlikeyi artıracaktır.

Türkiye'yi huzura ve güvenceye ulaştıracak tek çare demokrasiye ve hukuka sarılmaktır, umarım siyaset sistemi bu gerçeği fark eder.