Mehmet Altan*
İnternette arama motorlarına ‘28 Şubat’ yazarsanız karşınıza ilk çıkan tanım şu olacaktır:
‘28 Şubat süreci, 28 Şubat 1997’de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başlayan ve irticaya karşı, ordu ve bürokrasi merkezli süreç.
Türkiye siyasi tarihine geçen kararlar ve bu kararların uygulanması sırasında Türkiye’de siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda yaşanan değişimlere neden olan bir süreçtir.
Yaşananlar, post-modern darbe olarak da adlandırılmıştır.’
28 Şubat’ın post-modern darbe süreci olması kadar dönemin Genelkurmay Başkanı’nın ‘28 Şubat gerekirse bin yıl sürecek’ sözü de hafızalara kazındı.
xxxxxxxxxxxxxx
2002 yılında AKP iktidara geldi, AKP’nin iktidar sürecinde en çok dalga geçilen tespitlerden biri de ‘28 Şubat gerekirse bin yıl sürecek’ cümlesi oldu.
Dalga geçenler ‘askeri vesayetin’ geriletildiğini, demokrasi ve özgürlüklerin genişlediğini söyleyerek, devrin ve dönemin köklüce değiştiğini söylüyorlardı.
Geçenlerde güngörmüş eski bir kurmay, karşılaştığımız bir dost toplantısında alaycı bir gülümsemeyle bu lafı hatırlattı.
28 Şubat’ın bal gibi devam ettiğini ima ediyordu.
xxxxxxxxxxxxxxxxx
28 Şubat gerçekten devam ediyor mu?
Herkes bu soruya kendi cephesinden cevap verecektir.
Ama muhtemelen en çok, Milli Güvenlik Kurulu’nun 2004 yılı Ağustos ayı toplantısında, ‘Fethullah Gülen grubunun faaliyetlerine karşı alınması gereken tedbirler’ başlığıyla, ‘Cemaate karşı bir eylem planı hazırlanmasının’ hükümete tavsiye edilmesi vurgulanacaktır bu cevaplarda.
MGK kararındaki, ‘Nurculuk Faaliyetleri ve Fethullah Gülen Grubu’na’ ait kurumların faaliyetlerinin engellenmesi için, ‘ağır yaptırımlar getiren yasal düzenlemeler yapılmalıdır, eylem planı hazırlanmalıdır’ tavsiyesi akla gelecektir.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxx
2004 yılındaki tavsiye kararlarından birinin de Türk okullarına ait olduğu çok yazılıp çizildi.
Medyaya yansıdığı kadarıyla o toplantıda Milli Güvenlik Kurulu, hükümete şunları tavsiye ediyordu:
‘F. Gülen grubunun yurtiçi ve yurtdışı faaliyetleri, Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu (BUTKK) koordinesinde İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, MİT Müsteşarlığı ve ilgili diğer kurumlar aracılığı ile yakından takip edilmelidir. Devletin yurt dışında görevli memurları aracılığı ile F. Gülen grubu yakından takip edilmeli, gerekiyorsa Dışişleri Bakanlığı tarafından ilave tedbirler geliştirilmelidir.’
Siyasal iktidar şimdi bu kararı fazlasıyla uyguluyor.
2004’deki Milli Güvenlik Kurulu’nun kararının hala yürürlükte olduğu görülüyor.
xxxxxxxxxxxxxxx
Ancak, benim aklıma ilk gelen bu olmadı.
Ben, geçen hafta TBMM İçişleri Komisyonu’nda görüşülerek kabul edilen İç Güvenlik Paketi’ni düşündüm.
Bu tasarının yakında TBMM Genel Kurulu’na geleceği belirtiliyor.
Bu tasarı yasalaşırsa ‘hukuku’ olmayan bir ‘Olağanüstü Hal Dönemi’ sürekli hale gelecek.
Mahkemeler neredeyse tümüyle devreden çıkacak, ‘hükümetin valileri’ siyasal iktidarın keyfi ve partizan talimatları doğrultusunda Türkiye’ye kan kusturacak.
AKP iktidarının eliyle bir yandan cemaatlere, diğer yandan ülkenin demokratikleşmesini isteyen herkese olağanüstü dönemin hukuktan tamamen arındırılmış, en keyfi ve ağır yaptırımları uygulanmaya başlayacak.
Dışarıda neredeyse ‘makul şüpheli’ kalmayacak.
28 Şubat’ın arzuları gerçekleşecek.
Tam 28 Şubat’çıların istediği gibi bir Türkiye yaratılacak.
xxxxxxxxxxxxxxxx
Aslında benzerlik burada da kalmıyor…
28 Şubat, bankalardan 65 milyar doların buhar olduğu büyük bir soygun dönemiydi.
Her emekli generali soyulan bir bankanın tepesinde yönetici olarak gördük.
Bugün ‘yolsuzluk ve rüşvet’ 28 Şubat döneminin bilançosuna tur bindiriyor.
Baskının kralı yapılırken, soygunun da şahı yaşanmakta…
Devlet ve toplum imkânlarını hortumlama açısından da 28 Şubat ihtişamla sürmekte…
xxxxxxxxxxxxxxxxxx
Askeriyenin AKP vasıtasıyla önce hizmet harekâtının kolunu kanadını kıracağı, sonrasında da gözünü AKP’ye dikeceğini iddia edenler de var.
Ben, AKP iktidarının uygulamalarına spekülasyonlar üzerinden bakmak yerine, ‘demokrasi ve hukuk’ üzerinden bakmayı tercih ediyorum.
Bugünkü uygulamaları 28 Şubat süreci ile bu açıdan kıyaslıyorum.
Temel hak ve özgürlüklerin yok sayılması, keyfi ve baskıcı bir rejim inşası açısından bugünlerin en hafif ve kibar deyimle 28 Şubat’ı hiç de aratmadığını söyleyebiliriz.
MGK’nın durduğu, Kırmızı Kitap’ın anayasa üstünde bir güç olarak varlığını sürdürdüğü, her türlü zülüm kararının dünün mazlumları tarafından ‘bunlar MGK’da alınan devlet kararlarıdır’ diye sevinçle tedavüle sokulduğu bir dönemi yaşıyoruz.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxx
AKP’ye, soyguna, baskıya biat etmeyen her inançlı insan ve grubun 28 Şubat’ın sillelerine bugün de maruz kalması, soygun düzeninin iyice azgınlaşarak devam etmesi, baskıcı rejime eyvallah etmeyen herkese yönelik şahinleşme, susturma, sindirme gerçekten de ünlü ‘bin yıl’ sözünü fazlasıyla anımsatıyor.
Görünürdeki tek farklılık bugün askeriyenin pek ortalıkta olmaması.
Askerler yok ama 28 Şubat post-modern darbe döneminin her türlü icraat ve zihniyeti iktidarda ve yürürlükte…
Plan askeriyenindi, şimdi o planın sivil paşalar tarafından icra edilmesi durumun özünü değiştirir mi?
Sivil giyimlilerinin sürdürdüğü bir ‘post modern’ darbe dönemi bu.
28 Şubat darbesini gerçekleştirenlerin bütün istekleri, sivil giyimliler tarafından yerine getiriliyor.
Sivil bir iktidar, 28 Şubat darbecilerinin taşeronluğunu yapıyor, karşılığında da devleti soyma hakkına sahip oluyor.
xxxxxxxxxxxxxxxxxx
Dönemin Genel Kurmay Başkanı ‘gerekirse 28 Şubat bin yıl sürecek’ demişti…
Bugünkü gelişmelere bakıp da ‘hayır sürmüyor diyen var mı?’
28 Şubatçıların istediği gibi AB’ye arkalarını dönüyor, 28 Şubatçıların istediği gibi faşizan yasalar çıkartıyor, 28 Şubatçıların istediği gibi hukuku yok sayıyor, 28 Şubatçıların istediği gibi özgürlükleri askıya alıyor, 28 Şubatçıların istediği gibi cemaatleri eziyorlar.
‘Paşasının iktidarı’ AKP eliyle kuruldu Türkiye’de.
O halde AKP iktidarına hayırlı uğurlu olsun…
28 Şubat’tan çıkıp, 28 Şubat’a geri döndüler…
Bu yazı gazete360.com'da yayımlanmıştır.