*Mehmet Altan
Her hafta perşembe günleri olduğu gibi 14 Temmuz 2016 günü de haftalık televizyon programında yayınlayacağımız dört temel konu saptanmıştı.
Bunlar hükümetin yeniden yürürlüğe soktuğu EMASYA, Mayıs 2016’dan beri devam eden MHP Kongresi ve Meral Akşener’in MHP’nin başına geçme ihtimali, program konuğu Ahmet Altan’ın yakındaki duruşması ve yeni yayımlanan Ölmek Kolaydır Sevmekten isimli son romanıydı.
Konular görüşülürken anayasa değişmeden ‘’fiilî durum’’ oluşturmanın yaratabileceği potansiyel tehlikelerden ve iki yıl içinde yaşanması olası değişikliklerden söz ettik.
"İyi saatte olsunlar" 15 Temmuz kanlı ve vahşi darbesi ertesinde can sıkıcı bulunan herkesi de FETÖ torbasına atıp, burun sürtmek isteyince, bu programdaki bugün de arkasında durduğum anayasal düzeni savunan birkaç cümleyi bahane ederek Türk Ceza Kanunu’nda olmayan bir suç imal ederek, darbe çağrışımlı subliminal mesaj vermek gibi bir uydurma gerekçe ile beni gözaltına aldılar.
Ne gariptir ki gerek Anayasa’nın 38. maddesine, gerek Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesine göre böyle bir suç ve suçlama olamayacağı gerçeğine rağmen, savcının gözaltı kararı Sulh Ceza Hâkimliği tarafından da onaylandı.
On iki gün Emniyet’te uzun bayram günlerinin geçmesini bekledik.
Sonra gene aynı terane...
Bu kez, programdaki suç olmayan hep söyleyegeldiğim tek bir cümle nedeniyle hem FETÖ örgüt üyeliği hem de darbecilik suçlamasıyla sabaha karşı alelacele tutuklandım.
On iki gün de tecritte kaldım.
Tüm hukuksal itirazlar, Sulh Ceza Hâkimlikleri tarafından hiç okunmadan, hep aynı şablon ve matbu gerekçelerle reddedildi.
Sekiz ay sonra iddianame ortaya çıktı. Örgüt üyesi olmadığım noktasına geri dönüldü ama üç kez ağırlaştırılmış müebbet ve on beş yıl da bonus cinsinden hapis isteniyordu.
Akıl dışı suçlamanın hareket noktası ‘’üyesi olmadığım’’ bir İslamcı terör örgütü ile 15 Temmuz kanlı ve vahşi darbe girişiminde bulunan asker ve sivil hiç kimseyi tanımadan darbeden haberdar olduğum ve bunu televizyon programında yaygınlaştırdığım iddiası idi.
Halbuki iki sene sonra seçimden, muhtemel bir Meral Akşener başkanlığının yasamada hareketlenme yaratacağından söz ediyorduk.
Ama amaç zaten hukuk olmadığı için bunları da uzun uzun anlatmaya gerek yok zaten. Bir noktaya gelmek için bu geniş özeti yaptım:
Bu topraklar yazara, çizere, düşünüre, şaire, sanatçıya, ressama zulüm edegelmiş.
Silivri’de Necip Fazıl’ın, Büyük Doğu Yayınları’ndan 1969 yılında çıkan Müdafaalarım isimli kitabına rastladım.
Hakkındaki iddialar için şunları söylüyordu:
"Hem yalancılık, hem akılsızlık, hem peşin kin ve acemilik, hem tahrif ve hem hezeyan bu dünyada hangi savcıya nasip olmuştur?" (Sf. 180)
Aynı iddianame için gene söyledikleri şunlar:
"Bilmiyorlar ki tarihte ve en korkunç zulüm devirlerinde fevkalâde mahkemelerin fevkalâde üstü fevkalâde müdde-i umumileri icabında vesika uyduracak kadar iffetsiz fakat hukuk ve mantık uydurmaya kalkışmayacak kadar mahcupturlar."(Sf. 191)
Necip Fazıl bunları benim doğduğum yıl olan 1953’te Malatya davasında söylüyor.
Aradan 64 yıl geçti.
Bu kez onun manevi talebeleri olduğunu söyleyenler iktidarda.
Ve gene bir zulüm var.
Galiba yıllardır tek değişmeyen gerçek bu zulüm...
*Yazılı savunmasından yazarın kendi izniyle derlenmiştir