Politika

Mehmet Altan: İsterseniz tüm adliyeyi Erdoğan’a bağlayın, nafile...

'Yetmiş milyonluk bir ülke, Cumhuriyet tarihinin en yeteneksiz ve yolsuzluğa en fazla bulaşmış iktidarı tarafından korkunç bir kaosa sürükleniyor'

13 Ekim 2014 12:36

Mehmet Altan*

Dün sabah gazetelere bakarken ‘en kritik seçim’ manşeti altındaki spot gözüme takıldı, spotta HSYK için yapılan üyelik seçim yarışı şöyle resmediliyordu:

“Seçimde hükümetin desteğindeki Yargıda Birlik Platformu (YBP), hükümete muhalif YARSAV, Cemaat’e yakın bağımsızlar ve bu üç kümenin dışındaki bağımsız adaylar yarışacak”…

Akşamüstü ise seçim sonuçlarına bakarken ‘seçimlerden, hükümetin desteklediği söylenen Yargıda Birlik Platformu (YBP) büyük başarıyla çıktı’ cümlesini okudum.

Belli ki ‘evrensel yargı ve hukuk taraftarı’ olmak zaten söz konusu değil, yargının hangi istikamette siyasallaşacağı yarışı ve kavgası var, anlaşılan o ki ‘siyasal iktidar istikametinde’ siyasallaşarak ülkenin, devletin ve siyasal iktidarın sonunu daha da hızlandıracak.

Türkiye, aklı başında herkesi dehşete düşürecek bir biçimde uçuruma doğru gidiyor.

Yargının bağımsızlığını açıkça yok edip kendine bağlayan bir siyasal iktidar, insanların birbirine karşı kışkırtılması, kitlelerin belki de ilk kez yurt genelinde karşı karşıya gelmeleri, polisin yanında silahlı gösteriler ve saldırılar düzenleyen ‘paramiliter’ güçler, üç günde 35 ölü, yandaşları dışında herkesi ‘vatan haini’ ilan eden bir cumhurbaşkanı, muhalefete yönelik bitmeyen tehditler, dışarıdaki çetelere illegal silah yardımları, Ortadoğu’da mezhepçi bir politika, dünya tarafından aşağılanıp dışlanma…
Yetmiş milyonluk bir ülke, Cumhuriyet tarihinin en yeteneksiz ve yolsuzluğa en fazla bulaşmış iktidarı tarafından korkunç bir kaosa sürükleniyor.

Bu iktidar, hukukun geçerli olduğu, ‘normal’ bir ülke olmamıza izin vermeyecek çünkü ‘normalleşirsek’ bu iktidarın takım taklavatıyla yargılanması gerekiyor, onun için hem kendilerinin hem de ülkenin başını belaya sokacak her türlü melaneti kışkırtıyorlar, şiddeti her seferinde biraz daha artırıyorlar, daha da artıracaklar…

Artık şiddetten ve baskıdan başka sığınacakları hiç bir şey yok.

***

Üstelik fütursuzca herkese yönelttikleri ‘vatan haini’ yaftası bu kez de onların boynuna asıldı. Herkesi belgesiz biçimde suçlarsan sonunda o suçlama dönüp seni vurur.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan dün Aydın’da düzenlediği basın toplantısında bazı belgeler gösterdi, o belgeler bir ‘yabancı’ güçle girişilen gizli ilişkileri ortaya koyuyordu.

Basın toplantısı esnasında Adana’da durdurulan TIR’ları arama izni veren savcının ifade tutanaklarını, TIR’ların şoförlerinin ifadeleri ile TIR’ların içerisindeki malzemelerin tutanaklarını gösteren Bülent Tezcan şöyle dedi:

“İhanetin belgesi var, hem de resmi belge. Bu gösterdiğim Türkiye Cumhuriyeti Adana Savcısı Aziz Takçı’nın askeri savcılıkta verdiği resmi ifade tutanağıdır. Bu helvacı kâğıdı, sokaktan toplanmış bir belge değildir. Adana’da görev yapan Cumhuriyet savcısının Genelkurmay Askeri Savcılığı’nda soruşturma sırasında verdiği imzalı resmi ifadesidir.”

Tezcan şöyle devam etti:

“Hatırlayalım; hem Başbakan hem de Cumhurbaşkanı çıkıp ‘Türkiye hükümetinin IŞİD’e yardım ettiğinin elinizde belgesi var mı? Varsa açıklayın. Eğer açıklamazsanız vatan hainisiniz’ diye vatanseverliğinden hiç şüphe duyulmayan CHP ve genel başkanımıza hakaret edecek ölçüsüzlüğün içerisine girmişlerdir. İhanetin belgesi vardır. Söylediğimiz her sözün belgesi vardır. Türkiye’de üç yıldan bu yana bu hükümet Ortadoğu’daki mezhep çatışmasının parçası olma konusunda çok özel bir çaba harcamıştır.”

Bülent Tezcan basın toplantısını, “bu hükümetin vatana ihaneti tescillenmiştir” diyerek bitirdi.

Biliyorsunuz siyasal iktidar bu davadaki ifadeler, kanıtlar, belgeler için yayın yasağı koydu, yayın yasağı var ama belgeler resmi dosyalarda duruyor.

Sadece dosyalarda da durmuyor, anlaşılan bu belgeler herkesin elinde. Üstelik hem içerde, hem de dışarıda neyin ne olduğu konusunda tonlarca belge bulunuyor.

Bunu devlet faşizmiyle, yargıyı imha ederek önlemenin imkanı yok, aynı şekilde 17-25 Aralık sürecini de buharlaştırmak mümkün değil…

***

‘Takrir-i Sükun Kararnamesi’ çıkarmayı düşlemek, burayı tam bir polis devleti haline getirerek canını sıkanı yok etmeye yeltenen yasalar peşinde koşmak anlamsız, bu yaklaşmakta olan sonu hızlandırır sadece.

Cumhurbaşkanı kendisini desteklemeyen herkesi tehdit ediyor ama gelişmelerden en çok devleti, hukuku ve yargıyı yok eden, ağır suçlara ve karanlığa bulaşanlar korkmalı, hazırladıkları cehennem en çok onların başına çöker çünkü.

Hukuktan kurtuluşları olmadığı için şiddeti yükselterek, kitleleri kışkırtarak Türkiye’yi de kendileriyle birlikte yok olmaya sürükleyecekleri bir intihar girişimini sürdürüyorlar.

Türkiye siyaseti Erdoğan ve adamlarını iktidardan uzaklaştıracak bir çözümü kendi içinden çıkartamazsa, fragmanını seyrettiğimiz dehşet dolu gelişmelerle parçalanacağız.

***

AKP iktidarı, hukuktan, siyasetten, sağduyudan çoktan koptu.
Erdoğan’ın yönetimindeki bu iktidarın Türkiye’yi sağlıklı biçimde yönetmesi mümkün değil.

İktidardaki ekibe ve onların yönetme biçimlerine bir baksanıza…
Şiddete ‘misliyle’ karşılık vermeye kalkan bir İçişleri Bakanı…

Muhalefete ‘vatan haini’ diyen, hiç bir mahkeme kararı ve inandırıcı bir kanıt olmadan bir araba içinde vurularak öldürülen Bingöl’deki vatandaşları için ‘cezalandırıldılar’ diyerek kendini yargının yerine koyan bir oyuncak başbakan…

Her gün bağıra çağıra herkese kin ve nefret kusarak muhalefetin susması gerektiğini söyleyen, kendi makamının bilincinde olmaktan çok uzaklarda seyreden bir garip cumhurbaşkanı… Ona göre Gazze ve Rabia var ama Kobane ve annesini miting meydanlarında yuhalatmaktan kaçınmadığı Berkin Elvan yok… Mağdurlar Müslüman Kardeşler’dense tamam ama değillerse insandan sayılmıyorlar…

Böyle bir zihniyet ülkeyi yönetebilir mi, devletin ve toplumun dirliğini sağlayabilir mi?

Bir devletin nasıl yok edildiğini bu arada da büyük bir sükûnetle kupon arazilerin nasıl yağmalandığını izliyoruz.

Siyasal şiddet ve hırsızlık el ele koşuyor.

Artık duramıyorlar...

***

Siyasal iktidar, Türkiye’yi soyma planları, Ortadoğu’da halife olma hayalleri, karanlık çetelerle kurduğu ilişkileri ile geldi duvara dayandı.

Sünni-İslam üzerinden Halifelik rüyaları görerek Ortadoğu’da duvara vurmasına yol açan mezhepçi siyaseti, kendisini hem alaturka hesaplarla oyaladığı Kürtlerle, hem de içinde yer aldığı ve hiç de samimi olmadığı uluslararası ittifakla karşı karşıya getirdi.

Hem Türkiye’nin hem Ortadoğu’nun başını belaya soktu.
İçerde ve dışarıda sürekli yalnızlaşıyor.

Kendisi ve yandaşları dışındaki kitlelerle de, toplumlarla da arasında hiçbir köprü kalmadı, bütün köprüleri patlattı, herkesi ‘düşman’ ilan etti, onun için de herkesin düşmanı oldu.

Din, ırk ve mezhep üzerinden karşılıklı kıyım kıvılcımlarını bu yüzden yaşıyoruz.

Siyasal iktidar kendi ürkütücü hatalarını, beceriksizliğini, karanlık yüzünü görmeyi reddedip sürekli ‘darbe, komplo ve mağduriyetten’ söz etse de yaşanılan felaketler onun para ve iktidar tutkusunun sonuçları.

İstifa etmek yerine müthiş bir siyasal yüzsüzlükle başka yerlerde suçlu aramaya kalkıyorlar, onların iktidarda kalma ısrarı insanların canına mal oluyor.

***

Hayırlı işler olmuyor ve bu anlayışla da olması mümkün değil.

Sonun sonuna doğru yuvarlanıyoruz.

İsterseniz tüm adliyeyi Erdoğan’a bağlayın, nafile.

AKP’nin yarattığı bu büyük çöküntü yeniden inşayı kaçınılmaz kılıyor. AKP iktidardan gittikten sonra bu toplum hukuk içinde yeniden yapılanmak zorunda kalacak.

O süreçte de kimse 17-25 Aralık başta olmak üzere, işlenen yığınla suçun, büyük yolsuzluk ve hırsızlıkların yargı denetimi dışında kalacağını sanmasın…

En kanlı ve karanlık faşizm girişimleri, bunu önleyemeyeceği gibi faturayı ağırlaştırarak sonucu çabuklaştırıyor…

Bu yazı gazete360.com'da yayımlanmıştır.