Mehmet Altan*
Çoluk çocuk, yaşlı genç, sokak düğününde, ortak bir sevincin harmanından nasiplenen, mütevazı ve günahsız insanların arasına, yok edeceği insanlarla birlikte paramparça olacak olan bir çocuğu fırlatıp atmak, sırf aidiyetleri nedeniyle düğündeki insanları yok etmeye kalkmak, nasıl bir kanlı cinnet, nasıl insafsız bir rezilliktir?
Türkiye, darbeci katilliğin, PKK ve IŞİD vahşetinin kanlı bir yolgeçen hanına döndü…
Şiddeti ve terörü sabah akşam lanetlemek maalesef cinayetlerin önünü kesmediği gibi frensiz yokuş aşağı gidişi de durduramıyor.
Üstelik bu kanlı çıldırmışlığın günahsız kurbanları her gün artarken hiçbir sorumlu siyasal muhatap da bulunamıyor.
Hâlbuki birkaç yıl önce bu yaşananların hiç birinin bu topraklarda bugünkü ölçülerde yaşanması söz konusu değildi… Şimdi ülkenin kanlı bir mezbahaya dönmüş olması nasıl açıklanmalı?
2010 referandumundaki demokratik ve hukuka saygılı Türkiye umudundan bu korkunç duruma nasıl gelindi, bu cinnet çukuruna nasıl düşüldü?
* * *
‘Soma katliamı’ ve kasten önlem alınmadığı için bitmez tükenmez ‘işçi ölümleri’ de dâhil her yetersizliğin, beceriksizliğin, hukuksuzluğun, yolsuzluğun, anayasa dışı fiili zorbalığın, baskının, Türkiye’de hesap vermesi gereken siyasal bir sorumlusu yok mudur?
Bu sorumlu, on dört yıldır ülkeyi yöneten siyasal iktidar değil midir?
‘Mağdur’ rolünü asla terk etmeyen AKP’ye ve medyasına sorarsanız, ‘AKP mağdurdur’ ve bunca skandalın tek sorumlu vardır:
‘Üst aklın büyüyen, güçlenen bir Türkiye olmamızdan duyduğu rahatsızlık…’
Siyasal iktidarın hiçbir yanlışı, hatası, beceriksizliği, yolsuzluğu, hukuk dışına çıkma girişimi, anayasayı çiğnemesi söz konusu değildir…
Ülke harika bir şekilde yönetiliyor ama işte İslam âleminin lideri olacağımız için önümüzü kesiyorlar.
* * *
Acaba gerçek bu mu?
Bu yönetimin sorgulanmasını, siyaseten hesap sorulmasını engellemeye uğraşan bu gürültücü propaganda ne kadar doğru?
Aynı ‘üst akıl’ bundan önce kapatılma aşamasına gelen AKP’yi canla başla, tüm imkânlarıyla desteklemiyor muydu? O zaman niye destekliyordu?
Değişen dünya mı, yoksa kendi parti programına ihanet eden siyasal iktidar mı?
İktidarın en sevmediği soru şu:
“Acaba demokrasi ve hukuktan ayrıldığınız için mi her türlü şiddete açık hale geldik?”
İktidar partisi ve iktidardan nemalananlar bu sorudan nefret ediyorlar, bu soruyu ne kendilerine soruyorlar, ne de topluma sorulmasına izin veriyorlar.
Çünkü iktidar asla sorgulanmamalı, eleştirilmemeli, hep ama hep ‘başkalarının suçlu, on dört yıllık AKP iktidarının da mağdur’ olduğu tekrarlanmalı…
* * *
Bir ülke demokrasi ve hukuktan uzaklaştıkça başı kaçınılmaz olarak belaya girer.
Bunu kaç zamandır söyleyip duruyoruz…
Nitekim bu lanetli şiddet ve terörün onca insanımızı bizlerden söküp almasından önceki ‘Nereye doğru, belaya doğru’ başlıklı gazete360.com sitesindeki yazım şöyle bitiyordu:
“Ülkenin okka okka satılmaya hazırlanıldığı, Sayıştay’ın devre dışı kaldığı, Kamu İhale Yasası’nın yüzlerce kez değiştirildiği, tıp fakültelerinin başına veterinerlerin atandığı, itibarlı ülkeler sıralamasında bir yılda 19 basamak birden düşen bir Türkiye….
Biz her türlü demokratik ve hukuki ölçüyle ilişkilerimizi keserek kestirmeden bir belaya koşuyoruz.”
* * *
Gaziantep’teki bir düğünde insanları ‘canlı bomba olan bir çocuğu’ da ölüm listesine dâhil ederek hedef alan dehşetin travması içinde dün sabah gazetelere göz atmaya çalışıyordum…
İlk elime aldığım gazetede Türkiye’ye yatırım yapmış ya da yapmak isteyen dünyanın en büyük firmalarının, en çok ‘Türkiye’ye gitmek güvenli mi? İstikrarlı demokrasi sürüyor, işler normal yürüyor mu’ sorusunu sorduklarını okudum.
* * *
İstikrarlı demokrasi için ‘anayasal rejimin’, evrensel hukuk kurallarının sağlıklı yürümesi lazım…
Bizde yürüdüğünü iddia eden var mı?
Bakın, mevcut anayasa ne diyor…
“Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.
Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.
Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.”
Her şeyi bırakın, geçen hafta herkesin okuyup gördüğü bir haberin girişini hatırlatayım:
“CHP’nin, Hakkâri ve Şırnak’ın ilçe yapılması, belediyelere kayyım atanmasını da içeren torba yasaya karşı çıkması üzerine AKP’li milletvekilleri Başbakan Yıldırım’a gitti. Yıldırım’ın ‘Cumhurbaşkanı’yla konuşalım’ diyen parti yöneticilerine ‘ben ikna edemedim, fırça yemek istiyorsanız gidin’ dediği öğrenildi.”
Yasamanın kendi iradesine ipotek koydurması anayasal düzene ne kadar uygun?
* * *
Anayasayı ve hukuku bu kadar yok saydıkça huzur mu buluyoruz, bela mı?
Felaketler çok hızlandı, kanlı bir sel gibi Türkiye’yi içinden çıkamayacağı bir bataklığa sürüklüyor.
O bataklığa sürüklenmek zorunda değiliz… AKP yeniden kendi programına dönse, anayasayı ve yasaları dinlese, hukuku zorlamasa, darbe döneminde ortaya çıkan siyasi kardeşliğin ve dayanışmanın gelişmesine izin verse, el birliğiyle bu kanlı selden kendimizi çeker çıkartırız.
Düğünlerimiz düğün olur, cenazelerimizi omuz omuza kaldırırız, huzuru bozanlara hep birlikte direniriz; kalkınır, gelişir, yeniden dünyanın en saygıdeğer ülkelerinden biri haline geliriz.
Böyle bir ülkenin iktidarı olmak istemez misiniz?
Neden bu ülkenin elindeki imkânları değerlendirmiyor, bu sele kapılmamızın yolunu açıyorsunuz?
Bir düşünün, durun da bir düşünün… Nereye gittiğimizi ve nasıl kurtulacağımızı siz de göreceksiniz.
* Bu yazı gazete360.com'da yayınlanmıştır