Medya

"Meclis kelimesi, en çok Ankara'da yanlış anlaşılır"

"İnsan Hakları Anıtı'nın karşısında Nuriye bekler bir elinde hırkayla"

31 Ocak 2018 17:28

Şair ve Gazete Duvar yazarı Mehmet Said Aydın, Ankara'yı yazdı. Meclis kelimesinin en çok Ankara'da yanlış anlaşıldığını söyleyen Aydın, "Randevularını Mülkiyeliler’in köşesine ya da Dost’un önüne verirler. En çok dergi daima Turhan’dadır. Metin Yurdanur’un bronzdan döktüğü İnsan Hakları Anıtı’nın karşısında Nuriye bekler bir elinde hırkayla. Öteki elinde, İmge poşeti, içinde Yusuf ile Menofis. İlk baskısını merak eder. Hırka, soğuk günlerde anıtındır. Ankara, yılın on üç ayında soğuktur" dedi.

Mehmet Said Aydın'ın Gazete Duvar'da "Meclis kelimesi en çok burada yanlış anlaşılır: Ankara" başlığıyla yayımlanan (31.01.2018) yazısı şöyle:

"Parklar mı konuşkan orada, yoksa insanlar parklara mı konuşmayı seviyor? Eryaman neresi mesela, orası Nevşehir kadar uzak. Ama Nevşehir’de o parktan yok. Yeşilliklere uzanmışsın, uzaktan çocuk cıvıltıları, yapma bir su sesi, piknik diye gitmişsiniz ama yanınızda azık yok. Hep bu jestlerin de şehridir Ankara. Pikniğe gidilir ama azıksız. Su akar ama bakanlar deli değildir. Parklar? Her yerde hep.

555 K günü, Kızılay’da bir öğrenci Menderes’in yakasına yapışmış, Cemal Süreya uzaktan onları izliyor. Aynı Cemal Süreya, İnönü’nün cenazesinde kaldırımdan Erbakan’ı görüyor. Tandoğan mı orası? İnönü’yle değil, Erbakan’la ilgileniyor. Şimdi, ilgilenilecek bir Gökçek de yok Ankara’da. Sahi, Sözcü’de yazacaktı, ne oldu ona?

Gecekondusu bile tertiplidir. İstanbul’dakiler periferi falan der ama Ankaralı gecekondu diye çağırır. Hatırla, Düttürü Dünya’da klarnet çalan Kemal Sunal’dır ve Füruzan Abi, Akay Yokuşu’ndan aşağı doğru iner geniş pardösüsüyle. Bir kere Maçin, iki kere Çin. Akay Yokuşu’nu tırman, sağa dön, Boğaziçi Apartmanı oradadır. Ankara’nın oto galericilerinin Haymanalı olması tesadüf mü?

Meclis kelimesi en çok burada yanlış anlaşılır.

En çok hangi dönemini merak ettim; sanırım “Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün” günlerini. İlhan Berk’in kapıları çalıp “Şair İlhan Berk burada mı oturuyor?” günlerini ya da. Bir ihtimal, “Tavukçu’nun Tavukçu olduğu” günleri. Ama yok, sanırım şu ânı: Halkevi’nde Béla Bartók konuşuyor, Adnan Saygun onu tercüme ediyor. Konu türküler ama mesele başka. Cumhuriyet Türkçesi, Macarcayla bir yakınlık arıyor. Saygun, sonradan Bartók’un mektuplarını yanıtsız bırakacak.

Meyhanelerinde bütün kravatlar gevşektir. Gecenin sonunda boyunlardan çıkar. Kafaya bağlamak için değil, mahcubiyetle ceketin cebine tıkıştırmak için. Mendil cebinde daima kartvizitler. Her an biri, ötekinden bir şey rica edebilir. Trafik polisleri için sürgün yeri. Durdurduğun arabada kimin kartviziti olduğunu asla bilemezsin. Ya duran, borçlusu olduğun oto galerici Haymanalıysa.

Sokaklarında Pir Sultan Abdal, Âşık Veysel kılığında dolaşır. Pir Sultan, ricalden kovgundur, Veysel belgesele çekilir. Hacıbektaş, Ankara’ya D200 karayolundan 230,6 km uzaktadır da, Sivas hemen şuradadır. 11 Eylül 1919’da alınan sekiz karardan ilki kimin el yazısı? Herkesin el yazısı her yerde okunmaz ya.

Evvelde AŞOT, sonradan AŞTİ olan garında güneş, tarifsiz bir güzellikle batar. Yeni cep telefonu aldın ve Instagram’da #nofilter etiketini mi kullanmak istiyorsun, hemen Ankara’ya gitmelisin. Otobüsle ama. Torpilli güneş; neyse torpili hava garına değil burada. Ya tren garı? Tren garı, Hacıbektaş’tan da uzaktır Çankaya ilçesine. Ramallah’tan da.

Mülkiye koridorlarında tostçu KHK şakası yapar. Hacı Bayram Camii kapalıdır, Ahmed Arif’in cenazesi Maltepe’den kalkar. Kocatepe, Anıttepe’ye bakar. Ev içleri. Tıka basa öğrenci doludur onlar. Kimi bir köşede yatay geçiş hülyalarındadır, kimi tez izleme komitesine gelmeye zahmet buyurmayan hocasından şikâyetlenir. Randevularını Mülkiyeliler’in köşesine ya da Dost’un önüne verirler. En çok dergi daima Turhan’dadır. Metin Yurdanur’un bronzdan döktüğü İnsan Hakları Anıtı’nın karşısında Nuriye bekler bir elinde hırkayla. Öteki elinde, İmge poşeti, içinde Yusuf ile Menofis. İlk baskısını merak eder. Hırka, soğuk günlerde anıtındır. Ankara, yılın on üç ayında soğuktur.

Orada 22 yaşına basmış, Esat Caddesi Hacıyolu Sokak 3/A adresinde mukim bir dergi vardır ve idarehanesinde, Kudret Emiroğlu sayfalara eğilmiş aydınger provasından yazı tashih ediyordur. Hoca sakallarını kesmemiştir, değil mi?

“[Bayezid] Timur’la yaptığı Ankara Meydan Muharebesi’ni, eski derebeylik devrinin dönmesini isteyen bazı anasırın ihaneti yüzünden kaybetti ve esir düştü. Son derece hassas, izzetinefis sahibi bir şövalye olduğu için esarete tahammül edemedi, intihar etti, esareti ve ölümü 1402 yılındadır. Bursa’daki camiinin yanındaki türbesinde yatar.” (Reşat Ekrem Koçu, Tarihimizde Kahramanlar, Doğan Kitap, 1. Baskı: Ocak 2005.)

Ankara’da hangi dolmuşa binerseniz binin, Güvenpark’a gidersiniz. Orada, bir dolmuşçunun bozuk saatini görmüştüm. On biri elli dokuz geçiyordu. İnsanlar, parklarda biteviye konuşuyorlardı.