Politika

Maside Ocak, gözaltında kaybedilişinin 33. yılında Hayrettin Eren'i yazdı

'Tutunduğum mezar taşı, ağaç hiçbiri tutamıyor beni... Gözsüzdüm, elsizdim, sözsüz kaldım'

22 Kasım 2013 20:35

Ankara

Gözaltına alındıktan 55 gün sonra kimsesizler mezarlığında bulunan Hasan Ocak’ın kızkardeşi Maside Ocak, Hayrettin Eren’i kaleme aldı.  Eren, gözaltında kaybedilişinin 33. Yılından bir gün önce, Eren ailesi, Cumartesi Anneleri,  İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Kayıplara Karşı Komisyon, insan hakları savunucuları ve Hayrettin Eren’in dostlarının katıldığı anmada Eren’in ve tüm kayıpların akıbetinin öğrenilip, sorumluların yargılanması talepleri yinelediler. Maside Ocak’ın, yazısı şöyle:

 

Cumartesi Meydanından kanatlanan mezar düşü!

 

Firari gezintilere çıkmış anıların sıcaklığı, dayanılmaz özlemi, nerede olduğunu bulamamanın katlanılmaz kahrı ama en çok en çok da kaybedene duyulan o büyük öfkenin gel-gitleriyle dondu sesim.

Saraçhane'deki Haşim İşcan geçidinden 21 Kasım 1980'de, yani darbeden hemen sonra gözaltına almışlardı Hayrettin'i. İşkence merkezinde tezgâha yatırılmışken, Elmas Anne bir an olsun ayrılmamıştı kapının önünden.

Gözaltında kaybedilişinin 33. yılını geride bıraktığımız şu günlerde; hiç tanımadığım, sesinin tınısına konmadığım ama bin yıldır tanıdığım, ellerini değil düşlerini tuttuğum Hayrettin Eren'in mahallesine götürdü beni İkbal abla.

Basmacı Ruşen sokakta 7 numaralı evin önünde sıra sıra dizilen çiçek saksılarının her biri, sanki Hayrettin'den uzak geçirdiğimiz yıllar gibi dizilmişti kapının önüne. Önce çiçekleri tutmak, sonra 7 numaralı kapıdan içeri girip duvarlarına sinen Hayrettin'in suretini görmek istedim. Yok olmaz, yalnız gelmeliyim diye arkamı döndüğümde bakamadım İkbal Eren'in yüzüne. Utandım yine mezarım var diye...

Okula gittikleri yolu, 1 Mayıs’tan bir gün önce evi basan polise yakalanmamak için atladığı pencereyi gördükçe taştı gözlerim.

Yıllarca top oynadığı saha şimdilerde tünel inşaatı yüzünden kullanılamaz halde, okul ve mahalle arkadaşlarıysa spor kulübünü miras gibi korumaya çalışıyor, Hayrettin'se kayıp...

O'nun dokunduğu duvarlara, sokaklara dokundukça ıssızlaştı ellerim. Gözsüzdüm, elsiz kaldım...

Kasımpaşa'nın kimsesizler mezarlığına yaklaştığımızda çırpındı yüreğim, "acaba Hayrettin burada olabilir mi! Bir işaret verebilse keşke!" diye düşünürken, mezar aralarında bulduk kendimizi. Bu ülkede kimliksiz gömülenlere Kasımpaşa mezarlığında ne yapılmış, görmek istedik. Bir, üç, onbeş, otuziki... Sadece köpekler duydu sesimizi, bizde onları. Sanki ne aradığımızı anlamış gibi havlayarak aşağı koştu, kayboldu mezarların arasında. Sadece numaradan ibaret olan mezarları arıyorduk, bir numarası bile olmayan mezarları.

"Aşağı gel" dedi İkbal abla... Çağırdığı yöne ben mi gittim, aşağı doğru yuvarlandım mı bilemedim. Üstünde kemik parçalarının olduğu bir mezar, yanındakiyse numarasız... Onun altındakilerde numarasız... Biri sanki kazılmış, içinden birşeyler çıkarılmış gibi duruyor. Altınşehir kimsesizler mezarlığı ve kulaklarımdan silinmeyen bir ses çınladı; "bu mezarlarda numara yok ki! Bu mezarlar kime ait!" insana saygı duymayan bir sistemin, ölüye de saygı duymaması neden her seferinde şaşırtır ki böyle, neden alışamaz insan buna!

Tutunduğum mezar taşı, ağaç hiçbiri tutamıyor beni... Gözsüzdüm, elsizdim, sözsüz kaldım...

"Umut" muydu bizi oraya götüren yoksa "öfke" mi?

"Umut" muydu yoksa bekleyişe isyan mı?

"Belki"lerle yaşamanın içimize doldurduğu belirsizliğin izini sürdük. Galatasaray'dan kanatlandırdığımız düşün peşine düştük. Bir mezar, bir kemik parçası... Kaybedenlerin bizden sakladığı, saklayanın omuzlarına apolet takıldığı mezarlarımız...

Veli Tekin, Düzgün'ünün gömüldüğü yeri elleriyle kazıp, bulduğu bir hayvanın kemik parçasına sarılmıştı "oğlum" diye. Bizde, kime ait olduğunu bilmediğimiz mezarların arasında mezar özlemi büyüttük içimizde.

Anıların kıyısında bir ince hüzün sonrası.

33. yılı geride bırakırken; biraz çocuk, biraz muzip ama hep insan, ama hep koruyan, seven Hayrettin Eren'le dopdolu aktı zaman. Hasköy'de, Kasımpaşa'da, Keçeci Pirim mahallesinde, Basmacı Ruşen sokakta, topun arkasından koştuğu o sahada ama en çok da 7 numaralı evin önünde kanatlanıyor Hayrettin'in anıları, yarına ulaşmak için.

Biz Cumartesi meydanının insanları 23 Kasım cumartesi günü, 452. Haftamızda Hayrettin Eren için buluşacağız Galatasaray meydanında. Bir kez daha "Hayrettin Eren'i unutmayın, kaybedenleri de" diyeceğiz. Biraz hüzünlü, biraz kırgın ama yine de her kaybımızın adını "UMUT"LA değiştireceğiz. Onların kaybedene direnen seslerinde kanatlandıracağız düşlerimizi.

Ya siz; Hayrettin için, tüm gözaltında kaybedilenler için bizimle Cumartesi Anneleri meydanında olacak mısınız?