İsmail Özcan / Eğitimci
(23 Mayıs 2012, Radikal)
Gerek edebiyat gerekse bilim tarihinde yazarının adıyla özdeşleşmiş kitaplar vardır. Yazarın adı anıldı mı kitabı, kitabın adı anıldı mı yazarı akla gelir. Sözgelişi Tolstoy dendiğinde Savaş ve Barış, Dostoyevski dendiğinde Karamazov Kardeşler, Darwin dendiğinde Türlerin Kökeni’nin akla gelmesi gibi Marx dendiğinde de Kapital, Kapital dendiğinde hemen Marx akla gelir. Bilim ve felsefe tarihinde üzerinde Kapital kadar tartışma, yorum ve analiz yapılan bir başka eser ise hemen hemen yoktur.
Marx-İslam paralelliği
Yine fikir ve felsefe tarihinde Karl Marx kadar tartışılan, sevenleri tarafından göklere çıkarılan, karşıtları tarafından yerin dibine batırılan bir düşünce adamı daha göstermek çok zordur. İster sevilsin ister karşı olunsun, Marx’ın fikirlerinin hareket noktasının insani ve ahlaki olduğuna şüphe yoktur. Marx, kendi döneminde üretim, emek, sermaye, mülkiyet, kâr, sömürü, artıdeğer gibi kavramlarla ilgili kapsamlı analiz ve yorumlar yapmış; bunlardan hareketle ekonomik ve toplumsal olay ve gelişmelerin gelecekte nasıl şekilleneceği konusunda evrensel ölçekte kehanetlerde bulunmuştur. Marksistlerin büyük çoğunluğu itiraz etse de bu kehanetlerin çoğunda yanılmıştır. Fakat bu yanılma, onun iyi niyetini, başta ekonomi olmak üzere her alandaki sömürünün ne kadar büyük bir ahlaksızlık ve insan hakları ihlali olduğunu ilan edip buna karşı başkaldırışının haklılığını gölgelemez.
Marx, bir Avrupalı olduğu için, Hıristiyan âleminde enine boyuna sınırsız biçimde tartışılmıştır. Bu tartışma, eski canlılığını korumasa da bugün de devam etmektedir. Marx ve Kapital üzerine yüzlerce kitap yazılmıştır. İslam dünyasında ise Marx üzerine hep sübjektif değerlendirmeler yapılmış, şahsına ve görüşlerine daima önyargıyla yaklaşılmıştır. Bozgunculukla, din düşmanlığıyla, toplumsal savaş körükleyiciliğiyle suçlanmıştır.
Onun felsefesini, toplumsal ve ekonomik analizlerini ve öngörülerini İslam idealleriyle karşılaştıran Müslüman düşünürlerin büyük çoğunluğu, Marx’ı mahkûm eden sonuçlara ulaşmıştır. Çok az sayıda Müslüman düşünür, İslami esaslarla Marx’ın düşünceleri arasında bazı paralellik ve örtüşmeler keşfetmiştir. Bunlardan biri de Pakistan’ın büyük evladı Muhammed İkbal’dir (1876-1938). İkbal’in, Marx’ın en büyük ve tanınmış eseri Kapital için ‘Cebrailsiz kutsal kitap’ ifadesini kullanması, İslam dünyasından yapılmış en çarpıcı değerlendirmedir. Bu, ‘Kapital gökten inmemiş, Allah tarafından gönderilmemiştir ama sömürüye karşı açtığı savaşla, ezilenler namına yükselttiği isyanla onlar gibi kutsaldır’ demektir. Kapital, Batı dünyasında da çok sayıda hayranlığa, takdir ve tebcile konu olmuş, ancak orada bile ona bu yükseklikte bir paye veren olmamıştır.
Muhammed İkbal, Pakistan’ın Mehmet Akifi’dir. Aynı yıllarda doğup ölen bu iki şair ve mütefekkir arasında din, vatan, medeniyet, haksızlığa karşı isyan ve adalet arayışı, çağdaşlık anlayışı açısından birçok benzerlik vardır. İkbal’in Kapital için böyle bir söz söylemesi, onun, ezilenlerin ve sömürülenlerin İslami terminolojiyle mustazafların acısını ne kadar derinden hissettiğinin de bir kanıtıdır.
Dini anlama yaklaşımı
Marx, fikir ve felsefe tarihinde söylediği bazı sözler yüzünden düşmanlıklara hedef olmuş insanlardan da biridir. Onun bu anlamdaki sözlerinden biri de ona bütün dinlerin inananlarının düşmanlıklarını kazandıran “Din halkın afyonudur” sözüdür. Bu söz, inananlar tarafından Marx’ın kastetmediği manada, yani din karşıtlığı ve düşmanlığı olarak anlaşıldığı gibi, Marksistlerin büyük çoğunluğu tarafından da dindarlarla aynı paralelde anlaşılmıştır. Bağlamından koparılan her söz, kastedilenden yüzde yüz farklı anlam ifade edebilir veya amacının tam tersi anlamda yorumlanabilir. “Din halkın afyonudur” sözü, bunun en göz alıcı örneğidir. Bu sözün yer aldığı metnin tamamı şöyledir:
“Dinsel sıkıntı, hem gerçek sıkıntıların bir dışavurumu hem de gerçek sıkıntılara karşı bir protestodur. Din, ruhsuz bir dünyanın ruhu olduğu gibi, ıstırap içindeki yaratığın feryadı ve kalpsiz bir dünyanın kalbidir. Din halkın afyonudur.” (K. Marx, Hegelci Hukuk Felsefesinin Eleştirisi, Giriş).
Bu, ‘Din kurumu olmasa kapitalizmin para, kâr ve çıkar uğruna yönelttiği zulümlere karşı insanlar dayanacak gücü kendinde bulamazdı’ demektir.
Onun şu sözü de bu metinde geçen anlayışı doğrular niteliktedir: “Burjuvazi, dini şevki, tanrısal coşkunlukları, bencil hesapların buzlu sularında boğdu.”
Bu ifadeler göstermektedir ki Marx’ın dine yaklaşımı, aydınlanmacı filozoflar gibi alerjik ve reddedici değil, anlama amaçlıdır. Ate bir insan olarak tanınan ve tarihsel materyalizmin en büyük teorisyenlerinden biri olan Marx için dinin aile, hukuk gibi bir üstyapı kurumu olduğuna şüphe yoktur. Ancak her üstyapı kurumu gibi toplumsal bir realite olduğuna da şüphe yoktur.
Samimi ve bilinçli bir Müslüman olan Muhammed İkbal’in, bütün bunlardan önce Kapital’in insanlar arasındaki eşitsizliğe, adaletsizliğe, sömürüye isyan eden genel havasına bakarak Kur’an ve diğer kutsal kitaplarla bir paralellik kurduğu, ona o yüksek payeyi bu nedenle verdiği muhakkaktır.