Magazin

'Maraz Ali' de ağlarmış

Mehmet Akif Alakurt, “Bakmayın öyle sert durduğuma, aslında çok duygusalımdır. Ağlarım... Ayrıca her sabah Sünger Bob izleyen biriyim” dedi.

10 Nisan 2009 03:00

Canlandırdığı karakterlerin aksine çok duygusal, sık sık ağlayan ve çocuksu biri olduğunu söyleyen Mehmet Akif Alakurt, “Bakmayın öyle sert durduğuma, aslında çok duygusalımdır. Ağlarım... Ayrıca her sabah Sünger Bob izleyen biriyim” dedi.


Bakmayın sert durduğuma Sünger Bob izleyen biriyim

Ekranların sert, karizmatik delikanlısı Mehmet Akif Alakurt, hayatının bilinmeyen yönlerini Kelebek’e anlattı. Kendini, canlandırdığı karakterlerin aksine çok duygusal, sık sık ağlayan ve çocuksu biri olarak tarif eden genç oyuncu, “Bakmayın öyle sert durduğuma. Ben her sabah Sünger Bob izleyen biriyim” dedi.

Sanat camiasında seviliyor musunuz?
- Sevildiğimi düşünüyorum. Ben göründüğüm gibi biriyim. Hayatım boyunca hiç politik olmadım, olamam da. şu anda bulunduğum konuma bir anda gelmedim ki zaten. 30 yaşındayım ve arkamda koskocaman bir 10 yıl var.

Sizin kişiliğinizle ilgili, “agresif, psikopat” tarzında genel bir algı var. Canlandırdığınız karakterlerle de ilintili olabilir tabii.
- Oysa çok duygusalımdır. Ağlarım... Özellikle de araba kullanırken ağlarım. En rahat olduğum yer arabadır çünkü. Ölüm de çok ağlatıyor beni. Sevdiklerimin bir gün toprak olacağını bilmekten mutsuz oluyorum. Hayata çok teknik mi bakmak gerek yoksa duygularla mı? Bunun ikisi arasında çok gidip geliyorum.

Yanında olmasını arzuladığınız, aradığınız kadın nasıl?
- Hiç kimseyi aramıyorum...

Çünkü var...
- Bu konulara hiç girmeyeceğim. Benim özelim, bana aittir. Ben evli de olsam konuşmam.

Selin Demiratar’la bir ilişkiniz var mı, yok mu?
- Ben de “bilmiyorum” diyorum...

Anlattıklarınızdan yola çıkarsak sizin gibi birine de “bilmiyorum” demek yakışmıyor! Bir ilişki yaşanıyorsa, arkasında durursunuz sanmıştım...
- Bu başka bir şey ama...

Başka bir şey değil, can sıkıcı bir şey. Emin olun sevgilinizin de bu cevaplara canı sıkılıyordur...
- Beni tanırsa, sıkılmaz... Gerçekten bu konuyu konuşarak vakit kaybetmeyelim.

Var ya da yok diyorsunuz yani...
- Evet...

Bu da bir cevaptır aslında... Yani ‘evet var’ demektir...
- Yorum yok...

Kadınlarla diyaloğunuz iyi midir?
- Evet, çok iyidir... Çok iyi anlaşırım kadınlarla...

Kadınlar da sizi seviyor, seksi ve karizmatik buluyorlar...
- Teşekkür ederim. Bunlar göreceli kavramlar... Kendimi ekstra yakışıklı bulmuyorum. Öyle dolaşmıyorum da. Beğenmek için önce o kişiyi tanıyor olmak gerek. Görsel bir şey hissediyorlar ki beğeniyorlar, o kadar... Kim bana bakıyor diye bakmıyorum, ilgilenmiyorum.

Evlilik desem...
- Evlenmeyi çok istiyorum. Ama şimdi değil... En büyük hayalim ise 4-5 tane çocuk yapmak.

Hep böyle ağır mı takılırsınız, rollerinizdeki gibi... Yok mudur çılgınlıklarınız, çocukluklarınız?
- Öyle ağır falan değilimdir. Yerine göre, ortamına göre davranırım. Ama çok duygusal, romantik, çocuksu biriyimdir. Mesela “Sünger Bob” hastasıyımdır. Tişörtleri bile vardır bende... Her sabah 10.00’da kalkar, izlerim. Hiç kaçırmam.

‘Asıl tokat yiyen benim’

“Sıla” dizisinin kostüm şefi ve imaj danışmanı Özlem Çakır, darp ve tehdit ettiğiniz iddiasıyla size dava açtı. Hakkınızda bir yıl hapis istendi. Özlem Çakır’a vurdunuz mu?
- Hayır... Olayın içyüzünü ilk defa size anlatacağım. O, zaten sorunlu kişiliğe sahip bir arkadaştı. İlk olay dizinin daha ikinci bölümünün çekimlerinde başladı ve bu hanımefendi, dizinin ikinci bölümünde sorunlar çıkarmaya başladı. Son olayı ise 65’inci bölümde yaşadık. Düşünün yani... Bu kız, işini iyi yapmıyordu. Ayakkabılarım çamurlu geliyordu, kostümler ütüsüz geliyordu. Takım kıyafetin üzerine spor kemer getiriyor, “Bu nedir?” diye sorduğunuzda da “Ne var canım, takın!” diye cevap veriyordu. Uyarılar yaparak katlandım.

Bu olay nasıl gerçekleşti?
- Çok yoğun çalıştığımız bir gündü. Aynı mekanda üç kostüm değiştirerek çalışmam gerekiyordu. ılk kostümle sahneleri çektik. Sonra apar topar üstümü değiştirip, tekrar çekim yapılan yere gittim. Bu arada ben de giyinirken öyle aynaya falan bakmam. Hemen giyinir, çıkarım. Karşımdaki insana güvenirim çünkü. Değiştirdiğim kostümle tekrar kamera karşısına geçtim, yönetmen “Mehmet o üzerin ne öyle?” dedi. Baktım gömleğim buruş buruş. Kızı yukarı çağırdım, gelmedi, asistanını gönderdi. Ben yine “O yukarı gelsin” dedim. Asistanı da “Gelemez, işi var” diye karşılık verdi. Bunun üzerine yanına gittim ve “Bunu neden ütülemiyorsun?” dedim. “Tamam, ütüleriz” diye bir celallendi. Böyle tavır yapınca “Senin derdin ne, sorun mu çıkarmak istiyorsun?” diye sordum. Kız antidepresan ilaç kullanıyormuş meğer. Bir hışımla elimden gömleği çekip aldı, ütülemeye başladı. Ondan sonra ben “Eğer bu işi doğru düzgün yapmayacaksan çalışmayacaksın, bu son olacak” deyince bir anda bana saldırdı. Ne olduğunu anlamadan bana tokat salladı. Millet araya girdi, bunu tuttu. şoke oldum ve hemen oradan ayrıldım, seti terk ettim. Başka da hiçbir şey yapmadım. Bir hafta sonra dava açtı...

Yani siz ona vurmadınız?
- Asla. Zaten kendisinin aldığı rapor da özel bir klinikten. Ben de bugün gider, özel bir yerden rapor alabilirim. Bu zor değil...

‘Adanalı’ adını değiştirme hakkım vardı

Oktay Kaynarca’nın canlandırdığı karakter “Adanalı”, dizinin de adı... Bu sizi rahatsız ediyor mu?
- Hayır. Bu projenin ismini değiştirme hakkım vardı. Kendim istemedim. Ben de beğendiğim için dizinin adı “Adanalı” oldu. Hatta bana “Adanalı’lar” olsun dediler, kabul etmedim. Çünkü “Adanalı” dikkat çekiciydi. Benim öyle komplekslerim yoktur. Biz burada aynı projeye hizmet eden iki oyuncuyuz. Önemli olan karakterler ve projenin başarısı. Oynadığım karakterin Facebook’ta 300 bin kişilik kitlesi var.