23 Aralık 2016 18:10
Cumhuriyet yazarı Miyase İlknur, Maraş katliamının 38. yıldönümü nedeniyle "Kıyımın 38. yılında Maraş'ın kadınları" başlıklı bir yazı dizisi kaleme aldı. İlknur, "Esma Suna’nın doğumuna az kalmıştır. Saldırganlar Suna ailesinin evini silahlarla ateş altına alırlar, evin içine patlayıcı madde ve benzinli paçavralar atarlar" diyen İlknur, "Sonra evin kapılarını kazma ve baltalarla kırarak içeriye giren faşistler, evde bulanan Fidan, Ali, Fikri ve Mehmet Suna ile Musa Funda’yı kurşuna dizerler. Fazlı ile Elif Suna da sopa ve satırlarla ağır yaralanır ve öldü diye bırakılır. Esma Suna, 'Kocamı, kardeşlerimi öldürdünüz bari beni öldürmeyin hamileyim' diye yalvarır" iddiasını aktardı.
Miyase İlknur'un "Maraş'ın zalim, mazlum ve yiğit kadınları" başlığıyla yayımlanan (23 Aralık 2016) yazı dizisinin ilk bölümü şöyle:
Bu toprakların gördüğü en büyük kırımı yaşadı Maraş. K.Maraş diye yazılan ilin açılımı Kahramanmaraş olarak bilinir. O meşum olaydan sonra başındaki K. harfi Kanlı diye de okunabilir. Kuşkusuz yakın tarihimizde pek çok katliam yaşadık. Yabancısı oldukları bir şehre mihman olarak gelenlerin otel odasında benzin dökülerek yakıldığına da tanık olduk. Suruç’ta, Ankara’da, İstanbul’da, Kayseri’de hain bombalarla onlarca insanımızın katledildiğine de...
Her katliam bir insanlık suçudur. Hiç birinin acısı diğeri ile yarıştırılamaz. Ancak K.Maraş katliamı diğerlerinden farklı kılan pek çok unsur var. Ön hazırlığının aylar öncesinden yapılması, katledilecek kitlenin evlerinin önceden belirlenmesi, katliama katılacak kitleyi psikolojik olarak hazırlamak için provokatif olayların sahnelenmesi, bir hafta boyunca sürmesi, toplu bir cinnet halini yansıtması, olayın failleri arasında çok sayıda kadın olması, katillerle maktullerin çoğunlukla tanıdık hatta komşu oldukları, kurbanların savaşta bile eşine rastlanmayacak vahşetle katledilmeleri, kurbanların arasında çok sayıda kadın ve çocuğun olması Maraş Katliamı’nı diğer katliamlardan ayıran özellikler.
K.Maraş Katliamı’nın bir diğer yönü de 804 sanıklı davada 29’u ölüm, 7’si müebbet, 7’si 15-24 yıl, 259’u 5-10 yıl, 26’sı 1-5 yıl arasında hapis cezasına çarptırılmasına rağmen 1991 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Yasası nedeniyle tüm sanıklarının serbest kalması.
19-26 Aralık 1978 tarihinde meydana gelen K.Maraş Olayları ile ilgili davanın 1330 sayfalık iddianamesini bugüne kadar onlarca kez okuduk. Okumak ne kelime deyim yerindeyse hatmettik. Bizi en çok etkileyen ise bu katliamın özneleri arasında pek çok kadının olması. Kimi sanık, kimi tanık, kimi mağdur kimi de katliam mağdurlarının koruyucusu, kalkanı olmuş kadınlar.
Hiçbir ırk, hiçbir millet, hiç bir inanç, hiç bir şehir hakkında genelleme yapılamayacağı gerçeği bu olayda da ortaya çıkıyor. Katliam sırasında saldırganlara “Aha bu ev de Alevi, sağ koymayın öldürün” diyerek saldırgan gruba rehberlik yapan ya da saldırıya uğramış komşularının evini talan eden, saldırganlara evlerinden satır, tahra, tenekelerle gaz taşıyan kadınları da görüyoruz, “öldürecekseniz ikimizi aynı anda öldürün” diye kocasının üzerine atlayan, “Beni öldürün ama çocuklarıma dokunmayın” diye katillere yalvaran, hunharca katledilen kadınları da.... Bir de komşularını evinde saklayan, saldırgan grup geldiğinde de “Onlara dokunmayın, ne istiyorsunuz komşularımdan” ya da “ Benim komşularım gâvur değil Müslüman, hadi gidin işinize” diye posta koyan şövalye ruhlu kadınlar var eli öpülesi.
Maraş Katliamı Davasında yargılanan 804 sanıktan 54’ü kadın. Bunlardan 36 kadın sanık yeterli delil bulunmadığından ya da tek tanığın ifadesi ile suçlandığından beraat ediyor. Firari 68 sanıktan iki firari kadın sanık bulunup sorgulanamadığından davadan tefrik ediliyor. Dokuz kadın sanık hakkında 6 yıl ağır hapis, dört kadın sanık hakkında ise 2 yıl hapis ve 50 TL para cezası veriliyor.
Katliamın yaşamını yitiren 111 kişiden 17’si kadın. Ölenlerin isimlerine bile yer verilmedi dönemin gazetelerinde. İddianamenin sararmış sayfalarında yer aldılar sadece. Bir de köylerindeki mezarlıklarda dikilen beyaz mermer taşların üzerlerinde. O bile şüpheli, zira kaledilenlerin büyükbir kısmı belediyenin Şeyh Adil Mezarlığı’na toplu gömülmüşler. Hiç olmazsa biz anılarına saygı gereği katledilen 17 kadının isimlerini zikredelim: Güllü Ergönül, Fatma Baz, Zeynep Aydoğan, Döndü Ünver, Zühre Ünver, Kezban Usta, Hatice Yılmaz, Gülsen Un, Hatice Görür, Gülsüm Akırmak, Zeynep Nergiz, Sebahat İşbilir, Elif Balta, Esma Suna, Fidan Suna, Fatma Bilmez ve Cennet Çimen.
Bir de kocasını, çocuğunu, kardeşini, anasını, babasını ya da torunlarını kaybetmiş mağdur kadınlar var. Yakınları gözleri önünde hunharca katledilen bu kadınlar, olayın travmasını aradan geçen 38 yıla rağmen atlatabilmiş değiller. O vahşet tablosu düşünüldüğünde ölenler mi daha şanslı yoksa yakınlarının boğazlanmasını izlemek zorunda kalanlar mı diye de düşünmeden edemiyor insan.
Maraş katliamında mazlum ve zalim kadınlar çoğunlukla birbirlerini tanıyorlardı. Aynı mahallenin, aynı sokağın insanlarıydılar. Komşuydular. Belki birlikte damda tarhana yaptılar, erişte kestiler. Düğünde kol kola halay çektiler. Peki ne oldu da böyle bir vahşetin faili ve kurbanı oluverdiler? Bosna’da, Kosova’da ne olduysa Maraş’ta da o oldu. Yıllarca planlı bir şekilde kin tohumları ekildi ve o tohumlar göğerince de hasat başladı.
Ölen kadınlar arasında iki isim Esma Suna ile Cennet Çimen, katliamın adeta sembolü oldu. Esma Suna 8 aylık hamile genç bir gelin. Cennet Çimen ise 80’lik gözleri görmeyen bir nine.
Esma Suna’nın doğumuna az kalmıştır. Saldırganlar Suna ailesinin evini silahlarla ateş altına alırlar, evin içine patlayıcı madde ve benzinli paçavralar atarlar. Sonra evin kapılarını kazma ve baltalarla kırarak içeriye giren faşistler, evde bulanan Fidan, Ali, Fikri ve Mehmet Suna ile Musa Funda’yı kurşuna dizerler. Fazlı ile Elif Suna da sopa ve satırlarla ağır yaralanır ve öldü diye bırakılır. Esma Suna, “Kocamı, kardeşlerimi öldürdünüz bari beni öldürmeyin hamileyim” diye yalvarır. Sopa ve satır ve şiş darbelerinden o da nasibini alır. Karnındaki bebeği kurtarmak için can havliyle sokağa fırlar. Ancak arkasından bu kez ateş ederek Esma’yı yere düşürürler. Öldü sanılarak bırakılır. Bir komşusu Esma gelini sırtlayarak Devlet Hastanesi’ne götürmeyi başarır. Doktorlar Esma’nın yaralarının ağır olduğunu görür ve “bari bebeği kurtaralım” diye sezaryenle bebeği çıkartılar. Operasyon sırasında doktorlar gözyaşlarını tutamaz. Zira annesinin karnına aldığı darbeler nedeniyle bebek de annesi gibi ölmüştür.
Bebeğin anne karnından çıkarıldığı anın resmi Maraş katliamını anlatan resimler arasında ilk akla geleni. Sedat Ergin, yıllar sonra o bebeği anne karnından çıkaran gözü yaşlı doktoru bulup konuşturdu.
Esma Suna’nın kaynanası Elif Suna, mahkemede o gün olanları şöyle anlatıyor: “23.12.1978 günü sabahı “dükkanlar tahrip edildi” diye haber gelince önce arabayla çocuklarımla birlikte eşim Musa Suna’nın dükkânına bakmak üzere Döngel sitesine gittik. Mahallenin üst tarafından 300-400 kişilik bir grup “Müslüman Türkiye, Maraş Alevilere mezar olacak” sloganları atarak geliyordu. Dönüp evimize geldik. Saat 11.00 sularında o azgın kalabalık bizim evin önüne geldi. Evin karşısındaki Milcan Gök’e ait odun deposundan bu topluluğa sopalar dağıtıldı.
Saldırganlar önce evin alt katındaki ilköğretim müfettişi Süleyman Metin’in evine taş ve sopalarla saldırmaya başladı. Sonrasında gaz döküp Metin ailesinin evini yaktılar. Süleyman Metin’i öldürdüler. Tanıdığımız Musa Funda o sırada duvardan atlayarak eve geldi. Ben camdan “İmdat!” diye bağırarak komşu kadından yardım istedim. “Siz Müslüman değil misiniz, bizi kurtarmak için niye bir şey yapmıyorsunuz?” diye sordum. Komşu kadın evimize merdiven dayayarak bize yardım etmek istedi. Ancak saldırganlar o komşu kadını da döverek evine soktular.
Saldırganlar gaza bulanmış bezleri yakıp evden içeri atıyorlardı. Evin her tarafını ateş sarmıştı. Saldırganlardan biri sürekli olarak, “Bize boş yere oyalamayın çıkın dışarı” diye bağırıyordu. Ben de “kardeşler yapmayın bu vicdansızlığı, biz de Müslümanız, yarın pişman olursunuz. Bizim ölüdürseniz de ne olacak geri kalanlarla yarın yine birlikte yaşayacaksınız” dedikçe saldırganlar, “anasını avradını s... o...su neren Müslüman senin” diye küfür etmeyi sürdürdüler.
Saat 16.00’la kadar eve saldırdılar. Sonra “Size bir şey yapmayacağız dışarı çıkın” diye bağırdıklarında kızım Fidan Suna ile yeğenim Aziz Tüzün balkona çıktıklarında Şeker Mehmet’in evinden (365 no.lu sanık Mehmet Çetintaş) yapılan atışla vuruldular. Oğlum Fikri Suna, cenazeleri banyoya taşıdı. Evin her tarafını ateş sarması üzerine çocuklarla beraber banyoya saklandık. Kocam Musa Suna da tuvalete girdi. Yakınımız Musa Suna da tuvaletin önüne yattı. Saldırganlar “bunlar banyoya saklanmışlar” diye bağırınca bu kez misafir odasına geçtik. Bu sırada eşim Musa Suna açılan ateşle başından yaralandı. Artık direnecek cesaretimiz kalmayınca teslim olmaya karar verdik.
“Teslim olacağız ama size güvenmiyoruz biz merdivenden inmeyeceğiz, siz gelip teslim alın bizi” dedim. Onlar içeri gelip bizi teslim alırken oğlum Fikri Suna “Anne yengem vuruldu” diye salondan bağırdı. Sürünerek salona girdiğimde hamile gelinim Esma Suna’nın ve kızım Fidan Suna’nın vurulduğunu gördüm. Mutfak penceresinden ateş etmişler. Çocuklar gelinimin ve kızımın cenazelerini aşağıya indirdiler. O sırada yukarı çıkan saldırganlar eşim Musa Suna’yı soruyorlardı. Tuvalette yaralı bir vaziyette saklanmış olan kocama “çık teslim ol, yavrularımız hep öldü, bir şey yapmayacaklarına yemin ettiler artık onların vicdanlarına kaldı” diye seslendim. Kocam tuvaletin kapısını aralayarak “ne istiyorsunuz, beni tanımıyor musunuz” dedi. Yeğeni Aziz Tüzün’ün cesedini içeriden çıkarmak istedim, ancak gücüm yetmedi.
Musa Funda ile Aziz Tüzün’ün cesedi içeride kaldı. Merdivenden aşağıya indiğimiz sırada Ali Uzunçay’ın başına demir bir sopa ile vurdular, oğlum Ali Suna’ya da ateş ederek yaraladılar. Yaralı oğlumun koluna girerek yolun ortasına doğru götürdük. Saldırganlar biri beni kolumdan çekiştirerek, “kimden medet umuyorsun, Ecevit gelsin sizi kurtarsın” diye sürükledi. Geri döndüğümde oğlum Ali Suna’nın ölmüş olduğunu, saldırganlar da oğlumun cesedine sopalarla vuruyorlardı. Saldırganlar üç oğlum Fikri, Mehmet ve Fazlı Suna’yı alarak sağ tarafa götürdüler kadınları da komşumuz Cuma Kahya’nın evine soktular. Gelinim Esma Suna’yı hastaneye götürdüler. O da karnındaki bebeği de ölmüştü.”
Cennet Çimen, Maraş katliamının en yaşlı maktulü. Saldırganlar mahalledeki diğer evleri yakıp yıkarken tek gözü hiç görmeyen diğer gözü ise çok az görebilen Cennet Nine, “Ne oluyor?” diye dışarı fırlar. Feryat seslerini duyunca da çevreden imdat ister. Katiller, “Gel nene gel biz seni kurtaracağız” diyerek kolundan tutup bahçeden sokağa çıkarırlar. Sokakta yere yıktıkları 80’lik kadının ayaklarından sürüterek boş bir evin bahçesindeki helaya götürürler. Cennet Nine’nin feryatlarını duyan mahalleli korkudan imdadına gidemez. Cesedini bulduklarında iki gözü tornavida ile oyulmuş. Başı hela çukuruna sokulmuş, üzerine de yanmış bir at arabasının kasası yığılmıştır. İddianamede oğlu Hasan Çimen, tanık Fatma Kara ve Dilber Yılmaz bu hazin tabloyu ayrıntıları ile anlatmaktadır.
© Tüm hakları saklıdır.