Manchester Arena'da Pazartesi gecesi bir intihar bombacısı 22 kişiyi öldürdü, çok daha fazlasını da yaraladı. Peki kalabalık kamusal alanları terör saldırılarından korumanın bir yolu var mı?
Terörle mücadele uzmanları kalabalık alanları koruma konusunda, güvenliği bir soğanın halkaları olarak düşünmemizi isterler.
Soğanın ortasında hedef vardır: Bir hükümet binası, askeri üs, alışveriş merkezi veya başka bir kamusal alan.
Soğanın dış halkaları ise saldırganın geçmesi gereken engeller gibidir.
Saldırın önündeki en bariz engeller fiziksel olanlardır: Dubalar, kapılar, keskin virajlar gibi araçla saldırı düzenlenmesini engelleyebilecek öğeler.
Bunlar etkili olsa da maalesef tehdidin kalabalık kamusal alanlar gibi daha kolay hedeflere yönelme potansiyeli bulunuyor.
Ariana Grande konserindeki gibi saldırıları engellemek için ne yapmak gerektiğini kestirmek zormuş gibi gözükebilir.
Her an hareket halinde olabilen bir intihar bombacısına karşı nasıl bir güvenlik önlemi alabilirsiniz?
Her saldırıyı durdurmak imkansız olsa da Manchester Arena'daki saldırı, fiziksel engellerin dışında da önlemler almanın önemini ortaya koyuyor.
Orada soğanın dış katmanları diyebileceğimiz güvenlik önlemleri zaten mevcuttu.
Saldırıları daha zor hale getirmek için yapılan değişikliklerden biri, bomba yapımında kullanılabilen bazı gübre ve kimyasal maddelerin satışını sert bir şekilde denetlemek.
Bazı kimyasallar ve ilaçlar yalnızca bunun için belgesi bulunan bireyler tarafından alınabiliyor.
Terörle mücadele birimleri mağazalara bu maddeleri güvenli bir şekilde saklama konusunda tavsiyeler de veriyor.
Şirketler çalışanları ve müşterilerinin güvenliklerini nasıl sağlayabilecekleri konusunda da yardım alabiliyor.
Çalışanları eğitmek, güvenlik araçlarını öğretmek ve güvenliği öne çıkaran pratikler edinmek bir işyerinin terör tehditlerine yanıt verme yeteneğini önemli ölçüde artırabilir.
Stadyumların da dahil olduğu çeşitli mekanlara eğitim veren Argus Projesi geçen yıl hükümet tarafından uygulamaya koyulmuştu.
İşyerlerini müşterilerini tanımak için cesaretlendiren ve onlara sorular sormaya teşvik eden başka programlar da yürürlükte
Bu yaklaşım tarzı etkisini, yüzlerce kişiyi öldürmeyi planlayan beş erkeğin yakalanmasında göstermişti.
Bir depodaki görevli, büyük bir çuval dolusu gübreden şüphelenerek polise haber vermiş, polis de gübreyi kedi dışkısıyla değiştirmişti.
Bu tür pratikler etkili olsa da terör saldırısı düzenlemeye kararlı kişilerin fark edilmeyeceği vakalar da her zaman olacak ve oluyor.
Norveçli aşırı sağcı Anders Breivik, 2012 yılında 77 kişiyi öldürürken kullandığı bombaları yapmak için kullandığı kimyasal ve gübreler yasal yollarla alabilmişti - çünkü kendisi bir çiftçiydi.
Terör saldırısı düzenlemek isteyenlerin yöntemlerini ve hedef seçimlerini değiştirebilmesi güvenlik sistemimizi temsil eden soğanın dış halkalarının da aynı hızda adapte olmasını gerektiriyor.
Terörle mücadele kampanyaları bunu sağlamak için insanlardan şüphelendikleri faaliyetleri bildirmelerini talep ediyor.
Bu kampanyanın da etkisi kanıtlanmış durumda.
Örneğin trende seyahat eden bir yolcu, seyahati sırasında bir diğer yolcunun patlama videoları izlediğini fark ettikten sonra endişelerini yetkililerle paylaştı.
Sonrasında yürütülen soruşturma ise adamın ulusal güvenliğe tehdit oluşturduğunu ortaya çıkardı.
Kamuoyunu bir saldırı durumunda ne yapmaları gerektiği konusunda bilgilendiren "Kaç, saklan, söyle" kampanyası gibi kampanyalar da insanların saldırı anındaki farkındalığını önemli ölçüde artırıyor.
Son olarak terör saldırısı düzenleyenlerin mantığını anlamak da önemli.
Bu tür saldırılar düzenleyenler korku, belirsizlik ve öfke yaratmayı umuyorlar.
Davranışlarımızı değiştirmemizi, güvenlik hizmetlerine, hükümete ve son olarak da birbirimize güvenimizi yitirmemizi istiyorlar.