*Mahfi Eğilmez
Ortaokul ve Lise’de iyi bir öğrenci değildim. Hiç sınıfta kalmadan geçtim ama özellikle matematikten hemen her yıl bütünlemeye kalarak ve özel ders alarak geçebildim. Nedendir bilmiyorum ama matematiği sevmemiştim. Belki ilk matematik hocamızın iyi anlatamaması, belki matematiğin, özellikle cebir ve geometrinin, yaşamda ne işe yarayacağının iyi anlatılmaması veya benim kafamda canlandıramamdı nedeni. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne (Mülkiye) girdiğimde matematik okuyacağımı bilmiyordum. İlk yıl istatistik dersi vardı. O, bana çok da zor gelmemişti. Üçüncü sınıfta matematik dersi seçmeli dersti. O sınıfa geldiğimde iktisat dersinin matematiksiz olmayacağını görmüştüm. Özellikle o dönemde matematiksel iktisat ve ekonometri bütün dünyada başlıca analiz aracı haline gelmişti. Dersi seçmeye karar verdim. İlk iki yıl oldukça iyi bir öğrenciliğim olmuştu. Babam da benim lise sonrası yakaladığım bu başarı düzeyine çok şaşırmış, sevinmişti. Ama matematiği seçeceğimi söylediğimde bana “oğlum iyi düşün, matematikten sorunlar yaşamıştın ama tabii yine de karar senin” dedi. Ben kararlıydım ve dersi seçtim.
Dersin hocası (o zaman doçent olan) Tuncer Bulutay’dı. Hocadan iyi not almak kolay değildir diyordu üst sınıftakiler. Ben iyi not tuttuğum için benim notlarımdan yararlanmayı düşünen birçok arkadaş ta dersi seçti. İlk derse Tuncer Hoca girdiğinde sınıfa bir baktı ve “bu kadar kişiyle matematik dersi yapılmaz” dedi. Hatırladığım kadarıyla dersi seçmiş olan yaklaşık 60 – 70 kişi vardı. Sonra arkasını döndü ve tahtaya Taylor Teoreminin ispatını yazdı.[i] Yazdığı karma karışık formüller ve denklemler bütün tahtayı kaplamıştı. Yazması bitince bize döndü: “Bunu çalışın, ikinci derste bu konuyu tartışacağız” dedi ve çıktı. Hoca sınıftan çıkar çıkmaz müthiş bir karmaşa yaşandı. Sınıfın neredeyse dörtte üçü öğrenci işlerine koşup matematiği bırakıp yerine başka bir seçimlik ders seçti. Tuncer Hoca ikinci dersin başında sınıfa girdiğinde sınıfta yirmi kişi kalmıştı. “Nereye gitti geri kalanlar?” diye sordu ama yanıtını biliyordu, muhtemelen önceki yıllarda da aynı şey olmuştu. “Şimdi oldu işte, matematik dersi en çok yirmi kişiyle yapılır” dedi ve tahtayı silerek derse başladı.
Bütün yaşamım boyunca hiçbir derse Tuncer Hocanın matematik dersine çalıştığım kadar çalışmadım. Hem matematiği öğrendim hem de İngilizcemi geliştirdim. Hiç okumadıysam en az yirmi İngilizce matematik kitabı okudum. Babam benim matematiğe bu denli hırsla sarılışımı şaşkınlıkla karşılıyordu ama eminim yine de benim dersten geçeceğimden kuşkuluydu. Yılsonunda sınavdan on üzerinden 8,5 aldım. Bu notu sınıfta yalnızca üç kişi almıştı, biri bendim. Babam da en az benim kadar sevinmişti. Bu ders sonraki yaşamımda benim konulara analitik bir gözle bakmamda, neden – sonuç ilişkilerini doğru kurmamda çok etkili oldu. Sonra Tuncer Hocanın bütün kitaplarını ve makalelerini okudum. Yazdıklarından çok şey öğrendim ama en önemlisi analitik yaklaşımın ne olduğunu anladım.
Mülkiye’den mezun olduktan sonra sınavlara girdim. Milli Eğitim Bakanlığı’nın yurtdışı doktora sınavını ve Maliye Müfettiş Muavinliği sınavını kazandım. Maliye Müfettişliğiyle birlikte doktora yapma düşüncesi ağır bastı. Maliye müfettişliğine başladım. O sırada Mülkiye doktora sınavı açtı. O zaman isterseniz yüksek lisans, isterseniz doğrudan doktora yapabiliyordunuz. Sınavları ayrıydı. Ben doktora sınavına girecektim. Dilekçemi vermek için okula gittiğimde Tuncer Hocayla karşılaştım. Ne yaptığımı sordu, maliye müfettiş muavinliğini kazandığımı ve göreve başladığımı bir yandan da doktora yapacağımı söyledim. İktisat dalında doktora programının yöneticisiydi yanlış hatırlamıyorsam, bana dedi ki: “Maliye müfettişliği de doktora da ciddi işlerdir. İkisi bir arada yapılamaz. Eğer doktora yapmak istiyorsan sana birlikte burs arayalım, yok eğer maliye müfettişi olmak istiyorsan o işi hakkıyla yap.” Bu söze bozuldum ama hocayı da dinledim ve doktoraya başvuruda bulunmadım (doktoramı yıllar sonra Gazi Üniversitesi’nde yaptım.) Maliye müfettişliğinin turneleri falan başlayınca hocaya hak verdim. Son derecede haklıydı. Şimdi askere gitmemek için ya da iş bulamadığı için yüksek lisans yapanlara gösterilen hoşgörü bu derecelerin de gözden düşmesine neden oldu. Keşke herkes doktorayı Tuncer Hoca kadar ciddiye alsaydı.
12 Eylül darbesi birçok hoca gibi Tuncer Hoca’nın da okuldan uzaklaştırılmasına yol açtı. Tuncer Hoca bu karar çok üzüldü. 1402’likler denilen bu okuldan uzaklaştırılmış öğretim üyeleri için sonradan af çıkarıldı ve okullarına dönüşlerine izin verildi. Tuncer Hoca, bu affı kabul etmedi. Tahminimce “affetmesi gereken biziz siz değil” diye düşündüğü için geri dönüş hakkını kullanmadı ve emekli oldu.
Tuncer Bulutay, yaşamını onurlu ve ilkeli bir insan olarak tamamladı ve öğrencilerine örnek oldu. Ardından bu kadar ağıt yakılması yalnızca matematiksel iktisadı iyi öğrettiğinden ya da iktisat makalelerinin beğenilmesinden değil, günümüzde böylesi onurlu insanın az bulunur olmasındandır.
[i] Taylor teoremi, türevi tanımlı bir fonksiyona, bir nokta çevresinde katsayıları yalnızca fonksiyonun o noktadaki türevine bağlı polinomlar cinsinden bir yaklaştırma dizisi üreten bir sonuçtur.
*Bu yazı Mahfi Eğilmez'in kişisel blogundan alınmıştır