Ekonomi

Mahfi Eğilmez’in 26. kitabı yayımlandı: Yeni Ekonomi, 21. Yüzyıla Özgü Yaklaşımlar

“Bu kitap, küreselleşmeyle birlikte birbirlerine daha çok benzeyeceği düşünülen ama tam tersi gelişmelere sahne olan farklı ekonomilere tek tip bir ekonomi politikası elbisesi giydirmek yerine her bir ekonominin farklılığına göre yeniden birer elbise dikilmesi gerekliliğini göstermeyi amaçlıyor…”

Dr. Mahfi Eğilmez

10 Nisan 2024 14:58

T24 Ekonomi

Türkiye’nin önde gelen iktisatçılarından, kamuda ve özel sektörde üst düzey yönetsel görevler üstlenen, teori ve uygulama birikimiyle çok sayıda makale ve kitap yazan Dr. Mahfi Eğilmez’in son kitabı “Yeni Ekonomi / 21. Yüzyıla Özgü Yaklaşımlar” başlığıyla yayımlandı.

Eğilmez kitabında, “sistem ve paradigma değişirken, yaşam yenilenirken teorilerin eskide kaldığının” altını çizerek, “her bir ekonominin farklılığını gözeten yeni birer elbise dikilmesi gerektiği” üzerinde duruyor.

Ekonominin yanı sıra Hitit tarihi üzerine çalışmaları, öykü ve romanlarıyla da bilinen Mahfi Eğilmez’in 26. kitabı, “Yeni Ekonomi / 21. Yüzyıla Özgü Yaklaşımlar” adıyla Remzi Kitabevi yayınları arasında çıktı.

İktisadi yaklaşımlarını, özetle, “Ekonomik görüşüm merkezdedir. Piyasa ekonomisinin üstünlüğüne inanırım. Ama bu kabulüm ‘bırakınız yapsınlar’ felsefesi kadar liberal değildir. Gerektiğinde devletin piyasayı yönlendirmesinden yanayım. Özellikle emeğin korunması, tekelci eğilimlerin kırılması, karaborsa oluşmasının önlenmesi, tefecilikle mücadele, rekabetin sürdürülmesi gibi konularda devletin işe karışmasından yanayım. Bununla birlikte devletin müdahalesinin piyasanın genelini korumaya yönelik olması gerektiğini, kimseye ayrıcalık sağlamaya yönelik olmaması gerektiğini savunurum. Serbest piyasa düzeninden yanayım ama bunun başıbozuk piyasa anlamına gelmemesi gerektiğini düşünürüm” sözleriyle ifade eden Mahfi Eğilmez, son kitabında eski-yeni ekonomi karşılaştırması yapıyor, küreselleşmeyle biçimlenen yeni dünya düzenini analiz ediyor, farklı durumlar/ülkeler için farklı ekonomik yaklaşımların gereğine işaret ediyor ve Türkiye ile dünyayı 21. yüzyıl parametreleriyle değerlendiriyor.

“Popülist dürtülere kapılmadan…”

Kitabın arka kapağında okura şu ifadelerle sesleniliyor:

"Klasik ekonomik yaklaşımlara farklı bakış ve krizlere karşı yeni çözümler...
Küreselleşme ve ardından gelen Küresel Kriz, mevcut ekonomik bakışın dünyada olan biteni açıklamakta yetersiz kaldığını âdeta gözümüzün içine soktu. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında giderek belirginleşen farklılıkları kavrayamayan ve bu nedenle de duruma özel yaklaşımlar sunamayan ekonomi politikaları, özellikle gelişme yolundaki ülkelerin yaşadığı sorunlara çözüm getiremez oldu. Bu kitap, her ülkenin, popülist dürtülere kapılmadan, bilimin ışığında kendi koşullarına uygun ekonomi politikaları geliştirmesi gereğini ortaya koyuyor.”

Önsöz: Yeni oluşumlara uygun ekonomik bakış açıları

Dr. Mahfi Eğilmez, önsözde, kitabı için şu sunumu yapıyor:

Küresel Kriz, ana akım ekonomi teorisi olarak kabul edilen Neoklasik-Keynesyen ekonomi teorisinin yetersiz olduğunu yadsınamaz bir biçimde gösterdi. Teorinin ‘rasyonellik varsayımının’ pek de geçerli olmadığı, ‘marjinal eğilimler yaklaşımının’ gerçekleri tam olarak kavramadığı, tam rekabet piyasasının hatta sadece rekabet piyasasının hiç var olmadığı hep bilinen ama görmezden gelinen sorunlar olarak halının altına süpürülmüştü. Küreselleşme ve ardından gelen Küresel Kriz artık mevcut ekonomik çerçevenin dünyada olan biteni açıklamakta yetersiz kaldığını âdeta gözümüzün içine soktu.

Mevcut ana akım makroekonomi teorisi pek çok yönden kusurlu görünüyor. Her şeyden önce mikroekonomiden devralarak kullandığı rasyonellik varsayımının bugün artık geçerli olmadığı ya da ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre ciddi farklılıklar gösterdiği görülebiliyor. Bu durumda olaylar karşısında insanlardan ve kurumlardan rasyonel davranış beklemek ve bir teoriyi buna göre yapılandırmak rasyonel olmayan bir yaklaşım halini alıyor.

Aslında ölçümleri marjinal eğilimlere göre yapmak (örneğin marjinal tüketim eğilimi ya da sermayenin marjinal verimliliği) bir anlamda rasyonel davranış kabulünün devamı gibi alınabilir. Rasyonel davranış, ekonomi konu olduğunda, kararını son birime göre veren tüketici veya üretici davranışı olarak anlatılır. Ne var ki gerçek yaşamda bunun tam olarak böyle olmadığını, ortalamaların çok daha fazla öne çıktığını görebiliyoruz.

Dünya şimdiye kadar iki önemli serbestleşme yaşadı. Bunlardan ilki ticaretin serbestleşmesiydi ve sonuçta serbest dış ticaret sistemi küresel bir sistem halini aldı. Her ne kadar uluslararası ticaretin önünde gümrük vergisi ve diğer bazı kısıtlamalar olsa da uluslararası ticaret günümüzde serbestçe yürüyor. Uluslararası ticaretin serbestleşmesi büyük ölçüde sanayi devrimi sonrasında ortaya çıktı. O zamana kadar tarım ürünlerinin ve kısıtlı sanayi ürünlerinin karşılıklı ticareti söz konusuydu. Sanayi devriminin getirdiği üretim patlaması, sanayi devrimini başarmış ülkelerin mallarını dünyaya satması için uluslararası serbest ticareti zorlamalarına yol açtı ve sonunda ticaret serbest hale geldi. Uluslararası ticaretin yaygınlaşması o zamana kadar geçerli olan klasik ekonomi modeli, ekonomik sistemi ve yeni paradigmayı açıklayamaz hale gelince neoklasik ekonomi teorisiyle güncellendi.  

Dünya ekonomisi, 1929’daki Büyük Depresyona kadar bu yeni modelle yürümeyi başardı. Büyük Depresyonla birlikte dünya yeni bir değişime girdi. Bu kez bu değişime uygun elbiseyi Keynesyen ekonomi sundu ve krizden çıkış sağlandı. Böylece Neoklasik-Keynesyen ekonomi teorisi yeni ana akım ekonomi teorisi olarak kullanılır oldu.

2008’de başlayan Küresel Kriz, sermaye hareketlerinin dünya çapında serbest bırakılmasının sonucu olarak çıktı. IMF, bütün üyelerini sermaye hareketlerini serbest bırakmaya zorlamış ve 2000’lerin başında da bu amacına ulaşmış, küresel sistemde sermaye hareketleri serbest kalmıştı. Ne var ki bu değişimin alt yapısını oluşturacak olan hukuk düzeni, denetim sistemi ve ekonomi teorisi henüz tamamlanmış değildi. Mevcut ana akım ekonomi teorisi, bu yeni oluşumu açıklayabilecek ve yönlendirebilecek araçlardan yoksundu. Bunun sonucu olarak 2008 krizi başladı ve çıkış için de Neoklasik-Keynesyen modelin geliştirdiği araçlara başvurulmaktan başka bir şey yapılamadı.

Dünyada sistem ve dolayısıyla paradigma bir kez daha değişmiş, anlayışlar farklı hale gelmiş, yaşam yenilenmiş ama teoriler eskide kalmıştı.

Bu kitap, küreselleşmeyle birlikte birbirlerine daha çok benzeyeceği düşünülen ama tam tersi gelişmelere sahne olan farklı ekonomilere tek tip bir ekonomi politikası elbisesi giydirmek yerine her bir ekonominin farklılığına göre yeniden birer elbise dikilmesi gerekliliğini göstermeyi amaçlıyor. Kitap yeni oluşumlara uygun ekonomik bakış açıları geliştirmeye yönelmiş bir çabanın özetidir.

Mahfi Eğilmez kitapları

Üretken bir yazar ve akademisyen olan Mahfi Eğilmez, 1983-2024 yılları arasında 26 kitap yazdı. Hitit tarihi üzerine incelemeleri, öykü ve romanlarıyla da bilinen Eğilmez’in yayımlanan kitapları, tarih sırasıyla şöyle:

1- Katma Değer Vergisi
2- IMF, Dünya Bankası ve Türkiye
3- Hazine
4- Light Günlük
5- Krizleri Nasıl Çıkardık? (Ercan Kumcu ile birlikte)
6- Ekonomi Politikası (Ercan Kumcu ile birlikte)
7- Anitta’nın Laneti
8- Hattuşa’dan Kaçış
9- Hitit Ekonomisi
10- Küresel Finans Krizi
11- Makroekonomi
12- Kendime Yazılar
13- Örneklerle Kolay Ekonomi
14- Mikroekonomi
15- Kamu Maliyesi
16- Ekonomide Analiz
17- Değişim Sürecinde Türkiye
18- Tarihsel Süreç İçinde Dünya Ekonomisi
19- Ekonominin Temelleri
20- Türkiye Ekonomisi
21- Inferis
22- Sahte Sultan
23- Yapısal Reformlar ve Türkiye
24- Başarısızlığa Övgü
25- Fon
26- Yeni Ekonomi

Kendi kaleminden Mahfi Eğilmez kimdir?

Dr. Mahfi Eğilmez, yaklaşık 13 yıldır, mahfiegilmez.com adresinde “Kendime Yazılar” ana başlığı altında yayımladığı internet sitesinde, hayat hikâyesini ‘genel’ ve ‘özel’ boyutlarda şu ifadelerle anlatıyor: İstanbul'da doğdum.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni (İktisat ve Maliye bölümü) bitirdim. Doktoramı Gazi Üniversitesi'nden 'Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Finansmanı' başlıklı tezi savunarak aldım.  

Maliye Müfettiş Muavini olarak başladığım kamu hizmetinde Maliye Müfettişi, Maliye Başmüfettişi, Gelirler Genel Müdür Yardımcısı (tedvir), Hazine Genel Sekreterliği Daire Başkanı, Genel Müdür Yardımcısı, Washington Büyükelçiliği Ekonomi ve Ticaret Müşaviri, Kamu Finansmanı Genel Müdürü, Hazine Müsteşar Yardımcısı, Washington Büyükelçiliği Ekonomi Ticaret Başmüşaviri olarak görev yaptım. 1997 yılının Temmuz ayında Hazine Müsteşarı olarak atandım, aynı yılın Aralık ayında bu görevden istifa ederek kamu hizmetinden ayrıldım.

Hazine'de görev yaptığım dönemlerde farklı zamanlarda olmak üzere Temsan (Türkiye Elektromekanik Sanayii A.Ş.), TEK (Türkiye Elektrik Kurumu) yönetim kurulu üyeliklerinde, YÖK (Yüksek Öğretim Kurumu) üyeliğinde, Dünya Bankası ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası guvernör vekilliği ve guvernörlüğünde bulundum.

Kamu kesiminden ayrıldıktan sonra özel kesimde, çeşitli kuruluşlarda danışmanlık, yönetim kurulu başkanlığı ve yönetim kurulu üyeliği yaptım. İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde, Kadir Has Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak ders verdim. Yeni Yüzyıl ve Radikal gazetelerinde köşe yazıları yazdım, CNBC-e ve NTV televizyonlarında ekonomi yorumları yaptım.

Hitit uygarlığının tanıtılmasına katkılarım nedeniyle Çorum ve Hattuşa (Boğazkale) belediyelerince fahri hemşehrilikle ödüllendirildim, Türk Eskiçağ Enstitüsü'ne muhabir üye olarak seçildim.

Halen Altınbaş Üniversitesinde öğretim üyesi olarak görev yapıyorum, yazılarımı bu blogda ve aylık İktisat ve Toplum Dergisinde yayınlıyorum.

Düşüncelerim, yaklaşımlarım

Yukarıda yazdıklarım benim kişiliğim hakkında bilgi vermekten çok eğitimim, çalışma yaşamım, hocalığım, yazarlığım, hobilerim hakkında bilgi veriyor. Ekonomik görüşlerim nedir? Siyasal ve sosyal eğilimlerim nelerdir? Bu konularda oradan bilgi edinmek mümkün değil. Beni okuyan ve izleyenlerin bu konulardaki düşüncelerimi yazılarımdan, anlattıklarımdan çıkarmış olduğunu düşünsem de yine de benim ağzımdan duyma hakları olduğu kanısındayım. O nedenle bu hakkı teslim etmek için burada elimden geldiğince kendimi anlatmaya çalışacağım. Bunu sizlerle yaptığım bir söyleşi olarak kabul edebilirsiniz.

Ben ailemin yüksek öğrenim yapmış üçüncü kuşağıyım. Dedem Mehmet Mahfi Eğilmez orman mühendisiydi. İstanbul Orman Fakültesi'nin ilk müdürüydü. Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul'da, işgal kuvvetlerinden ele geçirdikleri silahları Anadolu'ya gönderirlermiş. Bir seferinde İngiliz işgal kuvvetlerince yakalanmış. Hapse atıp, işkence yapmışlar kuvvacı arkadaşlarının listesini vermesi için. İşkenceye karşın vermemiş. Üç gün sonra hükümetten gelen talep doğrultusunda serbest bırakmışlar. Soyadı yasası çıkınca aile, dedemin bu direnişi dolayısıyla Eğilmez soyadını almış. Dedem sonraları Tarım ve Orman Bakanlığında üst düzey görevlerde bulundu.

Babam Rauf Âli Eğilmez, İstanbul Hukuk ve Paris Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunuydu. İngilizce ve Fransızca bilirdi. Çalışma yaşamına İstanbul İktisat Fakültesi’nde asistan olarak başlamış, sonradan buradan ayrılarak İş ve İşçi Bulma Kurumu, Türkiye Zirai Donatım Kurumu gibi kurumlarda genel müdür yardımcısı olarak görev yapmıştı. İstanbullu olduğumuz halde babamın memuriyeti dolayısıyla uzun yıllar Ankara'da oturduk.

22 yaşında Maliye Müfettiş Muavini olarak başladığım çalışma yaşamımı akademisyen olarak sürdürüyorum. Bu süre içinde hem kamu kesiminde çalıştım hem de doktoramı yaptım. Özel kesimde çalışırken üst düzey yöneticilik, hocalık, gazete yazarlığı gibi üç-dört işi bir arada yaptım ve bir yandan da kitap yazdım. Gecelerimden, dinlenme saatlerimden çalarak yaşamayı severim. Zaman zaman üç kişilik çalışacak kadar ileri giderim. Buna karşılık tatilimi de yaparım.

İngilizceyi kendi kendime öğrendim sayılır. Devlet okullarında okudum. İngilizce öğretim yapan okullara gitmedim.

Ortaokul ve lisede başarısız bir öğrenciydim. Liseyi zor bela bitirdim. Bunda derslerin ezbere dayalı verilmesinin ve neden-sonuç ilişkilerinin kurulmamasının bu başarısızlığımda etkili olduğunu düşünüyorum. Ders çalışmayı değil roman okumayı, felsefe çalışmayı severdim. Mülkiye’de çok başarılı bir öğrenci oldum. Çünkü orada okutulan dersler hem benim seveceğim cinsten derslerdi hem de ezbere dayalı olarak değil sorgulayıcı bir sistemle anlatılıyordu. Dersleri sevmem başarılı olmamı getirdi. O nedenle insanın yaşamının bazı bölümlerindeki başarısızlıkların sürekli olmayacağını, sevdiği veya seveceği alanlara yönelerek başarıya ulaşabileceğini düşünürüm.

Bir konuyu çalışmaya başladığımda sonunda başarılı olacağıma inanırım. Bu inancım beni hiç yanıltmadı. Onun için bana “Boşuna çalışıyorsun oraya torpillileri alıyorlar” dendiğinde gülüp geçtim ve daha çok çalıştım. İçimden “ne fark eder benim amacım öğrenmek, almasalar bile ben konuyu öğrenmiş olurum” derdim. Bu yaklaşım hem gerçekten öğrenmemi hem de başarıya ulaşmamı sağladı.  

Ekonomik görüşüm merkezdedir. Piyasa ekonomisinin üstünlüğüne inanırım. Ama bu kabulüm “bırakınız yapsınlar” felsefesi kadar liberal değildir. Gerektiğinde devletin piyasayı yönlendirmesinden yanayım. Özellikle emeğin korunması, tekelci eğilimlerin kırılması, karaborsa oluşmasının önlenmesi, tefecilikle mücadele, rekabetin sürdürülmesi gibi konularda devletin işe karışmasından yanayım. Bununla birlikte devletin müdahalesinin piyasanın genelini korumaya yönelik olması gerektiğini, kimseye ayrıcalık sağlamaya yönelik olmaması gerektiğini savunurum. Serbest piyasa düzeninden yanayım ama bunun başıbozuk piyasa anlamına gelmemesi gerektiğini düşünürüm. Özelleştirmeden yanayım. Çünkü devletin, zorunlu haller dışında mal ve hizmet üretimine girmemesi, politika üretmekle yetinmesi gerektiği kanısındayım. Devlet eğer süt üretirse ve ürettiği süt bozuk çıkarsa o zaman bozuk süt üreten özel şirkete ceza kesme hakkını kaybeder diye düşünürüm. Buna karşılık Doğu ve Güneydoğu Anadolu gibi özel kesimin yeterli ilgiyi göstermediği, gelişmeye muhtaç bölgelerde, devletin bizzat KİT’ler kurarak üretime girmesinin bir sosyal görev olarak yerine getirilmesi gerektiği kanısındayım. Bir ülkede üretimin ve yönetimin doğru dürüst yapılabilmesi için denetimin siyasal etkilerden arındırılmış olması ve yargının bağımsız olması gerektiğini düşünürüm. Şunu da söyleyeyim, özelleştirmeden amaç devletin diğer uğraşıları nedeniyle yeterli kaynak ayırıp daha verimli çalıştırılmasını sağlayamadığı üretim birimlerinde bunları devralan özel kesimin bu amacı sağlaması olmalı. Eğer bu birimleri alan özel kesim, yerine yenisini kurmadan buraları kapatıp mesela konut alanı haline getirecekse o özelleştirme olmaz, başka bir şey olur. Bir başka konu tekel konumu devam eden bir işletmenin özelleştirilmesinin yanlışlığıdır. O zaman tekel yetkisi özel kesime devredilmiş olur. Eğer özelleştirme böyle yapılacaksa o zaman özelleştirme yapılmasına karşı çıkarım.    

Siyasal görüşüm merkez soldadır. Hayatımın hiçbir döneminde tutucu (muhafazakâr) olmadım. Tutuculuğun, ilerlemeye ve gelişmeye engel olduğunu düşünürüm. Sosyal görüşlerim de merkez soldadır. Laikliğin, ilerleme için vazgeçilmez bir koşul olduğunu düşünürüm. Ve laikliğin tanımlanmasına kalkışılmasını işin sulandırılması çabası olarak görürüm. Siyasal görüşümün merkez solda olması, yaptığım ekonomik, sosyal ve hatta siyasal değerlendirmeleri objektif olarak yapmama engel olmaz. Bilim insanının bilimsel değerlendirmelerini objektif yapması gerektiği düşüncesine sıkı sıkıya bağlıyım.

Hiçbir zaman, hiç kimsenin, hiçbir grubun ya da siyasal görüşün adamı olmadım. Bazen taraf tuttuğum olur ama asla eleştiri hakkımdan vazgeçecek kadar taraf olmam. Taraf olsam bile yanlışları, hataları, eksikleri eleştiririm. Taraf olduğu grubu, partiyi, takımı eleştirmeyen, onların her yaptığını doğru kabul ederek savunan fanatik kişilerin, bulundukları yere zarar verdiğini ve ilerlemeye engel olduğunu düşünürüm.

Buraya kadar anlattığım nedenlerle kimisi beni iktidara hizmet eden birisi sanır, kimisi iktidar düşmanı diye görür. Babam da bütün yaşamı boyunca aynı durumdaydı. CHP’liler onu Demokrat Partili sanır, Demokrat Partililer ise CHP’li sanırdı. Oysa o, doğrusu neyse onu yapmaya çalışırdı. O yüzden kimseye yaranamadı ve layık olduğu yerlere gelemedi. Ben daha şanslıydım. Siyasetin etkisinin minimum düzeyde kaldığı dönemlerde ve yerlerde görev yaptığım için en üst kademelere kadar yükselebildim. Bugünkü koşullarda bu şansı bulabilir miydim emin değilim.

Hazine Müsteşarlığı’ndan istifa ettiğim günün ertesinde (06.12.1997) Hürriyet gazetesinde şu haber çıktı: ‘Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez görevinden istifa etti. Bir süredir uygulanacak ekonomi politikaları konusunda hükümet ile görüş ayrılığı bulunduğu söylenen Eğilmez, dün ‘Bir toplantıya gidiyorum’ diyerek çıktığı makamına bir daha dönmedi. Bir süredir izlenecek ekonomi politikaları konusunda hükümetle görüş ayrılığına düşen Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez, dün istifa etti. Ekonomi çevrelerinde saygın bir isim olarak tanınan Eğilmez'in istifası hükümet ve ekonomi yönetiminde büyük şok yarattı.'

Çeşitli hobilerim var: Edebiyat, felsefe, tarih gibi konularla ilgilenmek, yazı yazmak, Hitit uygarlığıyla ilgilenmek, klasik batı müziği dinlemek, spor yarışmalarını izlemek bunların başta gelenleri. İnsanın hobileri olması gerektiğini düşünürüm. Tarih, hukuk, psikoloji ve siyaset bilimiyle ilgimin ekonomi kültürümü artırdığını, ona katkı yaptığını söyleyebilirim. Bilimin yaşamdaki en önemli şey olduğu kanısındayım.

Mülkiye’de öğrenciyken başlayan bir alışkanlıkla çevremdeki olayların ekonomi teorileriyle ilgisini kurmaya çalışırım. Konulara analitik yaklaşmayı severim. Mesela Japonya’da kamu harcamaları artırıldığı halde niçin kişilerin tüketim harcamalarının artmadığı sorusunu kendime sorduğumda aklıma hemen Ricardo – Barro Denklik Hipotezi gelir. Bunları hatırlamak ve olaylarla birleştirmek o kadar kolay değildir. Ekonomi konusundaki makaleleri okumanın yanı sıra her iki üç yılda bir, yeni çıkmış bir makroekonomi ve mikroekonomi kitabını alır, hızlıca okurum. Bu, bana yeni teorilere ulaşma imkânıyla birlikte mevcut teorileri yeniden gözden geçirme ve yukarıda değindiğim gibi sonuçlara ulaşma imkânı sağlar. Ekonomik olayları analiz etmeye çalışırken matematikten ve grafiksel yaklaşımlardan yararlanmanın yanı sıra Sherlock Holmes'in akıl yürütme yönteminden fazlasıyla yararlanırım. Bu yaklaşımımı Ekonomide Analiz kitabımda ayrıntılı olarak anlatmaya çalıştım.

Anitta'nın Laneti, Hattuşa'dan Kaçış, öykülerimin toplandığı kitaplardır. Kendime Yazılar ve Değişim Sürecinde Türkiye kitaplarım ekonomiyle birlikte diğer konulara yaklaşımımı daha ayrıntılı biçimde görebileceğiniz kitaplarımdır. Bunlara ek olarak üç de kara roman-polisiye romanım var: Inferis, Sahte Sultan ve Fon. Bu romanlarım, Türkiye'de en yaygın suçlar olduğu halde mali suçlar ve siyasal suçlar konusunda pek az yazılmış roman bulunmasına gösterdiğim tepki sonucu yazıldı. Her üçü de çevremizde çok rastladığımız mali ve siyasal suçları, siyasetçi, iş insanı ve bürokrasi işbirliğiyle devlete karşı işlenen suçları ele alıyor.

Künye | Yeni Ekonomi

Kitap: Yeni Ekonomi
Yazar: Mahfi Eğilmez
Yayınevi: Remzi Kitabevi
Yayına Hazırlayan: Özlem İşbilir
Kapak Tasarımı: Ömer Erduran
Sayfa Sayısı: 168
Ebat: 145 x 215 mm
Yayın Tarihi: 20.03.2024
Fiyat: 150.00 TL