Karar yazarı Etyen Mahçupyan "Türkiye'nin bir yeniden bir muhtemel sağduyu açılımı öncesinde olduğunu" söyledi. "İktidar bu ‘manevra alanında’ tedrici, sınırlı ancak sürekli ve birikimli bir normalleşme süreci yaratmaya çalışabilir" diyen Mahçupyan, "İktidarın bunu becerememesi, ya da cesaretinin veya aklıseliminin yetersiz kalması halinde, hem gerekli sağduyuyu sergilemesi hem de değişen koşullara uyum sağlayabilmesi çok zor gözüküyor bu durum Türkiye’yi içinde bulunduğu ‘gri alana’ uzunca bir süre daha mahkum edebilir" ifadesini kullandı.
Mahçupyan'ın "Gri alan’ve sağduyu" başlığıyla (22 Şubat 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
Suriye’de Rusya/İran ekseni ile gerilimin Esat üzerinden görünür hale geldiği bir noktada, Almanya ve ABD ile karşılıklı anlayışa dayalı bir politikaya geçilme ihtimalinin değeri daha da artmış gözüküyor. Öte yandan Almanya veya ABD’nin kendi yaklaşımından taviz vereceğini de beklememek lazım. Ama ara yollar her zaman bulunabilir, çünkü siyaset zaten esas olarak farklı aktörlerin deklare edilmiş yaklaşımları arasındaki ‘gri alanda’ işlev kazanır. Türkiye de önümüzdeki dönemde Almanya ve AB ile ilişki tazeleme, ABD ile ise Kuzey Suriye’ye ilişkin olası yapılanmalar konusunda ara noktalar geliştirme şansı yakaladı. Buna karşılık Batı dünyasında Türkiye’nin bir hukuk devleti olmadığı, Suriye siyasetinin ise tamamen Kürt odaklı olduğu kanaatinin yerleştiğini görüyoruz.
***
Kürt meselesinin temelde tarihsel geçmişten bugüne bir demokrasi konusu olduğunu düşünürsek, Türkiye’nin dış politikasının ancak reel sorun yarattığı ölçüde Batıda ciddi anlamda önemseneceğini, aksi halde iç siyasetteki tıkanıklığın uzantısı olarak okunacağını tahmin edebiliriz. Buna adil yargılanma hakkı ihlallerini, sivil toplumun tırpanlanmasını, basın özgürlüğünün daraltılmasını ve özerk kamu kurumlarının yıpratılmasını eklediğimizde, dışarıdan bakıldığında Türkiye’nin asıl sorununun demokratik ilke ve teamüllerden uzaklaşma olduğu görülüyor.
Bu durum Türkiye’yi Batı açısından ‘sağlam’ bir partner değil, geçiştirilecek, oyalanacak, idare edilecek, ama tüm bu olumsuz algıya karşın eğer demokratik bir hamle yapabilirse hızla yeniden sahiplenilebilecek bir müstakbel ortak yapıyor.
Diğer deyişle Türkiye Batılı ülkelerle arasında ‘gri alanı’ yeniden siyasete açma gayreti gösterirken, kendisinin de küresel dengeler açısından bir ‘gri alanda’ yer aldığını idrak etmek durumunda. Buradan çıkış demokratikleşme kapılarının yeniden açılmasıyla yakından bağlantılı. Türkiye’nin sağduyu sahibi olduğunu göstermesi, tehditlerin azalması ile birlikte hak ve özgürlükler üzerindeki baskının hafiflemesi, keyfiliğin bitmesi, kamu kurumsal yapısının kişiliğine kavuşması, devlet yönetiminde ciddiyet ve rasyonalitenin geri gelmesi gerekiyor.
Görünen o ki Erdoğan ve hükümet de bunu az çok istiyor. Ama ‘açılmanın’ nereye kadar doğru olacağını öngöremiyorlar… Sağduyu gösterme eğilimi mevcut, ancak bunun dozu hakkında kuşkular var. Erdoğan’la ilgili olarak cumhurbaşkanlığı referandumu öncesinde de bir sağduyu beklentisi vardı. Birçok AK Partili önerilen taslağı beğenmediği halde, kazandığı takdirde Erdoğan’ın ‘yumuşak’ bir tarza geçeceğini ummuşlardı. Ama tam aksi oldu…
Şimdi yeniden bir muhtemel sağduyu açılımı öncesindeyiz. Sorun şu ki, kişi etrafında yoğunlaşan merkezi ve hiyerarşik karar alma yapısı veri iken, ufak sağduyu adımları ile soruna çare olunamaz. Büyük sağduyu hamlesi ise kamusal alanın ani genişlemesi ve kısmi radikalleşmesine yol açarak yönetimi paralize edip onu daha da otoriterleşmeye sevk edebilir.
***
Öte yandan sağduyu açısından da bir ‘gri alan’dan söz edebiliriz. İktidar bu ‘manevra alanında’ tedrici, sınırlı ancak sürekli ve birikimli bir normalleşme süreci yaratmaya çalışabilir. Böylece devletin ve hukukun ‘cıvatalarının’ gevşediği bir dönemden çıkılıp, yaraların sarılmasına, hasarların giderilmesine girişilebilir. Bu hamle seçimleri kazanma ve sonrasında ülkeyi yönetebilme becerisi sağlayabileceği gibi, küresel dengeler açısından Türkiye’yi ‘gri alandan’ çıkarıp sahici konuşma ve ortaklıkların dünyasına taşıyacaktır.
İktidarın bunu becerememesi, ya da cesaretinin veya aklıseliminin yetersiz kalması halinde, hem gerekli sağduyuyu sergilemesi hem de değişen koşullara uyum sağlayabilmesi çok zor gözüküyor. Büyük ihtimal çaresizliğin, sertleşmenin, kutuplaştırmanın ve tek adam yönetimine bağımlılığın artmasıdır. Bu da hem seçimi kazanmayı ve kazanılsa bile sonrasında toplumu normal yollardan yönetmeyi zorlaştırır hem de Türkiye’yi içinde bulunduğu ‘gri alana’ uzunca bir süre daha mahkum edebilir.