Medya

Mahçupyan: Gülen'in dış güçlere hiç ihtiyacı olmadı

"Gülencilerin çoğunun liyakat açısından eksiği yok, fazlası var; mesele çok daha derin"

16 Ağustos 2016 14:04

Ahmet Davutoğlu'nun eski fahri danışmanı, Karar yazarı Etyen Mahçupyan, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin planlayıcısı olduğu öne sürülen Gülen cemaati lideri Fethullah Gülen ile ilgili olarak "Gülen'in dış güçlere hiç ihtiyacı olmadı" dedi.

Mahçupyan,  üst amaçlar uğruna yola çıkıldığında gündelik ahlaki normlar anlamını ve değerini yitirmekteydiler. Bunca iyi eğitilmiş, kaliteli ve muhtemelen gündelik hayatında ahlaklı insanın kolayca bir büyük ahlaksızlığın parçası olması böyle mümkün oldu. Mesele liyakat değil. Çünkü Gülencilerin çoğunun liyakat açısından eksiği yok, fazlası var. Mesele çok daha derin" ifadesini kullandı.

Etyen Mahçupyan'ın "Gülen'in dış güçlere hiç ihtiyacı olmadı" başlığıyla yayımlanan (16 Ağustos 2016) yazısı şöyle:

Gülen cemaatinin zaman içinde ‘Gülen örgütüne’ dönüşüp her türlü aracı kullanarak devlet kurumlarını içerden fethetme girişiminde ulaştığı başarı birçoğumuzun idrakini zorluyor. Üzerlerine gelen tehdidi anladıkları noktada ‘Gülen terör örgütüne’ geçiş yapmaları ise genelde bir dış güce bağlanıyor. Bu açıklama biçimi aslında utancımızı gizlemek için ürettiğimiz psikolojik bir korunma. Bu tür eylemlerde doğrudan veya dolaylı dış güçler tabii ki olabilir. Ama konu Gülen örgütü olduğunda, darbe girişimi için bir dış gücün varlığı ne gerekli ne de yeterli… Muhtemelen daha gerçekçi tahmin Gülencilerin bunu kendilerinin tasarladığı ve dış ülkelerdeki belirli politik gruplara ‘satmak’ üzere ilk temasları da yapmış olduğudur.

Olayı anlamak için dışarıya değil içeriye, kendimize bakmamız lazım. Düşünün ki bu örgütlenme hiçbir dış destek almadan ama herkesi uygun konjonktürde ve uygun söylemle kullanmayı becerebilmiş, asker, polis, istihbarat, eğitim, sağlık ve ileri teknoloji alanında kendi gücüyle neredeyse bütün kritik kurumlara hakim duruma gelmişti. Bu olağanüstü başarının gerisinde çok önemli bir zihniyet, sosyoloji ve psikoloji yatıyor… Katı hücresel hiyerarşiye biat duygusuyla bağlanılması, bütün hayatını belirleyip düzenleyen ve çıkışı neredeyse olanaksız kılan bir cemaatsel ağla kuşatılmış olunması ve başarıya olan gerçeküstü inanç… Her üç noktayı besleyen ve birleştiren ise muhakkak ki Gülen’in mehdi olduğu ve ilahi ‘seçilmişliği’ konusunda hiçbir kuşkunun duyulmaması.

***

Böyle bir anlam dünyasında yaşıyorsanız her girişiminizin başarılı olmasını beklersiniz. Çünkü ‘seçilmiş’ kişinin en doğru zamanda ve en doğru biçimde hayata geçirdiği bir eylemin içindesinizdir… İlahi güçlerin sizin yanınızda olduğunu ‘bilirsiniz’. Gülen cemaatinin zihinsel yapısını bilmeyen birçokları darbe ile ilgili rasyonel analizler yaparken risklere işaret ederek, Gülencilerin nasıl olup da böyle bir girişimde bulunduğunu sorguladı.

Oysa onlar için başarısız olma ihtimali yoktu… Sadece Gülen’in mehdiliği nedeniyle değil. Son derece gerçekçi bir değerlendirmenin uzantısı olarak: Yaklaşık kırk yıldır giriştiği her işte, her projede başarılı olmuş, eninde sonunda istediğini becerebilmiş olan bir cemaat yapılanmasından ve karar sistematiğinden söz ediyoruz. Her kültüre ve siyasi yapıya uyum yeteneği gösterebilen, herhangi bir ideolojik tutumu sergilemekten gocunmayan, gayrı ahlakiliği belirli hedeflere ulaşma uğruna içselleştirebilen, ahlakı ise başarının ‘mütemmim cüzü’ olarak tasavvur eden bir yaklaşım…

Bu son nokta Gülen cemaatini ve örgütünü anlamak için epeyce değerli bir nüans. Ahlakın gündelik, sıradan yorumuyla eylemlerimizi olumlu ve olumsuz olarak kolayca ayrıştırabiliriz. Örneğin hırsızlık ahlaksızca bir eylemdir. Ama mükemmel bir hırsızlık için ne diyebiliriz? Kuşku yok ki yine de ahlaksızlıktır. Çoğumuz için başarı, ahlaki bir değerlendirmenin kıstası olamaz. Ama Gülen için öyle değildi… Başarı ve mükemmeliyet ahlaksızlığı ‘üst’ seviyeye taşıyarak aklayabiliyordu. Neyin başarı olduğunu ise verili ‘üst’ amaçlar belirliyordu.

***

Bu nedenle üst amaçlar uğruna yola çıkıldığında gündelik ahlaki normlar anlamını ve değerini yitirmekteydiler. Bunca iyi eğitilmiş, kaliteli ve muhtemelen gündelik hayatında ahlaklı insanın kolayca bir büyük ahlaksızlığın parçası olması böyle mümkün oldu. Mesele liyakat değil… Çünkü Gülencilerin çoğunun liyakat açısından eksiği yok, fazlası var. Mesele çok daha derin…

Not: ‘Gülen ve biz’ konusunda palavradan bıkanlar Çağdaş Üngör’ün son yazısına bakabilir - (‘Falun gong ve FETÖ’-serbestiyet.com)