Karar yazarı Etyen Mahçupyan, 16 Nisan'da halk oylamasına sunulacak anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak "Yönetilmesi giderek zorlaşacak olan ülkede, hükümet giderek daha fazla zor kullanma eğilimi gösterebilir ve tamiri zor toplumsal kırılmalar yaşanabilir. Kısacası referandumdan çıkacak ‘Evet’, Türkiye’yi güçlendirmek bir yana, aksine zayıflatabilir" dedi.
Etyen Mahçupyan'ın "'Evet' Türkiye'yi güçlendirir mi?" başlığıyla yayımlanan (6 Nisan 2017) yazısı şöyle:
Yetkileri tek elde toplayan ve denetlenmesi çok zorlaştırılan bir yürütmeyi savunmak zor… Belki ülkeniz tehdit altındaysa geçici bir süre için bu tür bir tedbir alma ihtiyacı duyabilirsiniz. Nitekim Cumhurbaşkanlığı sistemini savunanlar da böyle bir ‘beka’ meselemiz olduğunu öne sürüyorlar. Tabii öyle olsa bile sorunu kalıcı bir sistem değişikliğiyle çözmek zorunda değiliz. Ancak buna karşı da söz konusu tehditlerin hep devam edeceği, hiç bitmeyeceği söyleniyor. Türkiye’nin niçin böyle bir durumda olduğu ise Batı’nın ontolojik düşmanlığıyla açıklanıyor. Türkiye’yi ezeli ve ebedi bir beka meselesiyle karşı karşıya göstermenin yürütmeye birçok avantaj sağladığını görmek zor değil…
***
Gerçeklere dönersek, ne Batı’dan ne Doğu’dan kimsenin Türkiye’yi bölmek, parçalamak gibi bir derdi yok. Bu savın ne tarihsel ne de kimliksel temeli var. Nitekim Osmanlı’nın parçalanması da kendisini idame ettiremeyeceği belli olduğunda gündeme gelmişti. Ayrıca pratik açıdan kimse dünyanın bu bölgesinde sonradan başına bela almak da istemez... Ancak hem Batı’dan hem Doğu’dan güçlü aktörlerin Türkiye’nin özellikle dış politikasını kendi uhdeleri altına almaya hevesli oldukları ve bunun gerçekleşmediği dönemlerde Türkiye’ye doğrudan ve dolaylı baskı uyguladıkları da bir gerçek. Dolayısıyla bu baskılara direnebilecek ve söz konusu büyük güçlerin manipülatif siyasetini boşa çıkaracak bir yönetim sistemine ve onu destekleyen sosyoekonomik refaha ve toplumsal istikrara sahip olmamız lazım.
Şimdi soralım… Acaba önerilen Cumhurbaşkanlığı sistemi gelirse böyle ‘sağlam’ bir yapı üretme ve dünyadaki istemediğimiz gelişmelere direnme imkanımız artacak mı, yoksa azalacak mı? ‘Düşmanlarımızın’ başarılı olabilmesi bizim yönetim zaafı göstermemizi gerektiriyor. Dolayısıyla ‘hangi durumda yönetim zayıflar ve zaaf içermeye başlar’ diye sormamız lazım. Bunun üç temel sebebi olabilir: 1) Devlet yönetiminde rasyonel iradeyi ve koordinasyonu engelleyen bir durum varsa, 2) Hükümetin ve genelde rejimin meşruiyet açığı bulunuyorsa 3) Toplumsal barışı engelleyen bir ideolojik veya kimliksel kırılma yaşanıyorsa... Bu hallerin her biri, bir ülkenin dış faktörlerce manipüle edilmesini, üzerinde oyun oynanmasını kolaylaştırır.
İlk unsur açısından şu anki yönetim sistemi ile önerilen arasında büyük bir farklılık olduğunu söylemek mümkün değil. Hükümet, asker ve yargı başta olmak üzere, bürokrasi ile uyumlu bir performans izliyor. FETÖ temizliğini veya terörle mücadeleyi zora sokan bir durum yaşanmıyor. OHAL idaresine ilkesel olarak kimsenin itirazı olmadığı gibi, toplum genelinde destek var. Ekonomiden eğitime her alanda hükümet tam anlamıyla muktedir… O nedenle Cumhurbaşkanlığı sisteminin yönetime katkısı ya olmayacak ya da çok cüzi kalacaktır.
***
Ancak diğer iki unsur tam aksi yönde bir zaafiyetin kapıda olduğunu söylüyor. Ucu ucuna geçecek bir referandum sayesinde ‘aşırı’ yetkilerle donanacak olan hükümet, meşruiyet sıkıntısı yaşayabilir ve ikna edemediği büyük bir toplumsal kesime zar zor kazanılmış çoğunluktan hareketle demokratik zaafiyeti olan bir yönetim dayatmak durumunda kalabilir. Ayrıca yeni sistemin kabulü belirli ölçülerde laik/dindar şeklindeki kimliksel kırılmaya karşılık gelirken, muhafazakârlar içinde de ideolojik bir ayrışmanın tohumlarını atabilir.
Böyle bir ortam Türkiye düşmanları için bulunmaz bir nimet olarak değerlendirilecektir... Yönetilmesi giderek zorlaşacak olan ülkede, hükümet giderek daha fazla zor kullanma eğilimi gösterebilir ve tamiri zor toplumsal kırılmalar yaşanabilir. Kısacası referandumdan çıkacak ‘Evet’, Türkiye’yi güçlendirmek bir yana, aksine zayıflatabilir...