Karar yazarı Etyen Mahçupyan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlık için önce Ahmet Davutoğlu'nu tercih etmesi ancak kısa süre sonra Binali Yıldırım'a dönüş yapmasının perde arkasında yatan nedenleri irdeledi. "AK Parti’nin uzun vadede ülkeyi yönetebilmesi sadece seçim kazanarak olacak gibi gözükmüyordu" diyen Mahçupyan, "‘Yıkımı başarıyla yapan partinin şimdi ‘inşaya’ geçmesi gerekmekteydi ve bunu kişiliği ve vizyonu ile taşıyabilecek bir başbakana gerek vardı. Erdoğan bunu ne denli idrak etti bilinmez, ama ‘yıkım’ konusunda gerçekten de kendisinden daha iyisi olmasa da, kurumsal ‘inşa’ konusunda ufku sınırlıydı. Dolayısıyla 2014 yılı ortasında Davutoğlu tercihi Erdoğan’ın basiretinin de göstergesi olarak okundu" görüşünü dile getirdi. "Bu iki yılda acaba Erdoğan’ın bu yaklaşımı da değişti mi?" diye soran Mahçupyan, "Yıldırım tercihine dönüş, ülke vizyonuna ilişkin bir ‘geri dönüşü’ de mi ima ediyor? Önyargılı yaklaşmak doğru olmaz, ama yaşanana toplu halde bakıldığında, en azından şu an için Erdoğan’ın artık bir ‘demokratik ve kurumsal inşa’ hedefi gütmediği, parti içi güç tahkiminden hareketle, sandık üzerinden Türkiye siyasetini kontrol etmeyi amaçladığı ileri sürülebilir. Erdoğan istedi ve parti bu çizgiyi kabullenmiş oldu. Bu yaklaşımla Türkiye’yi yönetmek ne kadar mümkün, orası ayrı…" ifadelerini kullandı.
Mahçupyan'ın Karar'da "Erdoğan'ın yeni hedefi bu mu?" başlığıyla yayımlanan (27 Mayıs 2016) yazısı şöyle:
Olağanüstü kongreler AK Parti’de önce Davutoğlu’nu, ardından da Yıldırım’ı genel başkan yaptı. Yıldırım 2014’te de en önemli adaydı ama Erdoğan tarafından tercih edilmedi. Ya da o dönem Davutoğlu’nun tercih edilmesi için bazı nedenler vardı. Bu nedenlerden olası birini dün ele aldık. Belki de Yıldırım’ın parti tabanında ve bürokrasideki etkinliğine karşı, Davutoğlu’nun ‘steril’ konumu, Erdoğan açısından bir yönetim avantajı olarak algılanmıştı. Davutoğlu ile yüründüğünde, orta vadede eski kadroların siyasi beklentileri tümüyle bitecek, lider partiyi zihnindeki modele göre istediği gibi kurgulayabilecekti. Kısacası Davutoğlu, Erdoğan’a meşru bir ‘eliminasyon’ fırsatı vermekteydi… Ne var ki bu ‘etkili başbakan/etkisiz genel başkan’ beklentisinin pek de gerçekçi olmadığı kısa zamanda ortaya çıktı…
***
Ancak deşilmesi gereken bir soru daha var: Belki de Erdoğan için Davutoğlu tercihi sadece bir yönetimsel kolaylık nedeniyle değil, Türkiye’ye ilişkin hedefler açısından da anlamlı idi . Nitekim 2014’teki muhtemel genel başkanlar listesi epeyce uzundu. Yani Yıldırım ile Davutoğlu arasında ‘bürokratik’ karakterde başka isimler de vardı. Acaba Erdoğan söz konusu isimleri değil de, niçin Davutoğlu’nu istedi?
Bu sorunun cevabını ancak doğrudan Davutoğlu’nun farklılığı ve yetenekleri üzerinden araştırabiliriz. Demek ki bu kişinin diğer adaylarla mukayese edildiğinde, diğerlerinin eksik kalacağı bir özelliği vardı ve bu özellik Erdoğan tarafından anlamlı bulunmuştu. Söz konusu özelliği kısaca ‘yeniden inşa kapasitesi’ olarak tanımlayabiliriz. AK Parti’nin ilk 12 yılı yerleşik sistemi yıpratma, eski yapılanmaya nüfuz ederek orada söz sahibi olma arayışı ile geçmişti. Ne var ki bu süreçte Türkiye hak ve özgürlükler alanında ilerlemekle birlikte, ‘demokrasi öncesi’ bir konumu aşamamıştı. Eski kurumsal yapının direnmesi AK Parti’yi bir ‘mücadele’ stratejisine sevk etmiş, ancak sonuçta yargıdan yasamaya ve oradan tüm üst kurul mekanizmasına, neredeyse bütün kurumlar az veya çok yozlaşmış ve gerçek işlevlerini yerine getirme açısından neredeyse çökmüştü. Hakkaniyetin anlamlı bir değer olmaktan çıktığı, usulün itibarsızlaştırıldığı bir noktaya gelinmişti. AK Parti’nin uzun vadede ülkeyi yönetebilmesi sadece seçim kazanarak olacak gibi gözükmüyordu. ‘Yıkımı’ başarıyla yapan partinin şimdi ‘inşaya’ geçmesi gerekmekteydi ve bunu kişiliği ve vizyonu ile taşıyabilecek bir başbakana gerek vardı.
***
Erdoğan bunu ne denli idrak etti bilinmez, ama ‘yıkım’ konusunda gerçekten de kendisinden daha iyisi olmasa da, kurumsal ‘inşa’ konusunda ufku sınırlıydı. Dolayısıyla 2014 yılı ortasında Davutoğlu tercihi Erdoğan’ın basiretinin de göstergesi olarak okundu. Nitekim yeni başbakanın ‘emanetçi’ olmayacağını da yine Erdoğan dile getirdi… Böylece Davutoğlu’nun kendine has bir inisiyatif alanına sahip olacağını ve buna saygı gösterilmesi gerektiğini daha baştan beyan etti. Yapılacak iş demokrasi kültürünü kurumsallaştırmaktı ve buna uygun bir başbakan getirilmişti…
***
Bu iki yılda acaba Erdoğan’ın bu yaklaşımı da değişti mi? Yıldırım tercihine dönüş, ülke vizyonuna ilişkin bir ‘geri dönüşü’ de mi ima ediyor? Önyargılı yaklaşmak doğru olmaz, ama yaşanana toplu halde bakıldığında, en azından şu an için Erdoğan’ın artık bir ‘demokratik ve kurumsal inşa’ hedefi gütmediği, parti içi güç tahkiminden hareketle, sandık üzerinden Türkiye siyasetini kontrol etmeyi amaçladığı ileri sürülebilir.
Erdoğan istedi ve parti bu çizgiyi kabullenmiş oldu. Bu yaklaşımla Türkiye’yi yönetmek ne kadar mümkün, orası ayrı…