Gündem

LGBTİ tutuklu ve hükümlüler için dayanışma sergisi: Beni Bırakma

“OHAL döneminde cezaevindeki LGBTİ’lerle iletişimimiz iyice zorlaştı”

27 Haziran 2017 20:15

8. Trans Onur Haftası kapsamında, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) içinde yer alan Hapiste LGBTİ Ağı’nın düzenlediği ‘Beni Bırakma’ adlı sergi “Boysan’ın Evi”nde, açıldı. Tutuklu ve hükümlü LGBTİ’lerin  eserlerinin yer aldığı sergide Maltepe, Metris, Bafra, Eskişehir, Bolu, Tarsus, Tekirdağ, İzmir Menemen gibi Türkiye’den pek çok cezaevinden eserler, İstanbul’da “Boysan’ın Evi’nde” bir araya geldi. 

Sergi, 5 Eylül 2015 tarihinde arkadaşları Mert Serçe ve Zeliha Deniz (Zeliş Deniz) beraber bir trafik kazasında hayatını kaybeden ve kamuda çalışan ilk açık LGBTİ olan Boysan Yakar’ın evinde düzenlendi. Boysan’ın Evi, ailesi ve arkadaşları tarafından bu tür etkinliklerin düzenlendiği bir yer olarak varlığını koruyor. Hayattayken, Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü’nün danışmanı olarak çalışan Boysan Yakar’ın annesi Sema Yakar da sergideydi.

“Bu evde LGBTİ hareketinin tarihini görüyoruz” 

Mikrofonumuzu ilk ona uzattık, Boysan’ın yatak odasında düşüncelerini bizimle paylaştı:

Sema Yakar “Ben çok mutlu ve gururluyum. Bu etkinliğin özellikle bir ilk olması ve kendine özel bir etkinlik olması beni çok mutlu ediyor. Çünkü bu evi, bu hizmet için sivil toplum kuruluşlarına açarken istedik ki sesini çıkaramayan bütün kitleler buradan sesini duyurabilsin. Orda, kapalı duvarlar arkasında yaşayan arkadaşlarımızın sesini biraz da olsa duyurabilmek istedik. İnanıyorum ki bu sergiye gelen insanlar buradan başka bir insan olarak çıkacaklar. Gerek topluma, gerek o insanlara daha başka bakacaklar. Bu evde olması, benim için çok kıymetli ve değerli. Bu eve çok değişik kitleler geliyor, sergi, toplantı, etkinlik düzenliyorlar. Bu evde LGBTİ hareketinin tarihini görmeye çalışıyorlar. Dışarıya da bunu anlatıyorlar. Ev, böyle bir misyon taşımaya da başladı. Ev, kendi kendini var ediyor. Oğlum da kamuda çalışan ilk erkek açık LGBTİ’ydi. Geçen hafta Şişli Belediyesi afiş astı ‘LGBTİ hakları, insan haklarıdır’ diye. Bunlar gurur verici şeyler. Bu evde her şey gönüllülük üzerine ayakta duruyor.”

CİSST Yönetim Kurulu üyesi Hilal Başak Kaplan, 2012 yılından beri Hapiste LGBTİ Ağı’nı oluşturduklarını ve pek çok derneğin de bu çatı altında yer aldığını söyleyerek şunları ekledi:

“Bu ağın içinde pek çok LGBTİ dernek, avukat, aktivist ve bu alanda çalışan insanlar var. Bu sergiyi de özellikle bu ağ içinden KADAV ve Pembe Hayat’la hazırladık. Biz tutuklu ya da hükümlü ayırmadık. Mahpusluların eserleri burada. Onlar, maddi sıkıntı çekiyorlar. Biz boncuk göndermek istedik, mümkün olmadı. Şunu eklemekte de fayda görüyorum: LGBTİ mahpuslar diğer mahpuslar gibi içerdeki kurslardan faydalanamıyorlar. Trans mahpuslar çoğunluk olarak erkek mahpusların olduğu koğuşlarda oluyorlar. Öyle olunca da idare güvenlik gerekçesiyle istemiyor. Atölye ve kurs çalışmalarına çıkmalarını engelliyorlar. Üretim yapabilecek malzemeye ulaşamıyorlar. İdareden idareye de fark var. onların gözünde daha ‘iyi’ bir mahpussa malzemelere ulaşabiliyorlar.”

Pembe Hayat’tan Demhat “Çok sessiz kalıyoruz, hapisteki arkadaşlarımızı buraya aktarmak için neler yapabiliriz?” diye düşündüklerini şu sözlerle ifade etti:

“Sergi yapalım dedik, mahpustaki arkadaşlarımıza bir mektup hazırladık. Biz sergi yapacağız, istediğiniz her işi yollayabilirsiniz dedik mektupta. Sonra işler gelmeye başladı; birileri öykü yazdı, birileri şiir yolladı, birileri resim yapmak istedi, birileri boncuk yapmak istedi ve birileri de ‘Biz mektuplarımızı iletmek istiyoruz’ dedi. İşlerimizi önümüze serdik ve bunlardan bir sergi oluşturduk. Kendi aralarında da güçlü bir dayanışma var. Biri öğrendiğini diğerlerine anlatabiliyor. Mesela bizim mektubu yolladığımız 10 kişiydi ama daha çok insandan eser geldi. Kendi içlerinde dayanışma, iletişim ve örgütlenme ağı var. Bu ağın buraya taşması bizim için önemliydi.”

Metin“Sanatın gücünden faydalanmak istedik”

Sergiyi düzenleyenlerden aktivist Metin, video sanatı ürettiğini söyleyerek, sanat üreten kolektiflerde yer aldığını ve daha önce de sergiler düzenlediklerini ifade etti. Metin, sanatın güçlü ifadesinden faydalanmak istediklerini söyleyerek şunları ekledi:

“Sanat meselesi yeni değil, sanatın güçlü bir tarafı olduğunu biliyoruz. Demhat sergiyi önerdiği zaman çok iyi bir fikir olduğunu düşündüm. Bir panelden, karşılıklı konuşmadan ziyade, o da önemli tabi, daha çok insana ulaşabileceğimizi düşündük. O sanatın güçlendirici yönü herkesin alan açtığı bir şeye dönüştü, çünkü sanat sana bir şey söylüyor seni o alanda bırakıyor ve onu sen kendin dolduruyorsun, bir galeriden, böyle bir evden değişmiş, dönüşmüş olarak çıkabiliyorsun.”    

- Neden sergi için Boysan’ın Evi’ni seçtiniz?

“Boysan’ın Evi’nde olması önemliydi. Galerilerin önemi var tabi ama bunların dışında duygusal olarak bağ kurabileceğimiz bir şey olsun istedik. Burası bir ev, cezaevindeki insanların içerden dışarıya değil de içerden içeriye bir şeyler göndermesini istedik. Burası ev sıcaklığında. Bir yandan da Boysan’ın Evi aktivizm için de önemli bir yer; Boysan, Mert ve Zeliş arkadaşlarımızı kaybettiğimiz bir ev. Sergiyle de bu evde güzelce yayıldık aslında, salonda, yatak odasında da işler var. Boysan da böyle topuklu ayakkabı, peruk giyen biriydi. Cezaevindeki trans mahkumlar en çok ayakkabı, peruk, ve cımbızdan mahrum kalıyorlar. Ve orası Boysan’ın makyaj yaptığı alandı, burada onu da yâd etmiş oluyoruz.”

- İçerden eserler gelirken herhangi bir engele takıldınız mı?

Bizim onlarla tek iletişim yolumuz mektup. Ve bu da bu süreçte uzayabiliyor. Belki bir şeyler göndermek isteyen insanlar geç kalmış olabilir, haberim olsa ben de gönderirdim diyenler olabilir. Sadece PTT ile gönderebiliyorlar, mesela bir arkadaşımızın resminin dışarıya çıkması için, başka bir arkadaşımızın annesi tarafından bize iletildi. Kargoyla göndermesinde sorun yaşamış.

“OHAL döneminde iletişim iyice zorlaştı”

Kadınlarla Dayanışma Vakfı’ndan (KADAV) Beyza Bilal vakfın Hapiste LGBTİ Ağı’nın bir parçası olduğunu ekleyerek OHAL döneminde tutuklu ve hükümlülerle iletişim kurmanın daha da zorlaştığını vurguladı:

“Daha önceden de sivil toplum örgütleri ya da aktivistler cezaevlerine giremiyorlardı. Orda bir izleme çalışması, denetleme ancak mektuplar üzerinden ne olup bittiğini öğrenebiliyorduk. Fakat OHAL süreciyle birlikte cezaevinden gelen haberler, ulaşabildiğimiz kadarıyla, disiplin cezalarının artması, cezaevleri arası sevkler gibi durumlar yaşandı. Bizim iletişimimiz onlarla daha çok koptu, avukat görüşleri bile yasaklanabiliyor. Sergimizin bu süreçte olmasının da önemli olduğunu düşünüyorum. İçerde bir şeyler oluyor kadınlar ve LGBTİ’lere yönelik. Ama bunun iletişimini kurmamızın önünde OHAL sürecinde devlet var.”

“Hoş geldin kızım”

Metin, cezaevlerine girerken uygulanan çıplak üst arama durumundan duyduğu rahatsızlığın altını çiziyor:

“En büyük sıkıntıları cezaevine girerken uygulanan aramalar. Soyunup aranmak çok onur kırıcı bir durum. Çok rahatsız oluyorlar. Cezaevi çalışanlarına toplumsal cinsiyet eğitimi verilmesi gerekiyor. Ama bazen güzel şeyler de oluyor. Bir arkadaşımızın bizimle paylaştığı anısını anlatayım. Bir cezaevi müdürü arkadaşımız cezaevine girdiği zaman görünüşünden herhalde anlamış ve arkadaşımıza ‘Hoş geldin kızım, sakın korkma biz sana destek olacağız’ demiş. ‘Kızım’ demek bile trans mahpusları çok mutlu ediyor. Sevindiriyor bu bizi.”

26 Haziran'da başlayan sergi, 2 Temmuz tarihine kadar 13.00 ve 18.00 saatleri arasında ziyaretçilere açık olacak.