Yaşam

LGBTİ mahpusların üretimleri sergileniyor

8. Trans Onur Haftası kapsamında düzenlenen “Beni Bırakma” sergisi, LGBTİ mahpusların içerideki gündemini dışarıya taşıyor

26 Haziran 2017 17:43

İsmini bir LGBTİ mahpusun mektubundan alan ‘Beni Bırakma’ Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği/Türkiye Hapishane Çalışmaları Merkezi, Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği ve Kadınlarla Dayanışma Vakfı işbirliğiyle düzenleniyor. Bugün (26 Haziran 2017) başlayan sergi 2 Temmuz Pazar gününe kadar 13.00 –18.00 saatleri arasında Boysan’ın Evi’nde görülebilecek.

5 Eylül 2015’te trafik kazasında hayatını kaybeden LGBTİ aktivisti Boysan Yakar’ın evi bir süredir sivil toplum kuruluşları ve öğrenci kulüpleri için etkinlik alanı sağlıyor. Sergi ekibinden Metin Akdemir, ‘Bu sergiyi Boysan’ın Evi’nde yapmak bizim için çok önemliydi. Boysan, Zeliş ve Mert ile buluşmuş gibi hissediyoruz’ diyor.

Üç derneğin özgücüyle gerçekleştirilen serginin çıkış noktası, cezaevindeki LGBTen Hilal Bİ’ler için bir alan açmak ve görünürlük sağlamak.

Gazeteduvar'dan Aynur Tekin'e söyleşi veren Başak Demirbaş, Demhat Aksoy ve Metin Akdemir'in yanıtları şöyle:

Öncelikle sergiyi düzenleyen Hapiste LGBTİ ağından bahsedelim. Ağ hangi dernekleri, inisiyatifleri kapsıyor ve neler yapıyor?

Hilal Başak Demirbaş: Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği, uzun zamandır cezaevindeki LGBTİ bireylerle ilgili hak ihlalleri takibi ve görünürlük çalışmaları yapıyor. Bu kapsamda 2012 yılından beri özel ihtiyacı olan mahpuslar için oluşturulan ağa  LGBTİ’lerle çalışan sivil toplum örgütleri, oluşumlar, aktivistler, eski LGBTİ mahpuslar gibi farklı kesimlerden oluşan bir katılım var. Her sene bir atölye yapıyoruz ve sorunları konuşuyoruz. Belli gündemlerimiz oluyor. Bu gündemlerden bir tanesi de sergi yapma fikriydi. Bunun için küçük bir ekip oluşturduk ve CİSST (Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği), Pembe Hayat ve KADAV olarak işe koyulduk. Yani bu sergi üç derneğin ortak çalışması. Yer olarak da Boysan`ın Evi`ni kararlaştırdık. Sonrasında daha onur haftaları sergilerinde deneyimi olan Metin (Akdemir) bize dahil oldu.

 

Peki sergi fikri nasıl ortaya çıktı?

Demhat Aksoy: CİST`in yaptığı hapiste LGBTİ toplantısına, Pembe Hayat adına ben de katılmış ve sergi önerimi paylaşmıştım. Bu toplantıda görünür olamamak en çok üzerinde durduğumuz başlıklardandı. Cezaevleri görünürlüğü olan yerler değil; hele ki LGBTİ hareket açısından. Biliyorsunuz son dönemlerde sergi yapmak biraz popüler bir şey oldu; ama gerçekten etkili bir yol. Mesela ben onur haftası sergilerini dört gözle beklerim. Çünkü insanlar buralarda bir şeyleri görme ve anlama fırsatına erişebiliyorlar.

Cezaevlerinde yaşanan o kadar çok sorun var ki bunu medyaya yansıtamıyoruz, LGBTİ hareketinin ya da birlikte iş yaptığımız kadın örgütlerinin gündemine sokamıyoruz. Bu sebeple görünür bir iş yapalım dedik. Cezaevinden gelen mektupları sergilemek istememizin sebebi de bu. İnsanlar mektupları kendi gözleriyle görsün ve okusun istiyoruz. İşlerin görünüşleri ya da profesyonel olup olmamaları birinci önceliğimiz değil; çünkü bütün bu işlerin manevi değeri çok büyük.

 

LGBTİ mahpuslarla ne zamandır mektuplaşıyorsunuz? Mektuplarda ne gibi sorunlarla ve paylaşımlarla karşılaşıyorsunuz?

Demhat Aksoy: Üç derneğin de mektuplaştığı LGBTİ`lerin sayısı hemen hemen aynı aslında. İlk başladığımız günden bu yana çok daha fazla kişiyle mektuplaşıyoruz. Ben Pembe Hayat`a ilk girdiğimde 15-20 kişiyle yazışıyorduk, şu anda bu sayı 70`in üzerinde. 2013 yılından beri Pembe Hayat`ta çalışıyorum ve o tarihten beri LGBTİ mahpuslarla mektuplaşıyorum. Okuduğunuz mektupların hiçbiri artık hayatınızdan kopuk bir yerde duramıyor, hayatınıza dahil oluyor ve siz de onların hayatlarına dahil oluyorsunuz. Çünkü bu mektuplar dışında başka bir iletişim kanalları yok. Cinsiyet kimlikleri ve cinsel yönelimlerinden dolayı aileleri zaten reddediyor. Öte yandan LGBTİ mahpusların sorunlarını açık olarak bir dernek ya da bir kuruluşa yazması aslında biraz da cesaret işi. Bunu yaparken ‘ben açık eşcinselim’ demek durumundalar. Bu anlamda yaşadıkları zorlukları paylaşmak benim için çok değerli olmuştur.

 

Sergide yer alan işlere nasıl ulaştınız? Böyle bir sergi yapılması LGBTİ mahpuslar tarafından nasıl karşılandı?

Demhat Aksoy: Üç dernek bir araya geldi ve ortak bir matbu bir mektup hazırladı. “Bir sergimiz var ve orada sizin işlerinizin görmek istiyoruz” dedik. Çağrımız oldukça olumlu karşılandı. Kendi mektubunu gönderenler de oldu, hikaye ya da şiir yazanlar da. Mesela bir akrostiş de yer alacak sergide. Resim ya da yazı gibi bir sınırlama da yok. Çok güzel işler geldi açıkçası, ben hepsinde ayrı ayrı heyecanlandım.

Hilal Başak Demirbaş: Aslında şunu söylemekte fayda var: Süreci mahpuslara yolladığımız matbu bir mektup üzerinden planladık. Maddi durumu kötü olan ve yaptığı işleri gönderip bunların satılmasını isteyen mahpuslar var. Beklentiler farklı olabiliyor. Bunun gibi durumlarda öncelik gönderilen ürünlerin satılması oluyor. Buna ek olarak benim bu zamana kadar hiç mektuplaşmadığım iki mahpus, bu süreçte bana yazdı ve “siz boncuk işi topluyormuşsunuz, biz de yollayalım”  dedi. En çok ihtiyaç duyulan şey bunların satılması ve mahpusların ihtiyaçlarının giderilmesi. Sergiye maddi olanaksızlıklar sebebiyle katılamayanlar da oldu. İçerideki öncelikler dışarıdakilerden çok daha başka olabiliyor ve maddi koşullar mahpusların birçok şeye erişimini engelleyebiliyor.

Demhat Aksoy: Tabii buradaki tek amaç sadece ürünleri sergilemek ya da satmak değil. Hapisteki LGBT’lerin yaşadığı hak ihlallerini ve oradaki gündemi dışarıya taşımak istiyoruz. Sergide bir arada ve dayanışma içinde olacağız, bu dayanışma övülecek bir şey.

 

Ne tür işler sergilenecek?

Metin Akdemir: Aslında çok melankolik ve hüzünlü bir şey yapıyoruz ve bundan kaçmak çok zor. Ama sergileyeceğimiz her şey o kadar tutkulu ki… Mesela ‘love’ yazan anahtarlıklar var ya da devletin ona verdiği kimliğini istemeyen ve kendi kimliğini çizen bir LGBTİ mahpusun çalışması var. Pentür işler var, gökkuşağı bayrağının altında oturan ve geleceğe umutla bakan bir çift var. Yani çok çeşitli diyebilirim. Sanatın dönüştüren gücü, bu sergide çok fazla hissedilecekmiş gibi geliyor bana. Benim çalıştığım en heyecan verici sergi bu oldu diyebilirim. Her ne kadar melankolik ve hüzünlü bir yanı olsa da her şeye rağmen umut dolu! Hepsi hayata dair çok tutkulu işler ve içerideki insanlar şunu demek istiyor ‘biz vazgeçmedik buradayız.’ Love Wins bu aralar çok popülist bir şeye dönüştü; ama Love Wins içeride tüm gücüyle devam ediyor ve aşka dair tutku hiç bitmiyor.

Çok fazla sayıda kartpostal ve ayraç bastırdık. Sergiye gelen insanlar bu kartpostalları alsınlar ve içeriye yollasınlar istiyoruz. Bir de belki de cezaevlerine göndermek için bu süreçte neler yaptığımızı anlatan matbu bir rapor hazırlarız.

Bir yandan da şöyle bir şey yapmayı düşünüyoruz: Cezaevindeki LGBTİ mahpusların en çok hasret kaldığı şey topuklu ayakkabı, peruk ve cımbızmış. Serginin bir köşesine bunları da koymak istiyoruz istiyoruz.

 

Sergilenecek işlerin interaktif bir yanı var. Özellikle mektuplar cezaevindeki gündelik hayatı ve ihlalleri dışarı taşıyacak. Bu etkileşimle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Metin Akdemir: Biz bir çağrı yaptık ve bu çağrıya hem içeriden hem dışarıdan karşılık geldi. Aslında her iş çağrımıza bir cevap. Bu sergi karşılıklı olarak iletişim kurabilecek bir alan. Bu sergiyi Boysan`ın Evi gibi önemli bir yerde yapmamız da çok önemli. Yani biz bir evde toplanacağız ve bize ses veren tutsakların işlerini sergileyeceğiz. Bu da bana çok etkileyici geliyor.

 

Sergiden sonra LGBTİ mahpuslarla nasıl bir paylaşımınız olacak? Neler olduğunu bilmek ve görmek isterler diye düşünüyorum.

Hilal Başak Demirbaş: Serginin bir kataloğunu hazırladık. Bu kataloğu mahpuslara göndereceğiz. Hem kendi yaptıkları işleri basılı halde görmeleri hoş olacak hem de bu yolla daha çok insana ulaşmaya çalışacağız. Evet LGBTİ mahpuslar diyoruz; ama trans erkeklere, lezbiyenlere ya da biseksüellere o kadar kolay ulaşamıyoruz. Yoğunluklu olarak trans kadınlara ulaşabiliyoruz. Belki bu çalışma yeni alanları açar ve yeni insanlara ulaşabiliriz.

 

Bir forum da yapılacak sanırım, sergi kapsamında?

Forum, ‘hapiste LGBTİ’ başlığında sergiye pararlel olarak gerçekleştirilecek. Hapishanelerde yabancı olduğumuz bedenler üzerinden yaşadığımız ihlalleri konuşacağız. Cezaevinden yeni çıkmış bir LGBTİ arkadaşımız da katılacak. Cezaevinde tanık olduğu hak ihlallerini ve sorunları anlatacak. Forum, 1 Temmuz Cumartesi saat 18.00’da yine Boysan’ın Evi’nde olacak.

Hilal Başak Demirbaş: Mektuplarda bazı problemlerden, ihlallerden bahsediliyor. Bunları gelenlerle bir forum üzerinden konuşmak istiyoruz. Gelenler de sürece dahil olabilecek. Bütün bunları bir panel formatından çıkararak bir forum formatına sokmak ve dışardan gelen insanlarla neler yapabileceğimizi konuşmak istedik. Belki hapishanelerdeki sosyal çalışmacılar ya da daha farklı kanallardan birlikte iş yapabileceğimiz insanlar da bu foruma gelir ve daha farklı kişilere ulaşabiliriz. Tutukluluk süreci yeni biten bir arkadaş da bizimle olacak. Bu katılım da tartışmayı güçlendirecektir.

Peki, serginin adı neden Beni Bırakma? Bu isim nasıl ortaya çıktı?

Metin Akdemir: Hapiste LGBTİ’den bir arkadaşımıza, cezaevinde mektuplaştığı mahpus aşık oluyor ve bir mektubunda sayfalarca ‘beni bırakma’ yazıyor. Sergimizin adı buradan geliyor. Bu sergi içerideki insanların sesiyse, isminin de onlardan gelmesi iyi olur diye düşündük. ‘Meseleye dair yayılan hüznü yenilemek doğru değil, umut veren bir isim bulalım’ dedik. Fakat istesek de istemesek de bu hüzün hepimizin üzerinde. Belki de bu hüzün bizi güçlendiriyordur, ben melankolinin güçlendirici bir tarafı olduğuna inanıyorum.