Ölene kadar basık tavanlı çatı katından Harbiye Nizamiyesi’nin önündeki ‘Kemal’inin büstünü seyreden Latife Hanım’ın aşkla ilgili düşünceleri ilk kez gün yüzüne çıktı:
Aşk, sadece duru ve neşeli bir gülüş olmalı. Biz bunu bir hıçkırığa çevirmeyi başarıyoruz. Sevdiğimize işkence etmeyi sevdiğimizden mi acaba?
İki kez görmeyeceğinizi sevin! Yani, her dakikayı, her saniyeyi sevelim! Ama maalesef! Biz onları kaybetmeyi başarıyoruz, o kıymetli dakikaları!”
T24/ Hülya Karabağlı - ANKARA - Araştırmacı, yazar Oğuz Akay’ın, Mustafa Kemal ve Latife Hanım’ın ayrılık yıllarını anlatan “Gel Gitme Kadın” kitabı yayımlandı.
Kitap, 1925 yılının Çankaya Köşkü’nde, evliliklerinin sonunu getiren büyük kavga sonrası yolları ayrılan iki özel insanın yalnızlık ve hüzünle geçen hayatlarını anlatıyor.
Biraya gelmeseler de bağlarını hiç koparmadıkları yazarın kaleminden okurlara aktarılırken Latife Hanım’ın, aşk hakkındaki düşünceleri ilk kez gün yüzüne çıkıyor.
Latife Hanım, aşkı yüreklere gönderdiği ok gibi sözlerle ifade ediyor:
İki kez görmeyeceğinizi sevin! Yani, her dakikayı, her saniyeyi sevelim! Ama maalesef! Biz onları kaybetmeyi başarıyoruz, o kıymetli dakikaları!”
“Aşk, sadece duru ve neşeli bir gülüş olmalı. Biz bunu bir hıçkırığa çevirmeyi başarıyoruz. Sevdiğimize işkence etmeyi sevdiğimizden mi acaba?”
“Gel Gitme Kadın”
Atatürk’ü ağlatan “Gel Gitme Kadın” şarkısı kitaba adını veriyor. Kitapta, Gümrükler Umum Müdürü Celadet Barbaros’un güftesini yazdığı, Salahaddin Pınar’ın bestelediği “Gel Gitme Kadın” şarkısını ilk dinlediğinde Atatürk’ün gözyaşlarını tutamadığı o gecenin tanıklarının tarihe geçmiş notlarından aktarılıyor.
Gel, gel, gel… Gel gitme kadın
Ruhumu hicranına yakma, hicranına yakma
Karşında esirim, bana düşman gibi bakma!..
İnlet beni, öldür beni, ağyare bırakma.
Latife Hanım: Biri fazla verdiğini düşünür
Akay’ın bilgi ve belgelere yer verdiği kitabında Latife Hanım’ın aşkla ilgili düşünceleri dikkat çekiyor. Yazar, büyük aşk için şöyle diyor:
“Aile içinde ve aile çevresinde anlatıldığına göre, Mustafa Kemal ve Latife Hanım’ın aşkı hiç bitmemişti."
Latife Hanım, bir âşık olarak, yaşadığı hayatı ve aşkını nasıl anlamış ve anlatmıştı? Yaşadıklarına ve hissettiklerine dayanarak, “aşk” üzerinde duygulu ve derin düşünceli görüşlerini, şiirsel bir Fransızca ile yakınlarına şöyle dile getirmişti:
“Aşk, sadece duru ve neşeli bir gülüş olmalı. Biz bunu bir hıçkırığa çevirmeyi başarıyoruz. Sevdiğimize işkence etmeyi sevdiğimizden mi acaba?
Biri fazla verdiğini düşünür, diğeri yeterince almadığını. Serzenişler başlar. Aslında, budalalıkla, her zaman her şeyi açıklamak isteriz.
Duygularımızı tahlil etmeye çalışıyoruz, ancak onları sadece karmaşık hale getiriyor, olduklarından başka hallere sokuyoruz. İlk tazeliklerini, canlı renklerini ve yumuşak kokularını kaybediyorlar.
Bir davranış, sadece hesaplandığı zaman, bilinçli olduğu zaman, razı olunduğu zaman değer taşır. Bir özveriden pişman olmak, o özverinin değerini ve güzelliğini yok eder. Eğer istersek, duygularımızdan şüphe duyabiliriz:
Ama hiçbir şey bize başkalarının samimiyetinden şüphe duyma iznini vermez: Hayır hiçbir şey, hiçbir şey, bu olsa olsa kendi samimiyetsizliğimizdir.
İki kez görmeyeceğinizi sevin! Yani, her dakikayı, her saniyeyi sevelim! Ama maalesef! Biz onları kaybetmeyi başarıyoruz, o kıymetli dakikaları! Daha sonra, çok daha sonra, bu dakikalar iyice uzaklarda olduğu zaman ve biz de iyice yalnız olduğumuz zaman, çılgınca ağlayacağız, bu canice savurganlıktan dolayı.
Yani hayat, bize mutlu olmak için her tür fırsatı veriyor, biz o nadir sunulanları önemsemezken.”
“Kalpten kalbe yol vardır”
1930 yılında yakın çevrelerin Mustafa Kemal ve Latife Hanım’ı yeniden bir araya getirme çabaları olumlu sonuç vermiyor. Latife Hanım’ın hayata yeniden bağlandığı, kendisinden 13 yaş küçük çocuk felci geçiren kardeşi Münci’ye düşkünlüğü dikkat çekiyor. Latife Hanım, Ankara’da eğitim gören kardeşine yazdığı mektuplarda Mustafa Kemal’le ilgili duygularını yazıyor.
26 Kasım 1931 tarihli, “Canım Münci” diye başlayan, Türkçe ve Fransızca karışık bir mektubun başında Latife Hanım şunları yazıyor:
“Bu akşamki neşemi tasavvur edemezsin. ‘Surprise’in pek hoş oldu. Kısalığına rağmen çok uzun gelen bu ayrılıktan seni sevenlerin hepsi müşteki, fakat, en mutazarrır olan ablan…
Çünkü tamamen yalnız kaldı. Mamafih, senin istikbalin için lüzumlu bir tecrübe devresi olan bu hayatı beraber seçtik. Senden ümidim var. Kendine güzel ve müstakil bir hayat yolu yapacağına eminim. Sabır ve bilgi şuurla (conseience) sarf edilince, muvaffakıyet bir emri tabiidir.
Telefonda sesini zevkle dinledim. Bir saatten beri tandırımın başında seni ve kendimi düşündüm. Aklımdan geçenleri sana ancak hissimle isal edebilirim. Kalpten kalbe yol vardır”
“Asla pişman değilim”
Latife Hanım, mektubunda Mustafa Kemal’e ait duygularını, düşüncelerini de Fransızca olarak şöyle dile getirmişti:
Sana söyleyeyim asla pişman değilim, kızgınlık da yok, kırgınlık da yok, acı da yok, hiçbir şey yok, pişman da değilim, ama bunların hiçbirini de hissetmiyorum. O bölüm, benim için kapanmıştır.
Fazla söze lüzum yok. Sen anlarsın. Esasen bizi bu derece birleştiren, kandan ziyade his ve fikir kardeşliğidir...
Mustafa Kemal’in yüzünü görmek için
“Gel Gitme Kadın” kitabında Latife Hanım’ın, ölene kadar hayatını basık tavanlı çatı katındaki Harbiye’de Safir Apartmanı’yla ilgili çarpıcı bilgilere yer veriliyor.
Latife Hanım, babası Muammer Bey’in 22 Ocak 1951’de ve annesi Adeviye Hanım’ın da 23 Ağustos 1956’da vefatlarının ardından koca Ayaspaşa Köşkü’nde yalnız kalıyor. Isıtma sorunu da ortaya çıkınca Latife Hanım, 1965 yılı sonunda, Harbiye’deki Safir Apartmanı’nda bir daireye taşınıyor.
Boğaz’ın görülmediği bu apartmanda, Latife Hanım için, anlamlı manzarası var. Yazar, “Sevgili Paşa”sının heykeli tam karşıdan kendisine bakmaktaydı!
Vecihe İlmen, Latife Hanım, Safir Apartmanı’na taşınma nedenini şöyle anlatıyor:
Harbiye’de bir apartmanda oturdu. Harbiye Binası’nın karşısında. Orada bir heykeli vardır Atatürk’ün. ‘Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir!” derken. Yine onu, oradan seyretmeye gitti. Onu ruhundan, kafasından atamadı.”
Latife Hanım: Heykel de olsa O’nun yüzü
Latife Hanım, Harbiye’de Cumhuriyet Caddesi’ndeki 311 numaralı Safir Apartmanı’na taşınmasının nedenini, Vecihe İlmen’in torunu Muammer Erboy’a ziyaretlerinin birinde anlatıyor. Muammer Erboy, bir gün, “Sıkılmıyor musun, teyze, hep burada aşağıya bakmaktan? Neden burada oturuyorsun ki?’ Latife Hanım, dönüyor ve “Gel, sen de bak aşağıya,’ dedi, sabırla. ‘Ne görüyorsun?’, ‘Harbiye binasını’ dedim. ‘Başka’ dedi. ‘Başka ne görüyorsun?' Nizamiyede bir Atatürk heykeli var, tüm haşmeti ile ayakta. Belki de tüm zamanların tek ayakta Atatürk heykeli bu.
Altın pırıltılar saçıyor heykel. ‘Bak’ dedi. ‘Buraya taşınmadan tüm İstanbul’u gezdim. Bu heykelden daha fazla yüzü Kemal’ime benzeyeni yok. Ondan kütüphanemi ikiye kestirttim, bu alçak tavanlı yere sığsın, diye. Zor bela ancak birkaç eşyam ile yerleştim buraya. Onu görebilmek için, bütün bunlar, heykel de olsa yine de onun yüzü,’ dedi.