Dünya

LA Times'tan Trump yazı dizisi: Başkanın gazetecilikle savaşı

Trump, muhabirleri yalancı olarak niteleyerek, kendi gerçeklik algısına karşı çıkan herkesi etkisizleştirmek ve susturmak istiyor

11 Nisan 2017 18:42

Los Angeles Times Editör Kurulu*
(
5 Nisan 2017)

Donald Trump’ın Amerika’sında, sadece başkanı övmeyen bir haber yapmak bile önyargının kanıtı olarak gösteriliyor. Gazeteciler “halk düşmanı” oldukları iftirasıyla karşı karşıya.

Trump’ın gerçeklik anlayışıyla çelişen gerçekler, “sahte haber” olarak niteleniyor. Muhabirler ve bağlı oldukları yayın kuruluşları “içler acısı halde, yalancı, başarısız ve hatta çöplükten farksız”.

Trump elbette ki medyadan şikayet eden ve haberleri etkilemeye çalışan ilk Amerikan başkanı değil. Başkan George W. Bush, basını elitist ve yalancı olarak görüyordu. Başkan Barack Obama’nın basın operasyonunda Fox News birçok röportajdan dışlanmıştı, birçok yetkilinin gazetecilere konuşması yasaktı ve en kötüsü de  aha önce hiçbir başkanın döneminde olmadığı kadar çok ulusal güvenlik danışmanı basına bilgi sızdırmakla suçlandı.

Ancak Trump, geleneksel olarak zorlu olan bu ilişkiyi potansiyel olarak tehlikeli yöntemlerle daha da zora soktu. Başkanların çoğu, ne kadar gerilseler de bağımsız basının Amerika demokrasisinde önemli bir rol oynadığını söylemeye devam etti. Hiçbir basın kuruluşunun mükemmel olmadığını, buna rağmen doğru haberciliğin liderleri ve kurumları sorumlu kıldığını, bu nedenle de özgür basının ilk anayasa değişikliğinde korunduğunu ve açık gazeteciliğin özgür bir ülkenin temellerinden biri olarak görüldüğünü kabul ettiler.

Trump ise bunu kabul etmiş gibi görünmüyor. Görevdeki ilk gününde gazetecileri “dünyanın en yalancı insanları” olarak niteledi. O zamandan beri düzenli olarak meşru haberleri “sahte haber” olarak nitelendiriyor.  Yönetimi, Times dahil birçok ana akım medya kuruluşunu brifinglere almıyor ve dışişleri bakanı da uzun süredir devam eden bir geleneği yıkarak Asya gezisinde gazetecileri yanında götürmemeyi tercih etti.

Tüm bunlar, yazılı basındaki ve televizyondaki haberleri açgözlü bir şekilde tüketen ve kendisi de birçok açıdan medyanın ürünü olan bir adamın tuhaflıkları olarak görülebilir. Televizyon şovlarından, Howard Stern’le radyo sohbetinden ve köşe yazarları için hem haber konusu hem de düzenli haber kaynağı olduğu New York tabloid gazetelerindeki dedikodu sayfalarından çıkıp gelen biri.

Ancak Trump’ın stratejisi çok açık. Muhabirleri yalancı olarak niteleyerek, kendi gerçeklik algısına karşı çıkan herkesi etkisizleştirmek ve susturmak istiyor. Yayın kuruluşlarına olan güveni sarsarak, gazeteciğin meşruiyetine zarar vererek ve gerçekleri çarpıtarak Amerikalıların kime inanacağını bilememesine yol açarak, gerçekleri reddedebilir, çarpıtabilir ve yönetiminin zorlama gerçeklerini dayatabilir.

Bu, bazı tüyler ürperten imalarla beraber alaycı bir strateji. Örneğim gazetecileri “halk düşmanları” olarak nitelediğinde, Trump belki farkında olmadan Josef Stalin ve diğer despotların eylemlerini tekrarlıyor. Yine de bu etkili bir strateji. Bu tarz saldırılar, Gallup’a göre medyaya güvenin hiç olmadığı kadar düşük olduğu bir dönemde siyasi olarak yerinde. Ayrıca çoğu gazetecileri kurutulması gereken bir bataklığın parçası olarak gören Trump’ın destekçileri açısından da etkili.

Elbette ki biz de mükemmel değiliz. Bazı okuyucular medya kuruluşlarını yalancı, bazıları da çok elitist görüyor. Bazıları, önemli haberleri önemsemediğimizi ya da tümüyle görmezden geldiğimizi söylüyor. Muhafazakârlar çoğu zaman medyada sarsılmaz bir liberal önyargı olduğunu savunurken, soldaki eleştirmenler The Times gibi büyük ve sermaye destekli medya kuruluşlarının umutsuzca merkezde durduğunu belirtiyor.

Mümkün olan en iyi işi çıkarmak ve çalkantılı zamanlarda kamuoyunun güvenine sahip olmak, sürekli bir öz denetimi ve dönüşümü gerektiriyor. New York Times’ın Bush yönetimi ve Irak savaşı ile ilgili haberlerinden dolayı eleştirilmesi ve daha yakın zamanda medyanın Trump’ın adaylığını kampanyasının ilk günlerinde ciddiye almaması gibi, medyanın kendisini gözden geçirdiği dönemler okuyucular için daha iyisini yapmamıza yardım edebilir. Bizler hatasız değiliz ancak medya demokrasinin vazgeçilmez bir parçası ve başkan tarafından zayıflatılmamalı.

Bazı eleştirmenler, Trump’ın medyaya ‘muhalefet partisi” gibi davranması halinde (üst düzey yardımcılarında Steve Bannon bu ifadeyi kullanmıştı), gazetecilerin de muhalif gibi hareket etmesi gerektiğini savunuyor. Ancak bu bir hata olurdu. Los Angeles Times (ya da New York Times, Wall Street Journal ve CNN) gibi kurumların görevi, bağımsız olmak ve taraf tutmadan sürekli gerçeğin peşinden gitmektir. Editör sayfaları ise bir istisna. Burada Trump’la ilgili görüşlerimizi anlatabiliriz ve bunu yapmalıyız. Ancak ayrı olarak yönetilen haber sayfaları önyargıdan, taraf tutmaktan ve particilikten uzak bir şekilde olayları aktarmalıdır.

Yönetimin yol açtığı gerçekler tehditler düşünüldüğünde, Trump’la ilgili yorulmadan haber yapmalıyız. Ancak onun zorba tavrının tarafsız, adil, açık görüşlü ve inatçı olmaktan bizi vazgeçirmesine izin vermemeliyiz. Gazeteciliğin temelleri, her zamankinden daha önemli. ABD Başkanı ana akım medyanın bütünlüğüne doğrudan saldırırken, The Times dahil tüm yayın kuruluşları habercilik ve gerçeğin takipçisi olma konusunda cesur olmak zorunda.


* Los Angeles Times, ‘Times Editör Kurulu’ 
Bu yazı ilk olarak Latimes.com'da yayımlanmıştır