Gündem
BBC Türkçe

Kuzey Kore krizi: 'Ateş ve öfke'den sonra bizi ne bekliyor?

Washington ile Pyongyang arasındaki atışma, ABD Başkanı Trump'ın "dünyanın daha önce görmediği bir öfke ve ateş" açıklamasıyla yeni bir seviyeye ulaştı. Eski ABD Dışişleri Bakanı yardımcısı PJ Crowley Trump'ın söyleminin strateji ile desteklenip desteklen

29 Nisan 2018 20:30

Kuzey Kore ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki atışmayı izleyen biri, Kim Jong-un'un propaganda makinesinin kapasitesinin sonuna geldiğini düşünebilir.

Pyongyang nükleer programlarına engel olmak için onaylanan yaptırımlara, "binlerce misli" ile karşılık verileceği tehdidinde bulundu. Üzerine Donald Trump'ın yaptığı ve Kuzey Kore'nin tehditlere etmeye devam etmesi halinde, "dünyanın daha önce görmediği bir öfke ve ateş" ile yanıt verileceği açıklaması yaptı.

Önce, bu son yapılan karşılıklı açıklamaları bir değerlendirelim. Daha önce böylesi bir açıklama savaşını tecrübe ettik mi? Yeni ve daha tehlikeli bir duruma ne kadar yakınız?

1953 yılında Kore Savaşı'nın bitimi aslında yalnızca bir ateşkesti. Gerçekte o günden bu yana düşmanlık devam ediyor.

ABD ve Kuzey Kore, 1994 yılında da, Pyongyang'ın uluslararası gözlemcilerin Nükleer Silahsızlanma Anlaşması kapsamında, tesislerine girmesine izin vermemesiyle savaşın eşiğine gelmişti.

Savaş tehlikesi diplomatik kanallar aracılığıyla çözüldü belki ama kriz 20 yıldan fazla süredir devam eden bir kedi-fare oyununa dönüştü.

Kuzey Kore, nükleer silahlardan arınma taahhüdüne uyar gibi gözükse de, bu silahlara sahip olma hedefini her zaman korudu.

Bu süre içinde uluslararası toplum Kuzey Kore'ye nükleer silahsızlanma karşılığında normal ilişkiler teklif ederken, Pyongyang, nükleer silah ve normal ilişki istedi.

Her ne kadar kabul etmese de ABD'nin politikası, Kuzey Kore'nin nükleer kapasiteye ulaşmasını engellemeye çalışarak, rejimin bu süre içerisinde kendini imha etmesini ummaktı.

Son yıllarda iki kilit gelişme Kuzey Kore probleminin ana hatlarını değiştirdi.

İlk olarak, Bush yönetiminin Saddam Hüseyin'i, Obama yönetiminin Muammer Kaddafi'yi düşürmesi: Bu iki lider de nükleer silah sahibi olmak istemiş ama başaramamıştı. Bu liderlerin düşürülüşü ile Pyongyang şu sonuca vardı: nükleer silah sahibi olmak rejimin temel sigorta poliçesi.

İkinci olarak da 2011 yılının sonlarında Kim Jong-il'in ölümü. Babasının tedbirli inkar politikasının aksine Kim Jong-un, tüm o tedbirli yaklaşımı bir kenara koyarak açıkça nükleer caydırıcılık peşinde olduğunu ortaya koydu.

Trump yönetimi ise hızla kötüleşen bir durum karşısında, ne yapacağına karar vermek zorunda.

ABD Başkanı Trump, henüz daha adayken Kuzey Kore'yi ulusal güvenlik sorunları listesinin başına koymuştu. Sıklıkla Kuzey Kore'nin ana ticaret ortağı olan Çin'e Kuzey Kore'yi kontrol altına alma çağrısı yapıyordu.

Ama diğer taraftan, Donald Trump, Kuzey Kore probleminin karışıklığı ve yarattığı riski hafife aldı. Başkanlığının henüz başında problemi öyle ya da böyle çözeceğini söylerken, iyi bir politika seçeneğinin olmadığı gerçeğini gözardı etti.

Bir noktada, Başkan Trump'ın "ateş ve öfke" tehdidi yeni değil. Bu kadar "renkli" bir ifade ile olmasa da birçok farklı açıklamayla ABD her zaman, bir saldırının, Kuzey Kore rejiminin sonu olacağı uyarısını yapıyordu.

Bunu söylemekle birlikte, Trump'ın "renkli" tehdidi, nükleer caydırıcılık kapasitesine yaklaşan Kuzey Kore'ye karşı bir önleyici saldırı düzenlemeye hazır olduğunu düşündürüyor.

Ancak herhangi bir saldırı, yüzbinlerce Güney Koreli ve Japonu risk altında bırakıyor. Kuzey Kore'nin böyle bir saldırıya karşılık vereceği neredeyse kesin.

Bu son krizin öncekilerden farkı, yangın söndürme vazifesi görecek bir diplomatik sürecin eksikliği.

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, füze denemelerinin sonlanması ve nükleer silahlanma hedefinden vazgeçilmesi için Washington'un Pyongyang ile diyaloğa açık olduğunu belirtmişti. Ancak Pyongyang'ın bu şartları kabul etmesi ihtimal dahilinde görünmüyor.

Çin ise Tillerson'ın jestini olumlu karşıladığını açıklarken, Kuzey Kore'nin genç lideri ise Pekin'in ne düşündüğünü önemser gibi görünmüyor. Üstelik şimdi hamle sırası onda.

Tehlike şu ki, bu son derece hararetli açıklama savaşı, görünür bir geri vitesi olmayan etki-tepki döngüsü yaratıyor.

Onlar füze denemesi yapar, biz yaptırımlarla karşılık veririz. Onlar intikam sözü verir, biz bu tehditlere daha fazla tahammül edilmeyeceğini açıklarız. Onlar bir füze daha atar. Peki ya sonra?

İşte bu noktada söylem stratejiyle buluşuyor. Ancak Trump'ın ateş ve öfke söyleminin arkasında bir strateji olup olmadığı belirsiz.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir