Politika

Kurtulmuş hükümete girerse Türkiye'ye neler verebilir?

HAS Parti Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan: Numan Kurtulmuş'un AK Parti 'ye geçmesiyle başlayacak süreç, 'değişim mutabakatı'nda nasıl bir evrilme oluşturur?

25 Temmuz 2012 14:37

Numan Kurtulmuş'un AKP'ye geçmesiyle başlayacak süreç, 'değişim mutabakatı'nda nasıl bir evrilme oluşturur; mutabakat daralır mı yoksa genişleyerek yeni sinerjiler mi oluşturur?

Radikal ’de haberin çıktığı ilk günden bu yana, günlük gazetelerde, haber sitelerinde ve televizyon programlarında her gün 100’den fazla haber, köşe yazısı ve tartışmada AK Parti –HAS Parti bütünleşmesinin işlenmesi, kamuoyunun sürece ilgisini göstermesi bakımından önemli bir gösterge. Şu ana dek ‘bütünleşme ne getirir, ne götürür’ şeklinde ileriye dönük projeksiyon tutan yazıların sayıca az olduğunu siz de tespit etmişsinizdir. ‘Bardağın dolu ve boş tarafı’ metaforunda olduğu gibi bu konuda da birden fazla iyimser ve kötümser senaryo yazılabilir. ‘Kötümser senaryo’ yazma kabiliyetim de varken bu yazıdaki tercihimi ‘ayakları yere basan iyimser bir senaryo’nun müellifi olmaktan yana kullanmak istiyorum.

 

Yeni anayasa ve yeni sistemin inşası

 

Bütünleşme gerçekleşir mi, gerçekleşirse kapsamı ne olur gibi soruların cevabı henüz net değilse de şu soruyu sormamızda mahzur yok: Numan Kurtulmuş hükümette görev alırsa, bunun Türkiye ’ye ne tür faydaları olur? Soruyu AK Parti ’den bağımsız olarak “HAS Parti kadrolarının ve Kurtulmuş’un elinde imkân olsa, hangi alanlarda millete faydalı olabilirler?” şeklinde de sormak mümkün. Bütünleşme sonrası Numan Kurtulmuş’un Türkiye ’ye katkısının ne olacağı, halkın Kurtulmuş’ta ne bulduğu ve onun siyasetine ne anlam yüklediğiyle doğrudan ilgili.

Haziran’da açıklanan 103 bin 992 denekli anayasa anketinde “Demokratik ve sivil yeni bir anayasa için, hükümet dışında, sizce en çok çaba gösteren ve hazırlık yapan parti ve lider hangisidir” sorusuna yüzde 39 gibi geniş bir halk kitlesi, ‘HAS Parti–Numan Kurtulmuş’ cevabı vermişti. ‘Yeni anayasa ’ sürecinin Numan Kurtulmuş’la bu denli ilişkilendirilmesinde, 12 Eylül 2010 anayasa referandumunda Kurtulmuş ve arkadaşlarının güçlü biçimde ‘Yetmez ama evet’ demelerinin etkisi kadar, HAS Parti’nin bu alanda ortaya koyduğu çok sayıda başka çalışmanın da payı var.
Yeni bir anayasanın yapılması, sivil, paylaşımcı, özgürlükçü bir sistem inşa etmenin ilk aşaması. Dolayısıyla ‘Yeni Türkiye ’nin inşası’ anayasa değişikliğiyle başlayacak, hukuki, sosyal, siyasi ve idari adımlarla sürecektir, sürmelidir.

 

Kürt sorununun çözümü

 

Akşam gazetesinden Burcu Bulut, Haziran 2011 seçim sürecinde Hakkâri’nin köylerinden şöyle yazmıştı: “Buralarda bir solukta ağızlardan Selahattin Demirtaş çıkıyor. Duyduğum ikinci isim ise şaşırtıcı bir şekilde HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş oluyor. Yöre halkı, tıpkı Demirtaş gibi, Kurtulmuş’un da samimiyetine ve doğruluğuna inandığını söylüyor.”
Kürt sorununun çözümünde, Burcu Bulut’un Hakkâri’de elle tutulur biçimde tespit ettiği bu güvene, milliyetçi muhafazakâr oyların yoğunluklu olduğu illerde de şahit olmuştuk. Bu durum, ‘Türklerin gururuna, Kürtlerin onuruna’ dayalı HAS Parti’nin ‘Toplumsal Barış İçin Gönüllü Birliktelik’ projesinin uygulanabilir bir proje olduğunu göstermesi bakımından önemli. Bu proje elbette ‘mükemmel bir çözüm reçetesi’ olmayabilir, ancak sorunun çözümü için iyi bir başlangıç yapma imkânı verecek kadar kurgusu iyi, niyeti sahih ve kabul edilebilirliği geniştir.

 

Ne siyasa ne piyasa, önce insan!

 

Türkiye , dünyanın 16’ncı büyük ekonomisiyken, gelir dağılımında 56’ncı, insani gelişmişlikte ise 90’ıncı ülkesi. Bu üç rakamın söylediği şey çok açık: Sahip olduğumuz imkân ve gelirler iyi olmasına rağmen, bunları adil biçimde dağıtacak araçlara sahip değiliz. Ayrıca sistem, insanı değil devleti ve büyük sermayeyi önemsiyor. HAS Parti’nin ekonomi merkezli eleştirileri hep bu çerçevede gelişti.
Şu satırlar partinin kuruluş bildirgesinden:

“Partimizce ekonomi politikası düzenlenirken kaç kişinin açlık ve yoksulluk sınırının üzerine çıkartıldığı, kaç kişiye iş/istihdam sağlandığı, kaç kişinin kendi işinin sahibi haline getirildiği, kişiler arası gelir ve servet dağılımının ne kadar yakınlaştığı gibi sorular temel ölçüt olarak kullanılacaktır. Bugünkü egemen iktisat anlayışın ileri sürdüğü gibi kaynaklar, insan ihtiyaçlarını karşılamak için yetersiz değildir. Her büyüme, kendiliğinden ve zorunlu olarak sosyal refahı arttırmadığı gibi, birçok büyüme deneyimi sosyal refah kaybı pahasına gerçekleşmektedir.”

 

Siyasette söz ve üslup

 

Siyasetin itibarı ve gücü, ‘siyasi aktörlerin sözünün değeri’yle yakından ilgilidir. Bu açıdan bakıldığında siyasette sözün değer bulması, usulün esas kadar önem kazanması ve muhtevanın hikmetle bezenmesi noktasında, siyasete girdiği günden bu yana Numan Kurtulmuş’un bir model oluşturduğunu söyleyebiliriz. Kurtulmuş, sözünü inşa ederken ‘dışlamak yerine yakınlaştırmak’ ve ‘yıkmak yerine tamir etmek’ hassasiyetiyle konuştu hep. Halkın siyasetçi–söz ilişkisine dair negatif tanımları arttırdığı bir dönemde Kurtulmuş’un söz ve üslubunun, siyasette dönüştürücü etkisini hepimiz müşahede ettik.

Yukarıda anlattığımız dört başlık, esas itibariyle tetikleyici gücü olan alanlara tekabül etmekte. “Yeni Türkiye ve yeni siyaset, bu dört alan üzerinden inşa edilebilir” dersek doğru söylemiş oluruz. HAS Parti kadroları ve Kurtulmuş, öncelikle bu alanlarda varlık göstermek isterler. Bunların ne kadar başarılacağı, bütünleşme sonrası etkileşime bağlı olduğu kadar, seçmenin nasıl bir tepki vereceğine de bağlı.

28 Şubat sonrasında üç kesim arasında ittifak oluşmuştu. Bu üç kesimi,
1- Liberaller,
2- İslamcılar ve muhafazakârların bir kısmı,
3- Kürt siyasetçilerin bir kısmıyla özgürlükçü solcular olarak sayabiliriz.
Karşılıklı açık bir sözleşmeye dayanmasa da bu zımni mutabakat, 2000’li yılların değişim iklimini etkiledi ve yönetti. Çünkü ‘değişim isteyen’ bu zımni mutabakat, toplumun yüzde 60 -70’ine karşılık geliyordu, üstelik güçlü gerekçeleri, iyi konuşan sözcüleri vardı ve medyada etkindiler. Değişim isteyen bu üç kesimin oluşturduğu ittifak, 2002 seçimleriyle birlikte güçlerini AK Parti ’nin arkasına yığarak bir anlamda hükümetin siyasi ve sivil müttefiki oldu. Son yıllarda değişik gerekçelerde ‘değişim mutabakatı’nda çatlaklar oluştu.
İşin bu yönüne dair şu soruyu sorarak yazıyı noktalayalım: Numan Kurtulmuş’un AK Parti ’ye geçmesiyle başlayacak süreç, ‘değişim mutabakatı’nda nasıl bir evrilme oluşturur; mutabakat daralır mı yoksa genişleyerek yeni sinerjiler mi oluşturur? ‘Değişim mutabakat’ı toplumu da içine alacak biçimde bir ‘inşa mutabakatı’na dönüşebilir mi?  (Erol Erdoğan: HAS Parti Genel Başkan Yardımcısı/ Radikal)