AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, İmralı görüşmelerini “Oslo’dan sonra büyük cesaret olarak” olarak değerlendirirken “Paris cinayetlerinde aşağı yukarı ne yapmamız gerektiği çok net bir şekilde ortaya çıktı. Siyaset çok iyi bir dil kullandı suikastlar karşısında. BDP seçmeni olan kitleler de sağduyulu davrandı. Önce şu sorunun cevabını vermeliyiz: Biz bu sorunu çözmek mi istiyoruz yoksa buradan 3-5 puan partimize puan mı kazandırmak istiyoruz? Provokasyonlara çok açık bir süreç” dedi.
Milliyet gazetesinden Serpil Çevikcan’ın “Oslo’dan sonra büyük cesaret” başlığıyla yayımlanan (2 Mart 2013) söyleşisi şöyle:
Oslo’dan sonra büyük cesaret
Bir numaralı gündem barış süreci. Usul ve esas bakımından nasıl gidiyor?
Siyaseten iyi yönetildiğini düşünüyorum. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da muazzam bir bahar havası vardı. Yozgat, Trabzon, Manisa gibi milliyetçi eğilimlerin daha yüksek olduğu kentlerde de yüzde 70-75’ler seviyesinde bir destek vardı. Ama Habur bu algıyı tersine çevirdi, süreç tıkandı. Şimdi, Türkiye’de ilk sefer bir başbakan samimi olarak ‘bedeli ne olursa olsun biz bu sorunu çözmeye hazırız’ diyor. Bu çok önemli.
Böyle söylemesi doğal değil mi?
Oslo’nun deşifre edilmesiyle ortaya konulan provokasyondan sonra bu konuda bir adım atabilmek çok kolay değildir, büyük bir cesarettir. Bu cesaret ve inanç işidir. Bu işin usul bakımından düzgün gidebilmesinin yolu da herkesin provokasyonlara dikkat etmesi. Bu süreç, devletle halkın aynı zamanda barışma sürecidir. Politik olarak atılabilecek adımların büyük çoğunluğunu atmış durumdayız.
Süreç bir işbölümü ile mi yürütülüyor?
Ak Parti içerisinden, sürece ilişkin hiçbir arkadaşımız laf olsun diye politik bir söz söylemiyor. Burada üç tane alan var: 1-Kamuoyu algısı, 2-Siyaset alanı, 3-Görüşmelerin nihayetlendirilmesi. Bir siyasetçi olarak benim üzerinden çalışacağım şey barışı sağlayacak olan siyaset dilini oluşturmak. Siyasetçi olarak, İmralı’ya kim gitti gibi işin teknik tarafı beni ilgilendirmiyor. Nasıl silah bıraktırılır konusundaki teknik detayları da istihbarat birimleri yapar. Süreç doğru gidiyor. Devlet, kamu görevlilerinin yapması gereken alana karışmıyor. Kamu görevlileri de siyaset alanına karışmıyor.
CHP, ‘sürecin ne olduğu konusunda bir kere bilgilendirilmedik bile’ diyor.
Sürecin politik kısmı adımlar somutlaştığı zaman parlamento ile paylaşılacaktır. Dolayısıyla burada herhangi bir şekilde gümrükten mal kaçırılıyor değil. Burada teknik olarak devam eden bir süreç var.
Başbakan’ın siyasi liderliğinin sürece etkisini ne oranda görüyorsunuz?
Hiç şüphesiz kişisel olarak bu karizma, bu liderlik vasfı olmasaydı daha zor olurdu.
Bölünme iddiası tam bir paranoya
Türkiye sürecin sonuçlarına hazır mı?
Şehit yakınlarının acıları üzerinden bir söz söylendiği zaman çok kolay yönlendirirsiniz. Başta BDP olmak üzere CHP ve MHP’ye, Ak Parti’ye büyük görev düşüyor. Bir Fenerbahçe-Galatasaray maçında bile çok rahat olaylar çıkıyor. Bu hassas konuda hiç kimse kimseyi fanatik haline getirme gayretinde olmasın.
Son dönemde anketler ne gösteriyor?
Önemli bir destek var, yüzde 50’nin üzerinde... Arttığını görüyoruz. Buradaki tek şey provokasyon tehlikesidir. Halkta yüksek beklentileri oluşturursunuz. Bu beklentiler karşılanamazsa çok derin sosyal kırılganlıklar oluşuyor.
Sosyal kırılganlık derken bir daha tamir edilemeyecek noktaya gelinmesini mi kastediyorsunuz?
Türkiye’de çok şükür Kürtlerin büyük bir kısmı hiçbir dönemde ayrılıkçı olmadı. Onun için Türkiye’deki en tehlikeli provokasyon Türklerin, ‘yeter artık, doğuda şuradan şurasını Kürtlere verelim’ algısının oluşturulmaya çalışılması olur ki MHP başta olmak üzere siyasi grupların çok titiz davranması lazım.
Ama bir yandan da toplumda ‘bölünüyoruz’ algısı pompalanmaya çalışılıyor.
Türkler ve Kürtler tesadüfen bir araya gelmedik. Zorla bir arada bulunmuyoruz. Bizim bir arada olmamız bir gerçektir, bölünme ise bir paranoyadır.
‘Başkanlık tek başına yetmez’
Süreci başkanlık sistemine yani Başbakan’ın siyasi gelecek hesaplarına bağlayan yorumlar yoğunlukta.
Sayın Başbakan ‘başkanlık tartışmaları Türkiye için faydalı olur’ derken bunu sadece bir başkanlık tartışması olarak görmüyor. Başkanlık sistemi tek başına yetmez, faydalı da olmaz. Geniş demokratikleşme sürecinin bir parçası olarak tartışılabilir. Bir ülkede siyaset sisteminin yapısı anti demokratik mi dört metne bakarak anlarsınız. Anayasa, siyasi partiler yasası, seçim yasaları, meclis içtüzüğü. Bunların dördü de hala 12 Eylül siyasi rejiminin araçlarıdır.
İmralı süreci başarıyla sonuçlanırsa Başbakan’a çok önemli bir siyasi kazanım sağlayacak. Bu önümüzdeki dönemi nasıl şekillendirir?
Türkiye’nin en can yakıcı sorununun çözümünün kendisine bir yükümlülük olduğunu hissediyor. Kaldı ki oy almak gibi bir derdi de yok. Bugün yapılan oy araştırmaları ile bile yüzde 52-53 oy alacak bir siyasi partinin lideri. Hiçbir şekilde siyasi bir rant olarak görmüyor. Varsa da bir riski onu üstümüze alırız.
Yerel seçim öncesi anketler ne gösteriyor?
Yüzde 52-53 oranında oy görünüyor. İmralı sürecinin yansımaları ileriki süreçlerde kendisini gösterecektir.
Cumhurbaşkanlığı seçimine doğru Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan arasındaki ilişki nasıl seyreder?
Ak Parti bir günün partisi değil. Burada önce herkes birbirinin kadim dostu. Bu bakımdan bir tartışmanın yaşanacağını zannetmiyorum. Yeni cumhurbaşkanı halkın oyları ile seçilecek. Ak Parti olarak hedefimiz bunun ilk turda çok yüksek oyla gerçekleşmesine gayet etmek. Bence daha önemli olan mesele şu: Ak Parti esas gücünü reformcu kimliğinden alıyor. Sayın Başbakanın liderlik kimliği eyvallah ama asıl gücünü reformcu kimliğinden alıyor. Ak Parti’nin en büyük handikabı reformcu kimliğinin azalması olur.
BDP’liler sağduyulu
Başbakan’ın, ‘tek vatan, tek bayrak, tek millet’ vurgusunda bir değişiklik olduğu eleştirilerine ne diyorsunuz?
Değişiklik yok. Bakın Osmanlı İmparatorluğu’nu tek bir kavmin milliyetçileri bölmedi. Bir numaralı sebep insanları ayrıştıran etnik kimliklerdir. Bundan da mı ders almıyoruz? Paris cinayetlerinde aşağı yukarı ne yapmamız gerektiği çok net bir şekilde ortaya çıktı. Siyaset çok iyi bir dil kullandı suikastlar karşısında. BDP seçmeni olan kitleler de sağduyulu davrandı. Önce şu sorunun cevabını vermeliyiz: Biz bu sorunu çözmek mi istiyoruz yoksa buradan 3-5 puan partimize puan mı kazandırmak istiyoruz? Provokasyonlara çok açık bir süreç.