Politika

'Kürtlerin rüyası gerçekleşsin'

DTP'li Ahmet Türk, 'Obama'ya 'Martin Luther King'in rüyası gerçekleşti. Kürtlerin de rüyası karşılanmalı' diye konuşmuş.

11 Nisan 2009 03:00

DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, "Obama'ya 'Martin Luther King'in rüyası gerçekleşti. Biz de Kürtlerin kültürel kimliksel rüyasının karşılanmasını istiyoruz' dedim" dedi. 


ABD Başkanı Barack Obama’nın Türkiye’de verdiği mesajların doğru okunması gerektiğini söyleyen DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, “Siz de değişimin dönüşümün kaçınılmaz olduğunu görün, diye bir mesajı vardı. Şu anda değişime çok da hazır olmadığımızı biliyorum ama dünyadaki gelişmeler bir noktada herkesi tetikler. Umutluyum” dedi.

Obama, Türkiye ziyaretinde TBMM çatısı altındaki muhalefet partilerinin liderleriyle baş başa görüştü. Bu görüşmelerden biri de DTP lideri Ahmet Türk ileydi. Obama’nın Türkiye ziyaretinde önemli mesajlar verdiğini düşünen Türk, Radikal gazetesine yaptığı değerlendirmelerde Obama’yla baş başa görüşmesinin detaylarını açıkladı.

29 Mart seçimlerinde halkının kimlik, kültür ve dil taleplerini esas alan bir propaganda yaptıklarını anımsatan Türk, “29 Mart’tan sonra yükümüz daha ağır. Projelerimiz var. Biz TBMM’nin üyeleriyiz. Ayrılıkçı politika gütmüyoruz. Ama sonuçta kediyi köşeye sıkıştırır, her gün dövmeye çalışırsanız yüzünüzü tırmalar” dedi. Türk, Radikal’in gündemiyle ilgili sorularını yanıtladı.

Obama için bir ilk

Obama ile görüşmemiz basına gerçekdışı yansıtıldı. Obama ilk olarak, “Daha önce birçok Kürt lideriyle tanıştım ama ilk kez Türkiye’de demokratik siyasetin içinde Kürt lideriyle tanışıyorum. Bundan mutluluk duyuyorum” dedi. Her azınlığın, her kimliğin farklılığını zenginlik olarak gördüğüne dair sözler söyledi.

Ben de ‘Dünyadaki değişimden Türkiye’nin nasibini alması gerektiğini’ söyledim. Kendisine “Martin Luther King’in rüyası Amerika’da gerçekleşti. Biz de Kürtlerin kültürel, kimliksel rüyasının karşılanmasını istiyoruz” dedim.

Kendisi de ‘sorunların terörle çözülemeyeceğini’ söyledi. Bunun üzerine bu görüşüne katıldığımızı belirterek ‘Kürtlerin silaha tapmadığını, sorunun baskı ve şiddetle çözülmesinin istendiğini’ söyledim ve faili meçhulleri anımsattım. Kısa bir konuşma oldu.

Azınlık demek istemedi

Tabii ki biz, Kürtlerin azınlık olmadığını söylüyoruz. Obama, Kürtlerle ilgili ‘azınlık’ sözünü ‘farklı bir kimlik ve kültür olduğu’ anlamında kullandı. Farklılıkların azınlık haklarına sahip olmasını, farklılıkların zenginlik olduğunu anlatan bir ifadeydi bu. Bu sözleri böyle okumak lazım.

'Umutluyuz'

Obama, Kürt dostu olduğunu ve Kürtlere sempatisi olduğunu açık söyledi. Obama’nın mesajları doğru okunmalı.

Türkiye’deki mesajlarında “Her farklılık kendisini ifade edebilir” dedi. Mesele burada; herkes geçmişiyle yüzleşmek durumunda. “Siz de değişimin dönüşümün kaçınılmaz olduğunu görün, bu gerçeklerle yüzleşin. Farklı bir anlayışı hayata geçirin” diye bir mesaj vardı. Günümüz dünyası değişim ve dönüşümü zorluyor ama buna şu anda çok da hazır olmadığımızı biliyorum. Önemli olan kutsal olan devlet mi yoksa yurttaş mı? Bunlar olmadan sadece bazı tavsiyeler veya telkinler tek başına sürecin demokratikleşmesine katkı sunmaz. Dünyadaki gelişmeler bir noktada herkesi tetikler. O nedenle umutluyum.

'Kediyi köşeye sıkıştırırsan...'

29 Mart seçimlerinden sonra yükümüz daha ağır. Biz burada halkımızın kimlik taleplerini, kültür, dil taleplerini esas alan bir propaganda yaptık. Bir yerde bunu denedik ve birilerinin de görmesini istedik. Projelerimiz var. İspanya örneği var önümüzde. Ama bunların yolu da diyalogdur. Biz parlamentoda, TBMM’nin üyeleriyiz. Hükümet parlamento içindeki bir grupla rahat rahat samimi bir diyalog kurabilir. Silahı nasıl bırakacaklar. Bütün bunları tartışmamız lazım. PKK’nın olmadığı dönemde de Kürt sorunu vardı. Ortak aklı nasıl ortaya çıkarırız. Elbette sadece Kürtlerin söylediğiyle olacak değil. Burada Türk halkının da hassasiyetini ele almak, yeniden kucaklaşmayı esas alacak projeleri ele almak lazım. Bunun için çağrı yapmaya devam edeceğiz. Biz ayrılıkçı bir politika da gütmüyoruz. Umut ediyoruz barış ve kardeşlik çağrılarımız sürekli geri çevirilmez. Ama kardeşlik dedik ‘yok’ dendi, barış dedik ‘yok’ dendi... Sonuçta kediyi köşeye sıkıştırırsan, her gün dövmeye çalışırsanız yüzünüzü tırmalar. Bu gerçekler de yarın gündeme gelebilir. Umut ediyoruz böyle bir noktaya gidilmesin.

'Silahlar susmalı ama'

29 isyandan söz ediyorsunuz. Bu isyanlara gelinceye kadar bazı sorunlar var ki bunlara Kürt isyanları deniyor. Silahların susması lazım. Ama sonuçta gittiğiniz zaman adam diyecek ki, ‘Ben silahları bırakmak veya affedilmek için çıkmadım’. Onlar kabul etse de halk tepki gösterecek belki; ‘Hani benim hak ve özgürlüklerim’ diyecek. Mesele demokratik bir projeyi yaşama geçirip, süreci normalleştirmek lazım.

'Kimlik siyaseti yapmıyoruz'

Bizim yaptığımız kimlik siyaseti değil. Dili, kültürü, kimliği inkâr edilen bir halkın kimliğine ulaşma mücadelesi olarak değerlendirmek lazım.

Etnik milliyetçilikle suçlanıyoruz. Sayın Deniz Baykal yanına Şükrü Elekdağ ve Onur Öymen’i alsın gelsin etnik milliyetçilik nedir tartışalım. Onlar kadar bilgili olmayabilirim ama haklı olduğum için biliyorum ki bunun yanıtını veremeyecekler.

'Etno-İslam var'

Türkiye’de sadece etnik milliyetçilik yok. Etno islam da var. Devlet Türk-İslam sentezi üzerinde şekillenmiş, Hanefi mezhebini esas alıyor. Diğer mezhepleri yok sayıyor. Türkiye’de etno-İslam ve etno-milliyetçilik anlayışının derinlere nüfuz ettiğini görüyoruz. Biz bu mantığın aşılmasını istiyoruz.

'Kürt konferansı silah bırakma konferansı değil'

Ben Kürt konferansının yapılmasının çok önemli olduğuna, Ortadoğu barışına katkı sunacağına inanıyorum. Ama mantığının doğru anlaşılması lazım.

Konferansın amacı ‘Kürtlerin yaşadığı dört parçada barış nasıl sağlanır’ olmalı. Tabii PKK’ya bir yansıması da olacak. Amaç silahsız bir dünya ama silahları bıraktırmak için konferans yaparsanız her şeyi ilk günden berbat edersiniz. Bu anlamda işi altüst eden Talabani’nin yaklaşımı oldu. Konferansı tehlikeye sokan, zarar veren bir noktaya sürükledi.